Herkes için tek gündem var artık, koronavirüs. Hayatımızın ortasına düştü ve yayılmaya da devam ediyor. Virüs salgınından hemen önce uğraştığımız dertlerimiz ise bitmedi ama sırada bekliyor. Hiçbir zaman gündemini kaybetmeyecek kadar önemli her birimiz için; su ve su varlıklarımız. Kanal İstanbul, mega projeler ve etrafındaki arsa rantları derken yine sıkça
İstanbul’a vereceği zararlar bilimsel verilerle ortada olan kanal projesinin referandumu yapılamaz. İstanbul’un yaşam alanları, suyu, nefesi seçim konusu edilemez. Bu proje İstanbul’un ihtiyacı değil, inşaat sermayesinin besleneceği kapsamlı bir emlak projesi. İstanbul’un en önemli gündemi Kanal İstanbul projesi desek yanlış olmaz. 2011 yılında Tayyip Erdoğan’ın seçim projesi olarak ilan ettiği
İstanbul Kağıthane Yahya Kemal Mahallesi Akıncı Sokak’ta 23 Nisan 2019’da bir inşaatın istinat duvarı göçtü, inşaata komşu 4 katlı binayı da yanında götürdü. İstinat duvarının çökmesiyle başlayan süreç, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Kağıthane Belediyesi tarafından mahallenin tamamının dönüşümü için ‘fırsat’a dönüştürüldü. Yaşananlara daha yakından bakalım. Riskli yapı tespiti ve
Temel değerlendirmeler İnsan yönetilme ihtiyacı duyar mı? Bütün yönetenlerin, yönetilenin varlığını baki kılmak adına sorduğu kadim bir sorudur bu; zira bütün yanıtları bir şekilde işine gelir. Oysa yönetme-yönetilme tartışmasına her şeyden önce doğru soruyla başlamak gerekir. Çünkü insanın ‘yönetme’ eylemi, her şeyden önce ‘ihtiyaç’ bağlamında tartışılamaz. Buradaki ilk sakınca, mülkiyet
Cüretle iddia edebiliriz ki, klasik mekan-insan ilişkisinin üzerine bina olduğu temel, asgari ihtiyaçların karşılandığı ‘asgari yaşama’ tekabül eder. Bu ölçek büyüdükçe, kavramsal olarak mekan da büyür ve sahip olduğumuz en geniş ‘olanaklı alan’ hayatımızı geçirdiğimiz alana erişir. Dolayısıyla, bu ilişki hayatın bütünüyle olanla aynılaştığı oranda, yönetimi de insanla ilişkilenmeye aynı
Çevre Kanunu Değişikliği doğal varlıklarımızın enerji ve inşaat yatırımlarına açılmasını, yaşam alanlarımızın rant projelerine teslimini, çevrenin korunması adı altında yeni bir piyasa ekonomisi yaratılmasını beraberinde getirirken, çevre mühendisleri için bir ‘kazanım’ sağlayabilir mi? Bu soruyu sormamda bir neden var tabii ki. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu, 16 yıllık iktidarı
Ankara kenti, yıllardır adım adım, işkence edilircesine tahrip edildi. Melih Gökçek ile geçen yıllar ve Mustafa Tuna ile devam ettirilen belediyecilik anlayışı; kentte plansız, çarpık yapılaşmanın yanında doğal, tarihi ve kültürel alanları yok etti, kamu varlıklarını yandaşlara parsel parsel verdi. Kentin akciğerleri, doğal hava koridoru ve farklı kamusal üretimlere sahip
‘Bir mühendis bilir ki, eğer bir iksa yıkılmışsa, istinat yerle bir olmuşsa, proje veya imalat süreçlerinde yanlış yapılmış, denetim süreci de işletilmemiştir. Bunu hepimizin bildiği bir gerçek haline getirme ve sorumlularını ısrarla teşhir etme görevimiz var.’ Bugünlerde herkesin gözü ekonomide, döviz çıktı indi, açıklama geldi, gitti, zamlar geldi, gelecek, ücretler
‘Çorlu tren katliamı, ulaştırma araçlarını kullanan bizler için can güvenliğimizin olmadığını bir kez daha gösterdi. Ulaşım projelerinde altyapı-üstyapı imalat, işletme ve bakım işleri, teknik gereklilikleri, şartnameleri sağlamak zorundadır.’ Uzunköprü-Halkalı seferini yapan yolcu treni, 8 Temmuz’da Tekirdağ’ın Muratlı ile Çorlu ilçeleri arasındaki Sarılar Mahallesi mevkiinde ray altında meydana gelen göçük nedeniyle
Öncelikle, yazının amacı bahsi geçen projelere duyulan ihtiyacı ve bunların ne kadarını karşıladığını tartışmak değil. Kamuoyunda sıkça oluşturulan algının aksine, ne yapıldığından ziyade nasıl yapıldığı ve sonuçlarının ne olduğu, halka ne düzeyde yansıdığını ortaya koymaktır. Toplumun koşulsuz onayı Türkiye’nin son 15 yılına baktığımızda, özellikle seçim dönemlerinde sürekli gündeme getirilen ve
Havalar güneşli, baharın gelişiyle içimiz kıpır kıpır. Kuşlarla, böceklerle doğa cıvıl cıvıl. Yaşamı savunan her canlı ayakta. Bir kenti yaşanabilir kılan her varlığa yapılan saldırılar karşısında ise nefesi kesilmeye çalışılan ağaçların köklerine daha da sarılışı var. Yaşam alanlarını terk etmeyen sincaplar var. Yaşama dair, yaşatmaya dair umutlarımız, direncimiz var. Temiz
Yaşama, bilime, akla rağmen kentlere ihaneti sürdüren AKP iktidarı karşısında “parklarımız park olarak, ağaçlarımızda yerinde kalacak” diyen bizler kentlerimizi ve doğayı savunmaya devam edeceğiz İnterneti her açtığımızda ya da sosyal medya mecralarına giriş yaptığımıza ülkenin her hangi bir yerinde bir parkın, yeşil alanın, kamusal alanın, ağacın, yüzümüze mutluluk veren ve
Kanal İstanbul projesi, kente yaşam sağlayan su varlıkları ve doğal orman varlıklarının ortasından geçiyor. Proje durdurulamazsa, İstanbul’da dönüşü olmayan tahribatlar yaratacak. Güzergah alanında kalan yerleşim alanlarında halkın huzursuzluğu ise şimdiden başladı. Bir yanda spekülasyonlarla arazi rantı, bir yanda doğal yaşam alanları ve yaşamı tehdit edilen İstanbullular. Kanal İstanbul’u, projenin etkilenme
İnşaat ekonomisi zora girince imdada KHK’ler yetişti. 696 sayılı KHK ile Gemlik ilçesinin taşınması kararı alındı. İktidar, ihanetlerine bir yenisini eklerken, yaşam alanlarının her bir santimi sınır tanımayan bu talan harekatının hedefinde. Sabah kalkmışsınız, haberleri okumaya başlıyorsunuz. Sayısını tam takip edemediğiniz bir KHK daha yayımlanmış. Saray’ın ülkeyi yönetme biçimine dönüştürdüğünü
“Türkiye’de yılda yaklaşık 30 bin insan hava kirliliğine bağlı olarak hayatını kaybediyor” Hava kirliliği… Hiç yokmuş gibi kabul edilen ama başta da söylediğim gibi 30 bin insanın ölümüne neden olacak kadar da ciddi bir sorun aslında. Avrupa Birliği (AB) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenmiş olan kirletici sınır değerlerinin
Bazı tartışmalar vardır ki; en temel varsayımların sorgulanmasına, kişilerin (bazı alanlarda ne kadar başarılı olursa olsun) kısmen bilmediği konularda gerçeklikten uzak yorumlar yapmasına neden olsa dahi, yeniden vuku bulduğu zaman konunun daha iyi ve daha geniş çerçevede anlaşılmasına katkıda bulunabilir. Özellikle de insanların gündelik hayatlarını yakından ilgilendiren politik seçimler ve
2008 yılının Mayıs ayından itibaren tadilat neden gösterilerek kapatılan ve çürümeye terk edilen AKM’nin (Atatürk Kültür Merkezinin) akıbeti 6 Kasımda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından şova dönüştürülen bir ‘lansman’ ile açıklandı. ‘Halka’ açmak bahanesiyle zaten kamuya açık ve kamusal kültür mekanı olanAKM’yi AVM’ye dönüştüren projeye başta Mimarlar Odası olmak üzere mimarlar,
Kadir Topbaş, 13 yıldır başında olduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) başkanlığından istifa etti. Topbaş’ın istifasını kimin istediği, neden istifa ettiğine dair ayrıntıları bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa o da Topbaş’ın AKP-Saray iktidarı ile birlikte 13 yıl boyunca İstanbul gibi tarihin en köklü, kadim kentlerinden birini yaşanılamaz noktaya getirdiğidir. Topbaş’ın 13
Bir gün yolda giderken üzerinize bir mikser düşüyor. Elma büyüklüğünde bir dolu tanesi değil 50 tonluk bir iş makinası. Üst geçitten geçerken açık bir kamyon damperi size doğru geliyor ve üst geçiti deviriyor… Ya da parktasınız, yürüyorsunuz; orda olmasını asla tahmin edemeyeceğiniz bir hafriyat kamyonu gelip size çarpıyor, parkın içinde…
Bir 17 Ağustos daha deprem gerçeğinin yamaçlarında dolaşarak geçti. Kocaeli Gölcük merkezli 99’ Marmara Depremi’nin ardından 18 yıl geride kaldı. Yaşanan acılara, yok olan yapılara, ülke topraklarının yüzde 92’si hala deprem tehdidinde olmasına rağmen güvenli kentler adına henüz bir adım atılmadı. Bunca şantiyeden depreme dayanıklı bir kent çıkar mı? Sorunun