Peki ya deprem olursa? – Ersin Kiriş

Yerleşim alanlarının doğa olayları sonrasında büyük zararlar gördüğüne ve yaşam güvenliğinin sağlanmadığına tanıklık ediyoruz. Hopa’da yağmurun felakete dönüşmesinin bir başka boyutunu Van’da, Kocaeli’de depremlerin felakete dönüşmesiyle yaşamıştık.

Doğa olayları kentlerde yaşam güvenliğimizin olmadığını çarpıcı bir şekilde, büyük acılarla gösteriyor. Sel, deprem gibi doğa olaylarının felakete dönüşmeyeceği güvenli kentlerde yaşamak ise mümkün. Acil durumlara karşı güvenli kentler yaratmak yaşam alanlarına sahip çıkanların unutmaması gereken önemli bir mücadele başlığı.

Kısa zaman önce 17 Ağustos 99’ Marmara Depremi’nin 16’ıncı yıl dönümünü geride bıraktık. 16 yıl boyunca depreme karşı yapılmayan pek çok şey sebebiyle depremi ve deprem güvenli kentler için yapılması gerekenleri bir kez daha hatırlayalım.

mans_depr_1

Politeknik, halkın mühendisleri broşür dizisinin ikincisini ‘Deprem güvenliği ve kentler‘ başlığı ile çıkardı. Broşür depreme ne kadar hazır olduğumuzu, kentsel uygulamaları, kent ve deprem yasalarını, acil toplanma alanlarını ve deprem anında neler yapılması gerektiğini gündeme taşıyor.(http://politeknik.org.tr/deprem-guvenligi-ve-kentler-brosuru-cikti/)

Depremlerde evlerin yıkılmaması için…
Türkiye’nin büyük bölümü aktif deprem kuşağında yer alıyor. Deprem, yerkürenin iç yapısında meydana gelen hareketler ve kırılmalar sonucu ortaya çıkan enerjinin yarattığı sarsıntı ile meydana geliyor. Kırılmaların büyüklüğü depremin büyüklüğünü, şiddetini değiştiriyor. Yapıların ve yapıları taşıyan zeminlerin özellikleri depremin afet yaratma riskini belirliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2010 yılı verilerine göre ülke genelindeki 8 milyon 819 bin 551 bina, il bazında ise binaların %40 ile %65’i güvensiz durumda. Yapıların plan, proje ve üretim aşamaları, güvenlik standartlarını-koşullarını sağlaması için yerel yönetimler ve ilgili bakanlıklarca denetlenmesi gerekiyor. Ancak 99’Marmara Depremi sonrasında çıkarılan Yapı Denetim Yasası, yapı üretim süreçlerinin denetimini şirketlere devredildi, güvenli yapı üretimi sermayenin insafına bırakıldı. Bu sebeplerde yapıların güvenliği ya da yaşam güvenliğimiz hala risk altında.

Deprem güvenliği değil emlak değeri önemli
Depreme dayanıklı olmayan yapılarla dolu kentlerimizin güvenli hale geleceği iddia edilerek başlatılan kentsel dönüşümler, 2012 yılında çıkarılan 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun (Afet Yasası) ile hızlandırıldı. Afet Yasası ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na keyfi planlama ve imara açma yetkisi verildi. Bakanlık yasaya dayanarak kentin merkezinde emlak değeri yüksek ya da ana ulaşım aksında bulunan bina ya da yerleşim alanlarını “riskli” ilan etti. Afet Yasası, uygun zeminde inşa edilmeyen ve depreme dayanıklı olmayan yapıları ortadan kaldırmadı. Yasa, kent merkezlerinin gelir düzeyleri yüksek kesimlerce sahiplenilmesi, yoksul kesimlerin ise yaşadıkları yerlerden sürülmesi amacıyla hayata geçti/geçiyor. Kamusal yetkiler, kamusal kaynaklar halkın deprem güvenliğini sağlamaya sarf edilmedi. Tam tersine mega projelere aktarıldı, orman alanları, su havzaları yok edilerek susuzluk, hava kirliliği, ekolojik yıkım gibi yeni felaketlere zemin hazırlandı. Deprem güvenli kentler için Afet Yasası derhal iptal edilmelidir.

Depremden sonra ne yapacağız: Acil Durum Planları
Deprem anı ve sonrasında oluşacak acil durum koşullarında yaşamın sürdürülebilmesi için Acil Durum Planları’nın yapılması gerekiyor. Acil Durum Planları’yla deprem anında neler yapılacağı, nereye sığınılacağı, sarsıntı geçtikten sonra nereye gidileceği, temel ihtiyaçların nasıl sistematik bir şekilde karşılanacağı belirlenir. Acil Durum Planları’nın bina, sokak, ilçe, il ve ülke ölçeğinde yapılması gerekiyor. Deprem sonrası ortaya çıkan manzaralar Türkiye’de Acil Durum Planları’nın sağlıklı hazırlanmadığını, hayata geçirilmediğini gösteriyor. Acil Durum Planları yerel yönetimlerden talep edilmelidir.

Yerleşim alanlarında, deprem sonrası bir araya gelinecek, geçici/süreli toplanılacak barınma, beslenme, sağlık gibi temel ihtiyaçların karşılandığı acil toplanma alanlarının da belirlenmesi gerekiyor. Örneğin her binanın acil durumlarda toplanacağı nokta giriş kapılarına asılmalıdır. Ancak birçok kent içi kamusal acil toplanma alanı imara yani yapılaşmaya açıldı. Örneğin mevcut acil toplanma alanları İstanbul’da nüfusun sadece yüzde 16.41’ine geçici barınma imkanı sağlayabilir durumda.

Ülkemizde deprem geçmişte yaşandığı gibi gelecekte de yaşanacak. Deprem öncesinde, deprem anında ve sonrasında yapılması gerekenlerin planlanması ve hayata geçirilmesi kentlerde yaşamın güvenli bir biçimde sürmesi için kaçınılmazdır. Bu planlama ile deprem güvenli kentler, deprem güvenli konutlar, deprem güvenli yapılar inşa edilir.

Ersin Kiriş
İnşaat Mühendisi