GDO’lar Bizden Kemoterapi İlaçları Piyasadan – Nihal Kemaloğlu (Akşam)

GDO’lu yemle beslenen farelerin tümör dolu vücutlarının fotoğraflarını görmüşseniz geçen hafta Türkiye’den fışkıran GDO’lu ürün patlamasına kayıtsız kalamazdınız.

Kanser Haftası, etkinliklerini  özel hastanelerin “panik” kanser tarama ve check-up promosyonları eşliğinde kutlayıp bitirmiş.

Kanser “salgınının” hedef kalabalıkları olduğumuzu öğrenmiş, sağlık sayfaları ve ekranları basan kanserin beş belirtisi on bulgusu haberlerini pür dikkat izliyorduk…

Ve nükleer atıkların tel örgüyle “korunduğu” baz istasyonları gölgesi, havası, suyu, toprağı arsenik ve ağır metal taşıyıcısı “memleketimizde”  GDO ve nişasta bazlı şekerden yapıldığından “habersiz” dünyamızda yaşıyorduk ki!

Mersin Limanı’nda 150 milyon TL’lik 23 bin ton pirince el koyulduğu ortaya çıktı.

GDO’lu çeltik mi GDO’suz pirinç mi yoksa ambardaki GDO’lu soya bulaşığı mı tartışmaları sürerken ithalatçı firmanın GDO’lu pirinçleri çoktan yerini bulmuş, Manisa’da market raf pirinçlerinde yüksek oranda GDO tespit edilmişti…

Ayrıca nedense Mersin’deki pirinç örnekleri İl Kontrol Laboratuvarı’nda, Gıda ve Tarım Hayvancılık Bakanlığı’nın Ulusal Laboratuvarı’nda “tertemiz çıkarken”  TÜBİTAK ve İTÜ laboratuvarları normal değerlerin 35 kat fazlası kadmiyum ağır metalini ve GDO’yu “tık” diye buluveriyordu.

Gıda Bakanlığı asla “bugüne kadar dünyada hiçbir şekilde ticarete konu olmuş GDO’lu ticaret üretimi yapılmamıştır” açıklaması yaparken…

Gümrük ve Ticaret Bakanı ise “Tekirdağ’da da bu tür ithalat yapılıyor bilgisi var” diyor ve Manisa’da 8 ton GDO’lu pirince el koyuluyor…

Mersin’deki ithalatçı firmalar Tiryaki, Agro, Tat Bakliyat ve Göze Tarım’ın üst düzey yöneticileri “Biyolojik terör” ve “kaçakçılık” iddialarıyla tutuklanıyordu…

Ama GDO’lu devlet tekerlemesi “bir varmış bir yokmuş aslında hiç GDO yokmuş” diye sürüp gidiyordu…

İlaç paranı al git…

Küresel GDO tekellerinin Türkiye pazarına girişleri “sessiz” ve “temizce” serbest bölgelere yığılan buğday ve pirinçlerin piyasaya sürümüyle mi gerçekleşiyor ve GDO, nişasta bazlı şeker (NBŞ) düşkünü gıda sektörünün kitlesel müşteri kimliğiyle vücutlarımızda GDO mu biriktiriyorduk…

Bir eliyle GDO’lu ve NBŞ içerikli ürün ve gıdaları tıka basa yediren ahtapot kapitalist sistem diğer eliyle hepimize “kanser tarama paketleri” satmaya çalışıyor, hipermarket raflarında renkli şık paketlenmiş “zehrin” alıcıları bizleri ölümcül “kanser” riskiyle korkutup hastalanınca da ömür boyu tüketiciliğimizi mi garanti ediyordu…

Elbette bir “başka el de” siz 23 yaşında kansere yakalanınca, eczanelerde bulunmayan ilacınız ve hastanelerde “olmayan” yerinizi vatandaşlık gereği devlet büyüklerine sorarsanız cebinize “şimdi sus kameralar açık” diye para sıkıştırırdı…

Sonra da eklerdi “sakın düşürme”…

Üniversite öğrencisi lenf kanseri Dilek Özçelik binlerce kanser hastasının “piyasalara devredildiği için ithal edilmeyen ve bulunamayan kemoterapi ilacı” ve “tedavi hakkını” Bakan Bayraktar’a iletince “ilaç parası” hırkasına sokuşturulmuş “al ilacını başka ne yapacağım” denmişti…

İnsan, hasta ve vatandaşlık haklarımızı eze eze inşa edilen “değerleri kangren büyük rant havzamızda” Dilek’in haysiyetine sahip çıkıp parayı Bakan’a iade edişi de nihayet gördüğümüz en “sağlıklı” tutum değil miydi?