Kurutulan göller, su tutmayan göletler: 1071 gölet kimin için? – Zeynel Eminoğlu / Gökhan Marım

Herkes için tek gündem var artık, koronavirüs. Hayatımızın ortasına düştü ve yayılmaya da devam ediyor. Virüs salgınından hemen önce uğraştığımız dertlerimiz ise bitmedi ama sırada bekliyor. Hiçbir zaman gündemini kaybetmeyecek kadar önemli her birimiz için; su ve su varlıklarımız.

Kanal İstanbul, mega projeler ve etrafındaki arsa rantları derken yine sıkça dile getirdik su varlıklarını. Sularımızın iyi yönetilmediği her örnekte daha fazla ortaya çıkıyor. Bir yanda büyük kentlerimiz içmesuyu bulmakta zorlanırken, diğer yanda biraz fazla yağan yağmurla caddeler göle dönüyor. Suyun azlığı da fazlalığı da yönetilemiyor bu ülkede. Doğu Karadeniz’de dere yatakları HES’ler ile kurutulurken, Göller bölgesi olarak bilinen Isparta, Burdur’daki göllerimiz su varlıklarına yapılan göletler nedeniyle kurutuluyor.

Bütünlüklü planlanmadan yapılan, müteahhitlere iş olanağı sağlayan bir kısmı su dahi tutamamış, kurumuş; adına 1000 günde, 1071 günde 1000 gölet projesi dedikleri projelere daha yakından bakalım.

Kim için 1071 Gölet ?

2016 yılında dönemin Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu 1000 günde 1000 Gölet projesini duyurdu. Proje daha sonra büyük sulama alanları dışında kalan arazileri sulamak için uygulamaya koyulan 1.000 günde 1.071 Gölet ve Sulaması Projesi (GÖL-SU)’ne dönüştü. Projenin 2019 yılının sonuna kadar tamamlanacağı bilgisi DSİ tarafından paylaşıldı. Ancak daha sonra hedeflere ulaşılamayınca tersip bendi ve içme suyu tesisleri gibi tesisler de bu tesislere eklenerek projede değişiklikler yapıldı.

Bu hedefler hiç bir zaman yakalanamadı daha vahimi bu göletlerin bir kısmı su tutmadı ya da geçirimlilik problemleri nedeniyle istenen su seviyelerine hiçbir zaman çıkamadı. Afyon’da Akdeğirmen Barajı, İstanbul’da Melen Barajı, İzmir’de Gördes Barajı, Sakarya’da Aydınlar Göleti, Kars’da Selim Bayburt Barajı, Karamürsel’de Kızderbent Göleti gibi bir çok gölet ve baraj ya su tutamadı ya da su kaçırdı. Yapılan yatırımların bir kısmı boşa gitti, kamu zarara uğradı.

Bu projelerde su varlığı tespiti genellikle, (AGİ) Akım Gözlem İstasyonları’na dayanmıyor, münferit olarak ayda bir kez olmak üzere sadece bir ya da iki yıl yapılan ölçümlere dayanıyor. Ölçmeden, mansap koşullarının ve çevresel şartların yeterince dikkate alınmadan, bütünlüklü planlanma olmadan inşa edilen bu göletler Eber, Burdur Gölü gibi doğal koruma alanlarımızı kuruttu ya da kurutma aşamasına getirdi.

Gölün doğal su varlıkları, nehirlerin üzerine yapılan bu baraj ve göletler, gölü besleyen nehirlerin sularını aldığı için göllerin kuruması riskini oluşturdu.

Göller yöresi olarak bilinen bölge, 1000 günde 1000 gölet projelerinin tehdidi altında kaldı.

DSİ Isparta Bölge eski Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun Afyon’lu olması sebebiyle de “Bakan Bölgesi” olarak da anılıyor.

Göletler gölleri mi kurutuyor?

DSİ Isparta Bölgesinde Göl-Su projeleri kapsamında 120’ye yakın tesis hayata geçirildi, bunların 50 adedi gölet projeleri. Bu göletlerin büyük bir kısmı göller yöresindeki göllerin su kaynağı nehirler üzerine yapıldı.

Aşağıdaki şekilde görüldüğü üzere Akarçay nehri ile beslenen Eber Gölü membasında Akarçay’ın kolu Nacak Çayı üzerinde Akdeğirmen Barajı, Akarçay’ın kolu Seyitler Deresi üzerinde Seyitler Barajı, Akarçay’ın kolu Çay Deresi üzerinde Çay Barajı bulunuyor. Yani Eber gölünü besleyen tüm kollar üzerinde barajlar bulunuyor. Bu barajlar içmesuyu ve sulama amaçlı barajlardır. Göllere gelen yaklaşık 100 milyon m³ barajlar ile ağırlıklı sulama olmak üzere içmesuyu için kullanılıyor (Şekil 1).

2014 yılında DSİ tarafından yaptırılan master planda da Eber gölünün su bütçesinde kritik durumda olduğu tespit edildi. Yörede yeraltı suyunun bilinçsizce yoğun kullanımı göl su seviyesinin düşüşü artarak devam etti. O zamandan bu zamana hangi önlemlerin alındığı ayrı bir tartışma konusudur.

Şekil 2’de görülen Akşehir Gölünün 1984 yılından 2012 yılına kadar olan zamanda sınırındaki değişimi göllerimizin nasıl bir tehdit altında olduğunu göstermektedir

Şekil 3’te görüldüğü üzere Eber gölü tamamen kurudu.

Gölleri, su varlıklarını tehdit alına alan 1000 günde 1000 gölet projeleri, tarımda da önemli bir fayda sağlamadı. Görece tarımsal ürünlerin rekoltesinde artı katkı sağladı. Ancak, tarım ürünlerinin fiyatlarındaki artış, halkın alım gücünün düşmesi sonucunda tarım politikaları da iflas etti.

Şekil 4’te görüldüğü üzere havzada yeraltı sularının sulamada kullanılması her yıl arttırılmıştır. Bu şekilde kullanım miktarının da artması göllerin kurumasına neden oldu. Bu şekilde kullanım yerine, sulama sistemlerinin modernize edilmesi ve su tasarrufunun artırılması az olan verimli kullanılması gereken yeraltı ve yerüstü su varlıklarının verimli kullanılması hedeflenmelidir.

Mevcut siyasal iktidarın 2023 hedefleri kapsamında yer alan Türkiye’yi Dünya’nın 5 büyük tarım üreticilerinden biri haline getirme fikrine dayandırılan proje şu anki şekliyle 2020’nin sonunu 700-800 göletle karşılayabilecek gibi görünüyor. Bu yatırımların ne kadar katkı değer üreteceği ise ayrı bir tartışma konusudur.

Tarımsal üretimin ürün çeşitliliği ve verimliliği alanında ülkemiz koşulları için uygunluğu bir yana bütünlüklü ve planlı bir tarımsal üretim planının, bakışının olmayışı bu alanda ilerleme yerine ithalata bağımlı bir alana dönüşüme sebep oluyor. Tarımsal üretimin tarlalardan sofralara uzanan bütünlüğünü kamusal bir anlayışla örgütlemeye başaramayan hiçbir politika başarılı olamaz, olamayacak. Çiftçinin sermaye ve aracılar eliyle sömürülen üretimi; azalan teşvikler, taban fiyatlarının sürekli düşüşü, alım desteklerinin bırakılması, hibrit tohumlar vb. birçok gerekçeyle yara almayı sürdürürken, sulama amaçlı göletlerle tarımı büyütme amacına ne kadar ulaştığı ayrıca soru işaretidir.

Su varlıkları yok ediliyor

Ülkenin mevcut su varlıklarına bakış açısı da tarımsal üretime bakışa benzerlikler gösteren çelişmelerle doludur. Su varlıklarının enerji temelli kullanımının önünün açılması başta tarım olmak üzere küresel iklim dengelerinden, kullanılabilir su oranının hızlı düşüşünden vb. diğer etmenlerden bağımsız, plansız ve öngörüsüz yatırım araçları olarak görülüyor.

Bütüncül bakış yoksa kamu zararı var

Sonuç olarak, bütünlüklü planlama yapmadan, gerekli ölçümler yapılmadan siyasi rant uğruna talana dönüşen 1000 günde 1000 gölet gibi sayı üzerinden yürütülen projeler durdurulmalı, su varlıklarına yönelik bütünlüklü planlama yapılmalıdır. Ülkemizin her tarafından doğanın talan edilmesine yönelik projelere itirazlar yükseliyor. Bir yanda Kazdağları’nda Çanakkale şehrinin tek su varlığını tehdit eden siyanür ile altın arama faaliyetleri, diğer yanda Eskişehir’de Alpu Ovası’nın Termik Santrali, Kuzey Ormanları’nda Kanal ile tehdit edilen İstanbul’un su damarları ve Salda Gölü’ne millet bahçesi projesi geleceğimizi, doğamızı tehdit ediyor. Kamu doğayı korumakla sorumludur oysa ülkemizde doğayı korumak için yurttaşlar devletle mücadele ediyor.

Gerek tarımsal üretimden gerekse bu üretimin sonuçlarından bir proje olarak bahsedip yılları ve büyük miktar yatırımları gerektiren planlamalar mevcut iktidarın başarabileceği adımlar olmaktan çok uzaktır. Zira, tarımsal üretimin önemine bu denli vurgu yapılan proje tanıtımlarından sonra haberlerde ürününü yok fiyata satmaya çalışan, satamadığı ürünü banka önlerinde yakan daha da ötesi borçlarından kaynaklı intihar eden çiftçiler görmezdik.

Bugün toplumsal mücadelelerle, ekoloji mücadelelerini birleştirecek ortak fikirlere ve hareketlere ihtiyacımız var. Önümüzdeki dönemlerde de doğa mücadeleleri hep gündemimizde olacak gibi…

Zeynel Eminoğlu
Gökhan Marım