Yumurtalarda kanserojen madde tespiti neler söylüyor? – Bülent Şık (Bianet)
Spread the love

Tayvan Gıda ve İlaç İdaresi tarafından yapılan açıklamaya göre, Türkiye’den Tayvan’a ihraç edilen toplam 127,62 ton yumurtanın mevzuat hükümlerine aykırı olarak kanserojen maddeler içerdiği tespit edildi.

Yumurtaların kansere neden olan nitrofuranlar olarak bilinen antimikrobiyal maddeleri içerdiği belirtiliyor. Tayvan haber ajansları, yumurtaların imha edildiğini veya Türkiye’ye iade edildiğini dile getiriyor.

Türkiye’den ihraç edilen yumurtalarda tespit edilen kanserojen madde sorununun yurt içinde tüketilen yumurtalarda da var olduğu büyük bir kesinlikle söylenebilir. Üstelik, sadece yumurta değil kanatlı et sektörü tarafından üretilen ürünlerin tamamı için bir risk olduğu bilinmelidir.

1950’li yıllarda piyasaya sürülen Nitrofuranlar’ın kullanılması hormonal sistem bozukluklarına ve kansere yol açtığı belirlendiği için yasaklandı. Avrupa Birliği hayvancılık sektöründe nitrofuran grubu antibiyotiklerin kullanımını 2006 itibariyle bütünüyle yasakladı. Bu yasaklama kararı daha sonra ülkemizde de alındı.

Türkiye’de de antibiyotik büyütme faktörlerinin tümünün kullanımı 21 Ocak 2006 tarih ve 26056 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan tebliğ ile yasaklanmıştı.

Antibiyotikler özellikle kitlesel ya da endüstriyel hayvan yetiştiriciliğinde çok kullanılıyor. Dünya genelinde üretilen antibiyotiklerin yarısının endüstriyel hayvancılık sektöründe kullanıldığı tahmin ediliyor.

Neden bu kadar çok antibiyotik kullanılıyor?

Birinci neden çok sayıda hayvanı küçük bir mekâna tıkarak yetiştirme esasına dayanan endüstriyel hayvancılık uygulamaları. Bu uygulamalar hastalıkların yayılması için çok uygun bir ortam oluşturuyor. Dolayısıyla salgınları önlemek için bazen herhangi bir hastalık bile ortada yokken “koruma” amaçlı antibiyotik veriliyor.

İkinci neden ise hayvanların bir an önce büyümelerini sağlamak. Çok sayıda hayvanı küçük mekânlarda endüstriyel yemle beslemek çok masraflı bir iş ve masrafların azaltılması hayvanların bir an önce büyütülerek satışa sunulmasına bağlı. Büyümeyi hızlandırmak için hayvanların yediği yemi hızla ete dönüştürmesini, yani hızla kilo almalarını sağlamak gerekiyor ve bunu sağlamak için de antibiyotikler kullanılıyor.

Kullanılan antibiyotikler hayvanların et, süt, yumurta gibi yenilebilir ürünlerinde kalıntı bırakıyor.

Bu ürünleri yediğimizde antibiyotikleri de bünyemize almış oluyoruz.

Düşük miktarda antibiyotik kalıntılarına maruz kalmak antibiyotiklere dirençli bakterilerin gelişmesine ve bu nedenle de enfeksiyon hastalıklarının tedavi edilememesine yol açıyor.

Hayvanların yetiştirilmesi esnasında antibiyotik kullanılması bu hayvanların çeşitli organlarında bulunan bakterilerin zamanla dirençli türlere dönüşmeleri anlamına gelecektir. Örneğin kanatlı sektöründeki üretim, kesim ve işleme faaliyetleri sonucu açığa çıkan çeşitli yan ürünler ve atıklarda bulunan bakteri türlerinin sayısı 100’ü bulabilmekte. Bu bakterilerden hastalık yapıcı olanların zaman içinde kullanılan antibiyotiklere direnç geliştireceği ve insanlarda hastalığa yol açmaları durumunda ise kullanılacak antibiyotiklerin etkili olmayacağı aşikârdır.

Nitrofuran grubu antibiyotiklerin sağlığımıza verdiği zarar sadece antibiyotiklere dirençli enfeksiyonlara yatkınlıkla sınırlı değil. Bu grupta yer alan antibiyotikler kansere ve hormonal sistem bozukluklarına yol açtığı için yasaklanmıştı.

En fazla sağlık zararı gören kesim ise çocuklardır.

Hormonal sistem bozucu ve kanserojen maddelerin sağlık üzerindeki olumsuz etkileri yaş küçüldükçe artar. Yumurta çocukların sık tükettiği bir gıdadır ve çeşitli gıdaların hazırlanmasında kullanılılır. Sağlık zararı oluşturması kabul edilemez.

Bu meseleyi takip etmekten ve çözmekten sorumlu kurum Tarım ve Orman Bakanlığı’dır.

Tayvan’a ihraç edilen yumurtalarda tespit edilen kanserojen madde ülke genelinde bir sorun olduğunun çok açık bir kanıtıdır. Bakanlığın kalıntı izleme, gıda güvenliğini sağlama ve halk sağlığını korumaya yönelik çalışmaları problemlidir.

Son olarak şunu da belirtmeliyim: Beslenme en önemli fizyolojik ihtiyaç ve et ürünleri de en önemli protein kaynaklarından biri olarak görülse de bu anlayışın geçerliliğini dikkatle sorgulamak gerekiyor.

Et yeme ihtiyacının hayvan refahı gözetilerek, daha az zararlı atık çıkarılarak, insan ile çevre sağlığını tehlikeye atmadan karşılanmasını sağlayacak kamu politikalarının nasıl oluşturulabileceği üzerinde durmak da bir gereklilik olarak görülmelidir.

Bitkisel temelli ürünlerin daha fazla tüketilmesini dikkate alan, yetersiz beslenen toplumsal kesimleri gözeten bir toplumsal beslenme programına ve tarımsal üretiminin tamamında toksik kimyasal kullanımına son verecek agroekolojik bir yaklaşıma çok ihtiyacımız var.

Mevcut yıkım yaratan iktidarla ve felç olmuş muhalefetle bu sorunlar nasıl çözülecek o da ayrı bir mesele elbette…


Spread the love