Mimarlık ofislerinde ya da mimarlığın herhangi bir dalında çalışıyorsanız eğer, bilgisayar başında ya da şantiyede geçirdiğiniz sonu gelmez çalışma saatlerini artık kanıksamaya başlamışsınızdır. Yaş ve tecrübe arttıkça bunun kabul edilebilirlik katsayısı düşse de, eğer işinizi ya da çalışma arkadaşlarınızı seviyor, maaşınızdan memnunsanız bu yeterlidir. Yaş ve tecrübe düştükçe ise sadece çalışıyor olmak ya da sadece para kazanıyor olmak bile yeterli olabilir. Günlerin birbirine karıştığı çalışma saatleri sonucunda bütün streslerin de bittiği ya da öyle hissedildiği bir alan mimarlık.
Ali Paşaoğlu ile birlikte işyerlerinde yaşanan yönetimsel değişime kadar, iyisiyle, kötüsüyle çalışma ortamlarından memnun olan bir grup mimar ile konuştuk. Onlar işlerinden ayrılmalarıyla sonuçlanan süreç ve bu sürecin sonunda yaşadıklarıyla oldukça etkilenmiş olan dört mimar.
Dört buçuk yıldan, iki buçuk yıla kadar farklı sürelerde aynı ofiste çalışmış olan bu dört mimarın çalışma süreleri, sirkülasyonu yüzünden sayısı değişmekle birlikte, yaklaşık 30 mimarın çalıştığı, farklı meslek gruplarından çalışanlarıyla da 40 kişilik kadroya sahip bir ofis için oldukça uzun.
İşlerinden ayrılmalarıyla sonlanan süreç, işyeriyle ilişkilerini kesmelerinden üç ay önce, geçtiğimiz Nisan ayında “işveren vekili” sıfatıyla kadroya katılan yeni bir yönetici ile başlamış. Bütün ofisi etkileyen bu sürecin ardından geri dönenler dışında, dokuz mimar söz konusu işyerinden ayrılmış. Mücadeleye devam eden ise yaklaşık beş mimar var. Bu üç aylık süreçten hemen önce, çoğu sigortasız, beş yarı zamanlı mimar ya da öğrenci on dakika içinde işten çıkarılmış. Süreç boyunca dayanamayıp kendi rızasıyla işten ayrılanlarla etki alanının daha da geniş olduğundan bahsediyorlar. Çok yoğun ve fazla mesaili bir çalışma sürecinin sonunda işyerinde çalışma programı oluşturmak adına gelen işveren vekili, birebir bütün mimarların hangi projelerde ne kadar çalıştığıyla ilgili analizler yapmaya başlamış. İşlerin çok da düzenli ve verimli yürüyemediği bir noktada aslında program yapmak için gelen kişi, işverenle yaş ve statüden dolayı çok da iyi iletişim kuramadıklarından çalışanlar için ilk başta bir umut olmuş.
Yapılan kişilik testinin sonucunda “sessiz bir kitle” olduğu kabul edilen ofis çalışanları için, işveren vekilinin teker teker her çalışanı takip ettiği, işini ve neden orada olduğunu sorguladığı, üzerinde baskı kurduğu “Çok yavaşsın. Benim için pahalısın.” söylemlerinin ve “İstersen gidebilirsin, tazminatını veririz.” diyerek yolu göstermelerin baş gösterdiği ve uzmanlık alanı mimarlık olmayan işveren vekilinin ofis bünyesinde çizilen çizimleri eleştirmeye başladığı günler gelmiş. “Bunların sebebi sizi yıldırmak ve gitmenizi sağlamak için mi, daha fazla çalıştırmak için mi?” diye sorulduğunda hangisi olduğunu kestiremiyor bu dört mimar, “İkisi de olabilir.” diyorlar.
Bu çalışma ortamında, bir sözleşme gönderilerek, birkaç saat içinde, bütün çalışanlar tarafından geçmiş tarihe dair imzalanması istenmiş. Bunun, asgari ücretle çalışıldığına dair bir bilgi verilirken, mesaiye dair hiçbir hak ve söz sahibi olunmadığına, işten çıktıkları takdirde tazminat ödendiği gibi işverenden muvafakkatname almadan bir sene boyunca işverenle ilişkili hiçbir işte çalışılmayacağına, iş saatlerinin uzatıldığına dair maddeler içeren bir sözleşme olduğunu söylüyorlar. Danıştıkları avukat da imzaladıkları takdirde sorumlu olacaklarını ama dava açıldığında bu sözleşmenin hiçbir hükmünün olmayacağından, iş kanunun esas olduğundan bahsetmesiyle için sözleşmeyi imzalamayı kabul etmeyerek, süre istemişler. Ofiste sözleşmeyi imzalayan kimse çıkmayınca işveren bunun formalite icabı bir sözleşme olduğunu söylemiş. Çalışanlar bu noktada, sözleşmenin bazı maddeleri üzerinde konuşmak istediklerini belirten bir yazı imzalamışlar. Bu konu üzerinde toplanıldığındaysa pek başarılı olunmamış ve işten çıkarılmışlar.
Aralarında mimar olmayan çalışanlarla birlikte, 15 kişiden fazla bir grupla birlikte daha önce danıştıkları Mimarlar Odası’na danışarak aslında geri dönmeleri gerektiğini, yazılı bir kağıtla bildirılmeden işten çıkarılamayacaklarını ve bu belgeyi almaları gerektiğini öğrendiklerinden bahsediyorlar. Çünkü böyle bir durumda işveren noter huzurunda üç gün üst üste işe gelmediklerini kanıtlayarak işten çıkarma hakkına sahip. Belge almaya gittiklerinde kendilerini kovan kişinin imza yetkisi olmadığını öğrenmişler. Mimarlar Odası’ndan aldıkları hukuki destekle bir ihtarname gönderilmiş ve ardından kriz yüzünden işten çıkarıldıklarına ve ihtar süresinde haber verildiğine dair ileri tarihte imzalanmış bir yazı alabilmişler. Mimarlar Odası’ndan aldıkları hukuki desteğin yönlendirmesiyle imzalamamışlar. Çünkü kabul ettikleri takdirde ihbar süresince çalışmalarını ve ihbar tazminatından vazgeçmelerini gerektirecek olan bir adım bu. Gönderdikleri ikinci bir ihtarnameyle de haklarını talep etmişler. Bu süreçte de işe girmelerine aracı olan kişiler aranarak, manevi bir baskı kurulmaya başlanmış. Ardından da işverenle, onun piyasadaki öneminden ve bu mücadele sonunda çalışanların kaybedeceklerine dair bir görüşme yapılmış ve kibarca yapılan gözdağının ardından bir süre verilmiş.
Bu süreç sonunda işe geri dönenlerin dışında, hakkını aramak isteyenlerden Mimarlar Odası’ndan yardım alarak tazminatını alanlar olduğu gibi, eksik verilmek istendiği için kabul etmeyen ve mahkemeye gidenler var. Alınan tazminatların yanında eksik yatan sigortalar gibi süren davaların da sonuçlanması bekleniyor.
Bu süre zarfında, Mimarlar Odası’nın böyle bir durumda kendilerine destek verebildiğini öğrenebilmiş bu grup, Ücretli Çalışan Mimarlar adı altında oluşturdukları girişimle, yaşanılan tecrübelerin paylaşılması ve bu bilincin yayılması için çalışmaya başladılar. İlk olarak 6 Aralık 2009 ve ardından tekrar 12 Aralık 2009’da Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde toplandılar ve 14 Ocak 2010 tarihinde, Karaköy Şubesi’nde saat 19:30’da tekrar bir araya gelecekler. Mimarlar Odası temsilcilerinin de bulunduğu toplantıda mimarların odanın da gerek mekansal, gerek bilgi desteğiyle kendi oluşturdukları bir grup altında toplanmasının öneminin altı çizilmiş oldu. Bu mimarlar ucretli-issiz-mimarlar@googlegroups.com üzerinden paylaşımlarına devam ediyorlar.
Tek taraflı olarak dinleyebildiğimiz bu hikaye, bir çok mimar ya da plancının iş yaşamında karşılaşabildiği türden. Ücretli çalışan mimarlar ve plancıların öğrenecekleri, başlarına geldiklerinde nasıl davranmaları gerektiğine dair pek çok konu var. En azından odaların, bu konuda da sadece çalışan değil, işverenler de dahil üyelerine her zaman destek verildiğinin bilinmesi önemli. Haklarını sadece ihlal edildiğinde öğrenen mimar ya da plancıların, yani “beyaz yakalılar”ın iş hukuku konusunda bilmedikleri çok. Karşılaşılan durumlarda, olayların ilk defa tecrübe ediliyor olmasının yanı sıra bunu savunabilmenin ağırlığı büyük.!
kaynak: yenimimar.com