Ankara’nın en büyük vurgunu: Ankapark – ŞPO ve HKMO Ankara Şubeleri ile röportaj

Ankara kenti, yıllardır adım adım, işkence edilircesine tahrip edildi. Melih Gökçek ile geçen yıllar ve Mustafa Tuna ile devam ettirilen belediyecilik anlayışı; kentte plansız, çarpık yapılaşmanın yanında doğal, tarihi ve kültürel alanları yok etti, kamu varlıklarını yandaşlara parsel parsel verdi. Kentin akciğerleri, doğal hava koridoru ve farklı kamusal üretimlere sahip Atatürk Orman Çiftliği arazisi parçalandı. Yollar, AVM’ler, rezidanslar, imar affı, su baskınları derken kentin yoğun gündemi hiç azalmadı.

Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Ankara Şubesi YK Üyesi Özgür Yanıt Kaya, Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi YK Başkanı Gözde Güldal ile Ankara ve yoğunlukla son dönemde ihaleyle zararına satılan Ankapark projesi üzerine sohbet ettik.

Politeknik: Ankara birçok saldırıya maruz kalan bir kent, dilerseniz yakın dönemde önemli gelişmelerin yaşandığı Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) ile başlayalım sohbetimize. Arazi üzerine 2013 yılında başlanan Ankapark Projesi, Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararına ve bilirkişi raporlarına rağmen ilerletildi. Melih Gökçek’in Saray’ın talimatı ile istifa edene kadar 2 milyar TL’den fazla para harcadığı Ankapark Projesi kente ne getirdi, kentten ne götürdü?

Gözde Güldal: Öncelikle Ankara Büyükşehir Belediyesinin başat görevinin kamu hizmet sunumu olduğu hepimizin malumudur. Başkent Ankara; ulaşımın içinden çıkılamaz bir hal aldığı, temiz suya ulaşımın artık bir hayal olduğu, hızla artan nüfusa oranla yeşil alanların iyiden iyiye yok olduğu, başkente yaraşır sosyal ve kültürel hizmetlerin esamesinin okunmadığı, her yağmur sonrası sellere mahkûm olan bir kente dönüştü. Ankara Büyükşehir Belediyesi bu sorunlara çözüm bulmak, bu alanlarda öncelikli kamu hizmeti üretmek ve sunmak yerine kamu kaynaklarını lüzumsuz bir oyuncak projesine yatırdı. Bu kerameti kendinden menkul projenin ilerlemesi aşamasında da yıpratılan, zarara uğratılan alanlar saymakla bitmez.

En büyük zararlarından biri de hukuka verdiği zarardır. Tarafımızca mahkemeye taşınan tüm plan kararlarının yargı organlarınca iptalleri sonunda her seferinde yeniden plan onaylanarak proje hülleyle devam ettirildi. Mahkeme kararları görmezden gelindi, hukukun arkasından dolanıldı. Yargı organları AKP baskısı altında tasfiye edilmiş, dönüştürülmüştü. AOÇ üzerinde geliştirilen ve önünde hiçbir engel istemeyen tüm bu projeler (Kaçak Saray, Ankara Bulvarı ve Ankapark gibi) bu dönüşüme sebebiyet veren nedenler olarak sayılabilir.

Projenin yaratacağı sorunları her dile getirdiğimizde “Ben onlara samanlık peyzajı bile çizdirmem.”, “Güvenpark’a tuvalet projesi çizsinler.”, “Kavşakları, alt-üst geçitleri ben kendim çiziyorum.” gibi yorumlarla su yüzüne çıkan bir aymazlık içindeydi Melih Gökçek. Projeyi de “Bağırsalar da çağırsalar da ya bitecek ya bitecek!” sözleriyle bilime, hukuka, şehirciliğe aykırı bir biçimde tamamladı. Ankapark, kente karşı işlenmiş bir suç olarak ortada duruyor.

Projenin parası halkın cebinden çıktı. İnşaat ve bakım-onarım çalışmalarının bedeli vergilerimizle oluşan kamu bütçesinden karşılandı. Yaklaşık 2 milyar TL’ye mal edildiği belirtiliyor ancak şunu da not etmek gerekiyor ki 5 senedir çürümeye yüz tutan oyuncakların yatırım maliyetlerine her geçen gün yapısal ve teknolojik eskime maliyetleri de eklendi. Kamu kaynaklarının nasıl ve nerelere harcandığını şeffaf kanallar aracılığıyla göremediğimiz için bu sayının güvenilirliği de soru işareti olarak durmaktadır.

Özgür Yanıt Kaya: AOÇ özü, tözü itibariyle bir kamusallığın, kolektifliğin simgesi olarak üretilmiş Cumhuriyetin, bir sembolü olarak kuruldu. 1937 yılında şartlı olarak Hazineye ve halka emanet edildi. Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu İdare Meclisi kararları ile AOÇ arazilerinin parçalanma, dağılma süreci de başladı. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’ndaki hükümlere göre mutlak tarım arazisi niteliğindeki alanların tarım dışı kullanılması, geri dönüşü olmayan doğal tahribatlar doğurdu.En büyük yıkım ise şüphesiz Melih Gökçek ile oldu. AOÇ arazisinin büyük bir bölümü şantiyeye çevrildi, tarihsel dokusuna zarar verildi. 

AOÇ için Ankapark Projesi vahşi bir hançer oldu. 2013 yılında yapımına başlandı ve 5 yıl içinde 2 milyar TL’den fazla harcanıp neredeyse Ankara’nın 1 yıllık tüm bütçesi kullanıldı. Son olarak 29 yıllığına, üçüncü kişilere 766 milyon lira bedelle zararına ihaleye çıkarılarak Ankara halkının parası çöpe atıldı.

 

Politeknik: Mustafa Tuna göreve geldikten sonra Ankapark için ‘’israf’’ açıklamasında bulunmuştu. Bu açıklamadan sonra 2 milyar liradan fazla para harcanan ve 1,2 milyon metrekarelik tarım arazisine kurulan Ankapark Projesi, 765 milyon liraya özel bir şirkete 29 yıllığına kiralandı. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gözde Güldal: Ankapark, kamuoyuna gayri resmi yollarla sunulan maliyetinin %40’ından az bir bedel karşılığında kiralanmak üzere ihaleye çıkarıldı. Alıcısı çıkmadığı için ihale altı kez tekrarlandı. Basit bir hesaplama yapıldığında 1,2 milyon metrekarelik, üzerinde üretim yapma koşulları modern yaklaşımlarla geliştirilebilecek değerli bir alanının 1 metrekaresinin aylık 2,2 TL’ye özel bir şirkete kiralanması söz konusu. Bu kadar düşük bir tutara rağmen zorla işletmeci bulunmuş olması projenin bu haliyle akılcı, karlı bir yatırım olmadığının çok net kanıtı. Yani o kadar karsız bir yatırım ki hiçbir sermayedar çıkıp da “Ayda 2,2 TL veririm.” diyemiyor.

Harcanan 2 milyar TL’nin, ekonomik krizin giderek derinleştiği bu günlerde ne boyutta bir harcamaya denk düştüğüne kafa yormak gerekiyor. Asgari ücretle çalışan yaklaşık 100 bin kişinin 1 yıl boyunca tüm maaşlarına el konularak oyuncak alınıp çürümeye bırakılmış olmasına denk düşüyor mesela ya da yaklaşık 90 bin üniversite öğrencisinin 4 senede aldığı devlet burslarının toplamına. Yapılabilecek onlarca kilometre bisiklet yoluna ya da. Yaklaşık 600 bin konuta 5 sene boyunca sağlanabilecek ücretsiz su hizmetine. Belediye bu alanı akla ziyan paralar harcamadan AOÇ’nin kurucu değerlerine uygun bir biçimde değerlendirebilirdi. Katma değeri yüksek ürünler yetiştirmek, modern bahçecilik, gıda üretim yöntemleri çerçevesinde proje üretmek bunları işlemek ve pazarlamak, aynı zamanda Ankaralıların açık yeşil alan ihtiyacını karşılamak kamu eliyle yapılabilecek ve kamu bütçesine katkı da sağlayabilecek akılcı yaklaşımlar olurdu.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Ankara Büyükşehir Belediyesi, halkın yararına, kamunun yararına bir iş ortaya koymak yerine bir sermayedarla bir şekilde anlaşarak Ankara’nın en değerli alanlarından birinin talanı üzerinden kamuyu zarara uğratmaya, halkın cebini yakmaya devam edeceğe benziyor.

Özgür Yanıt Kaya: Yaklaşık 1,2 milyon metrekare genişliğinde Ankapark’ın ısıtılması, elektrik giderleri, oyuncakları gibi tüm işletme gideri hesaplandığında yıllık 1,1 milyar TL’lik bir talan var ortada. Sonrasında ise maliyetinin çok altında bedelle yapılan ihale. Bu ihale ile birlikte kamu ikinci kez büyük bir zarara uğratıldı. Tüm sorumlular yargılanmalıdır.

Politeknik: Melih Gökçek, tamamlanan ihale sonrası Ankapark’taki kamu zararını, attığı pişkin tweetle itiraf etti. ŞPO Ankara Şubesi ve HKMO Ankara Şubesi olarak birlikte, Mustafa Tuna ve Melih Gökçek hakkında suç duyurusunda bulundunuz. Dava süreci hakkında bilgi verebilir misiniz?

Gözde Güldal: Yıllardır dönüşüm, yıkım, kamu arazilerinin satışı, doğal alanların yağmalanması ve çılgın proje showları döngüsüne odaklanmış inşaat sektörü üzerinden ilerleyen bir ekonomik sistemin artık duvara tosladığı bir noktadayız. Ankapark, bu kısır döngünün en somutlaşmış örneklerinden biri. Her aşamasının araştırılması, kamuyu zarara uğratan her sorumlunun bedel ödemesi gerekiyor. Denetimsiz bir biçimde yürütülen kamu kaynaklarının pervasızca savrulduğu her uygulama, memleketi uçurumun kıyısına sürükledi. Buna dur demenin vaktini, görevini yerine getirmeyen ilgili kurumlar ve organlar çoktan geçirdi; ancak yine de bunu durmaksızın hatırlatmak, peşine düşmek ve onları harekete geçirmek için elimizden geleni ardımıza koymamak da biz meslek odalarının görevi. Tespitlerimiz doğrultusunda Ankapark sürecini işleten Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları ve suça ortak olmuş olan kamu görevlileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Bugüne kadar suç işleyen siyasiler ve kamu görevlileri hakkında yaptığımız suç duyurusu dosyalarımızı işleme koyan bir savcılık makamı ile henüz karşılaşamamış olsak da üzerini kapatmak yerine kovuşturma başlatıp cezalıları tespit edecek Cumhuriyet savcılarını bu özelde bir kez daha göreve çağırıyoruz.

Özgür Yanıt Kaya: Ankara Büyükşehir Belediyesi Uhdesinde Bulunan Ankapark’ın İşletmeye Verilmesi İşi İhale’sinde 29 yıllık işletme hakkı karşılığında ‘Muhammen Bedel’ olarak 765.600.000 Türk Lirası belirlenen ve 2018 yılında 14 Haziran, 28 Haziran, 18 Temmuz , 2 Ağustos ve 6 Eylül tarihlerinde tam beş kez ihaleye çıkmış ancak alıcı bulunamadığı için ihale beşinci kez 20 Eylül’e ertelenmişti. Söz konusu bedellerden açıkça anlaşılacağı üzere, ihale sonucunda inşaat bedelinin karşılanması olanaksızdı. Söz konusu inşaat faaliyetleri ve takiben ilan edilen ihaleler ile ilgili kamu görevlileri kamuyu muazzam bir zarara uğratmakta, ihale ilanına karar veren ve muhammen bedeli belirleyen idare yöneticileri görevlerini açıkça kötüye kullandıkları açık olduğundan biz Melih Gökçek ve Mustafa Tuna hakkında Türk Ceza Kanunun 257. maddesinde düzenlenen “kamu kaynaklarının israf etmek suretiyle görevi kötüye kullanmak” suçundan suç duyurusunda bulunduk.

Projeleri ve planları birçok yargı kararıyla hukuka aykırı bulunsa da, projelerin sadece isimlerini değiştirerek hukuka aykırı faaliyetlerde devam eden eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Melih Gökçek ve bu alanı yeniden ihaleye çıkaran Mustafa Tuna’nın söz konusu olayda sorumlulukları mevcuttur ve cezalandırılmaları gerekmektedir.

Organize, bilimsel ve modern tarım yapılması gereken bir arazide kamunun milyonlarca doları kullanılmakta, bu alana ilişkin açılan birçok dava idare mahkemelerinde kabul edilmiş ve hukuksuzluk defalarca tescillenmesine rağmen hukukla sınırı çizilmiş görevinin gereklerine aykırı davranan belediye başkanları, açıkça kamunun milyonlarca dolar zarara uğramasına neden olmuştur. Bu yüzden bu demir yığınına halkın milyonlarca lirasını harcayan Melih Gökçek açıkça görevini kötüye kullanmıştır. Bu ihale süreci, işlerin yapıldığı şirketler araştırıldığında altından kamu kaynaklarının bir biçimiyle zimmete geçirilmesi durumları da ortaya çıkabilir. Bu durumda da daha ağır suçlar ortaya çıkabilir. Bunların savcılık tarafından araştırılmasını da talep ettik. Mevcut Belediye Başkanı Mustafa Tuna ise mevcut yapının AOÇ arazisinin hukuka aykırılığını tescilleyen kararlarını aynı Gökçek gibi uygulamayarak ve toplam maliyetini dahi karşılamayan bir bedelle bahsi geçen yeri ihale ederek görevi kötüye kullanma suçu işlemiştir ve hukuk önünde bunların hesabını vermelidir.

Politeknik: Ankara’nın diğer kamusal, tarihi ve kültürel alanlarındaki tahribat imar barışı ile meşrulaştırılıyor. Ankara’yı nasıl tehlikeler bekliyor?

Gözde Güldal: İmar barışı dedikleri kötü sonuçlarını yakın bir gelecekte can yakıcı bir biçimde ve ülke çapında göreceğimiz bir talan. Anayasa’da belirtilmiş olan tüm yasakları aşarak inşa edilen ve sayısı bilinmeyen kaçak yapıların hiçbir denetim olmaksızın yasallaştırılması sonucunda ne yazık ki afetler daha çok ölümlere sebep olacak, nefes alacağımız ormanlarımız, besleneceğimiz tarım alanlarımız, içeceğimiz sular geri dönülemez biçimde tükenmiş olacak. Ankara’da vadilere, dere yataklarına, tarım alanlarına, jeolojik açıdan tehlike arz eden alanlara, kamusal alanlara yapılmış sayısı bilinmeyen kaçak yapıların, bunların içinde büyük konut projeleri yer almakta, yasallaştırılması bir barış değil kuşkusuz bir ihanettir. Bu çok boyutlu, Ankara’yı da AOÇ’yi de aşan bir konu. Bu konuda ilgili uygulamanın bir an önce durdurulması için dava da açtık, ancak “Dava açılmış, itirazlar var, bir duralım, hata mı yapıyoruz bakalım.” diyen yok. Hükümetin acil paraya ihtiyacı var ve bunun için insan hayatını, toplum sağlığını yok sayıyor.

Özgür Yanıt Kaya: Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu ülkede 14 tane imar affı söz konusu. İmar ‘’affı’’ diyoruz çünkü; af kelimesinin karşılığında bir suç işlenmesi ve bunun affedilmesi gerekiyor. Kentlerimiz, doğamıza, yaşam alanlarımıza karşı işlenen suçlar bu kanunla beraber ‘’affedilmek’’ isteniyor. Barış gibi tüm dünyanın ortak değeri haline gelmiş kıymetli bir kelimeyi ‘’imar barışı’’ olarak ifade etmek kentlerimize bir kere daha ihanet etmek olur. İktidarın para kazanmak amacıyla yaptığı ve bunca kent suçunu bir arada affetme projesi de her zamanki gibi teknik altyapıdan da uzak. Ülkenin her yerinde bulunan birçok kent suçuna bu yasayla yapı ruhsatı verilecek. Kültür Varlıkları Koruma Kanunu’nda son yapılan değişiklik ile de Erdoğan imzasıyla artık kültür varlıkları da sermayenin kucağına atılacak.

Politeknik: Ankara’da kente sahip çıkma mücadelesi nasıl devam etmeli, kentin geleceği için neler yapılmalı ?

Gözde Güldal: Kentsel topraklar üzerinden sağlanan rantın merkezi ve yerel idarelerce ne yönde kontrol edildiğini, sermaye gruplarına nasıl yönlendirildiğini görüyor; bunun karşısında mücadele veriyoruz. İnsani koşullarda, sağlık ve mutluluk verecek ortamlarda yaşamanın yollarını tıkayan, bu koşulları yoksulların elinden alıp sermayedarlara sunan, bunu dahi sağlıklı koşullarda beceremeyen ve tüm kenti bir ucubeye dönüştüren uygulamalar her geçen gün artıyor. Bizlerin; başımızı sokacak bir eve sahip olmakta güçlük çekerken, toplu ulaşımda akıl ve ruh sağlığımızı yitirirken, tiyatromuz, sinemamız, parkımız elimizden alınırken ve kamusal alanlarda hareket alanımız zorbalıkla sınırlanırken birilerinin lüks konutlarda yaşadığını, bunların doğal ve kamusal alanlarımız üzerinde yükseldiğini, durmaksızın kullandıkları otomobilleri için sürekli yeni yollar açıldığını, kültürel değerlerimizin ve kamusal alanlarımızın muhafazakar ya da absürt eğlence, gösteri, temsil mekanları uğruna yok edildiğini görmek, göstermek ve hesabını sormak sorumluluğumuz var. Bu sorumluluğu hep birlikte yerine getireceğimiz mecralara sahip çıkmak ve buralarda üretmek, ses çıkarmak; bunca yıldır devam eden talan düzenini çok daha kısa sürede tersine çevirecek.

Özgür Yanıt Kaya: Ankara Türkiye’nin başkenti pozisyonunda; ancak maalesef yaşam alanları, ulaşımı, kentleşme politikalarına bakıldığı zaman bu vasfın çok çok gerisinde. Meslek insanlarının, bilim insanlarının görüşleri alınmadan yapılan projeler, tıpkı en başında söylediğimiz gibi yıkıcı sonuçlar doğuruyor. Altyapı projelerinde her yağmurda sınıfta kalan başkent “500 yılda bir gerçekleşir.” denilen felaketle neredeyse haftada bir burun buruna geldi. Toplu taşımayı her geçen gün daha pahalı hale getiren, yetersiz hatları ve elverişsiz koşulları ile şehir içi ulaşımı çekilmez bir çileye dönüştürenlerin trafik sıkışıklığı çözümünün yeni yollar yapmak olduğunu görüyoruz. Tekrar söyleyelim, bu yollar zamanla kendi trafiklerini yaratıyor ve ulaşım sorununa çare olmuyor, olamaz da.

Yapılan tüm projeler ilk önce teknik bir kent planı tabanına oturtulmalı, bu plan uzun vade düşünülerek hazırlanmalı ve bu konuda meslek insanlarının, bilim insanlarının görüşleri esas alınmalı. Ancak böyle hayata geçirilecek projeler halk için hizmet verecek ve kentleri yaşanabilir kılacaktır. Biz de harita mühendisleri olarak bu çabanın, yaşanabilir bir kent mücadelesinin içinde olmaya devam edeceğiz.

politeknik.org.tr