Kiraza gel, el yakıyor – Necdet Oral

Son günlerde “dünyada gıda fiyatları hızla düşerken, Türkiye’de enflasyonu hortlatacak oranlarda artış gösterdi” şeklindeki değerlendirmeler medyada sıkça yer aldı. Oysa Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) verilerine göre geçen yıl dünyada gıda fiyatları yüzde 3,7 oranında geriledi. Fiyat düşüşü hububatta yüzde 6, şekerde yüzde 8, bitkisel yağda yüzde 17, süt ve süt ürünlerinde yüzde 29 oldu. Buna karşılık Türkiye’de ise şeker yüzde 10, nohut yüzde 20, süt ve süt ürünleri yüzde 25, kuru fasulye yüzde 30, pirinç ve zeytinyağı ise yaklaşık yüzde 40 oranında zamlandı.

Küçük üreticiler yok olunca
Günümüz dünyasında tarım politikaları küçük ve orta ölçekli işletmeleri tasfiye ediyor. Sermaye, tarım/gıda şirketleriyle endüstriyel tarım ve sözleşmeli üreticilik modelini dayatıyor. Böylece bir yandan üretilen/pazarlanan tohum, ilaç ve gübre gibi tarım girdilerine pazar yaratılıyor; diğer yandan tarımda tekellerin hakimiyeti güçleniyor.
Türkiye’de tarım politikaları küçük çiftçileri korumak yerine büyük ve orta çiftçilere yönelik uygulanıyor. Küçük üreticiler fillerin arasında yok oluyor. Tarımda verimlilik esas alınarak şirket tarımının yaygınlaşması teşvik ediliyor. Oysa tarım alanında yalnızca verimliliğin dikkate alınması yoksulluğun kalıcılaşması, eşitsizliklerin artması anlamına geliyor.

Şirket egemenliği gıda güvenliğini tehdit ediyor
Yüksek bir tarım potansiyeline sahip olan Türkiye, 1980’li yıllardan bugüne uygulanan neoliberal politikalar sonucunda tarımda net ithalatçı konuma düştü. Tarım üretiminin artış hızı nüfus artış hızının gerisinde kaldı, gıda açığı giderek büyüdü. Kimi bölgelerde yarı-feodal üretim ilişkileri varlığını korusa da ülke genelinde tarım/gıda şirketlerine bağımlı, sözleşmeli üreticilik hayata geçirildi. Tarım alanlarının mülkiyeti el değiştirdi. Tarım üretimine bağlı olan gıda egemenliği yerli/yabancı şirketlerin hakimiyetine girdi.

Sermayenin hakim olduğu tarımsal girdi ve gıda piyasalarında kamu desteğinden yoksun bırakılan, esas olarak küçük arazi mülkiyeti ve aile iş gücüne dayalı küçük üreticilik; tohum, gübre, ilaç gibi tarımsal girdi fiyatları ile tarım ürünlerinin pazar fiyatları üzerinden ikili bir sömürü kıskacı altında. Bu durum tarımın terk edilmesi (mülksüzleştirme/işçileştirme) süreçlerini hızlandırıyor. Endüstriyel üretime uygun büyükbaş hayvancılık, tavukçuluk, seracılık, ihracata yönelik üretim gibi sektörlerden başlayarak tarımda şirketleşme ile sermayenin tarıma nüfuzu ivme kazanıyor.

spot

Açlık ve yoksulluk insanlık tarihinin en önemli ve öncelikli sorunu. Tarımsal gıdaların üretimi ve tedariği ise adaletsiz ve utanç verici.

Geleneksel aracılar devre dışı, aracı şirketler sektörde
Sermayenin hakimiyeti tarım sektöründeki üretici halka birlikte gıda harcamaları sürekli artan geniş bir halk kesimini de olumsuz etkiliyor. Örneğin gıda perakendeciliği sektörüne hakim olan hipermarketler, üreticilerden sözleşmeli üretim çerçevesinde ucuza aldıkları yaş meyve ve sebzeleri geleneksel aracıları devre dışı bırakmalarına karşın yüksek fiyatlarla satıyor. Türkiye’de tarımsal üretimin büyük miktarı hala küçük üreticiler tarafından gerçekleştirilse de gıda zincirindeki sistem üreticileri değil; aracı şirketleri koruyor. Aracılar korunup kollanırken güçlü ve örgütlü, küçük üreticiler ise güçsüz durumda bırakılıyor. Böylelikle tarım ürünlerinin üretici ve tüketici fiyatları arasında 4 ile 10 katlık farkla kazanan yalnızca tarım şirketleri oluyor. Sistem tarımsal üretimde şirket tarımını teşvik ediyor.

Biyoçeşitlilik yok oluyor, su tükeniyor, toprak kirleniyor
Sermayenin tarım ve gıda alanında sürdürdüğü politikalar biyoçeşitlilik, toprak ve su gibi doğal zenginlikler için de tehdit oluşturuyor. Çiftçilerin kullandığı yerel tohum çeşitleri ve geleneksel tarım pratiklerinin binlerce yıldır biyoçeşitliliği yenileyip geliştirdiği biliniyor. Tohum endüstrisi ise tarımdaki genetik çeşitliliğin yüzde 75′ini yok etti. Toprak ve su gibi doğal varlıklar kimyasal ilaçların gübrelerin yüksek miktarda kullanıldığı endüstriyel tarımla kirletildi.

Tarımsal üretim-gıda üretimi gibi hayati bir konuda halkın kendi gıda üretim ve tüketim sistemlerini, doğaya, insana, emeğe saygılı bir biçimde geliştirmesi gerekiyor. Gıdanın adil dağıtımı, güvenli ve sağlıklı gıdaya ulaşmak sermayeyi, endüstriyel tarım şirketlerini tarım ve gıda alanından el çektirecek mücadelelerle mümkün olacak.

Dr. Necdet Oral
Ziraat Mühendisi