Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı verilerine göre; 23 Ekim 2011 tarihinde 7,2 büyüklüğünde meydana gelen Van depremi sonucunda, 30 Ekim 11 tarihi itibarıyla enkazdan 188 kişinin sağ çıkarıldığı, yaralı sayısının 4 bin 152’ye ulaştığı ve ölü sayısının 601 kişi olduğu bildirildi.
Depremde yıkılan toplam bina sayısı 2262. Yıkılan binalar arasında kamu binaları da bulunmakta. Yıkılan binaların hatırı sayılır kısmının kat sayısı 3’ten fazla. En fazla can kaybı da bu çok katlı binalarda yaşandı.
Van depreminde ilgi çeken önemli noktalardan bir tanesi de yıkılan binalar arasında yeni yapılan binaların oldukça fazla olması.
Türkiye topraklarının yaklaşık yüzde 90’ında, depremin etken olduğu biliniyor, ülke topraklarının yaklaşık 2/3’ü birinci ve ikinci derecede deprem bölgesinde. Yanlış yapılaşma sonuncunda Cumhuriyet döneminde her yıl ortalama 1.000 insan yaşamını yitirmekte ve bu yanlış yapılaşma ciddi ekonomik kayıplara neden olmakta. TMMOB’ye göre ülkemizde konutların yüzde 40’ı kaçak ya da ruhsatsız, bina stoğunun yüzde 10’unun yenilenmesi, yüzde 30’unun onarılması gerekli.
Toplanan deprem vergileri ile de yapı stoğu elden geçirileceğine meğerse duble yol yapılmış:
Ne de olsa duble yol göz boyama ve oy demek.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 1999 yılından sonra toplanan deprem vergilerinin duble yollara gittiğini açıkladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş “olası depremin maliyetinin önüne geçmek istiyorsanız 17 milyar dolar civarında bir yatırım yaparsanız bu riski kaldırırsınız deniliyor” diyor. Oysaki bugüne kadar toplanan deprem vergilerinin 30 milyar doları aştığı ifade ediliyor. Toplanan deprem vergileri deprem için harcansa onca insanın hayatı kurtarılmış olacaktı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise sanki 601 insan gecekondu da ölmüş gibi bütün gecekonduları, kaçak yapıları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkisiyle kamulaştırıp yıkacağını ifade etti. Fırsat bu fırsat ya; Van depremi ile ustalık döneminin, rant projeleri olan kentsel dönüşüm projelerinin başlangıcı sağlanacak gibi. Bugüne kadar ‘yapmadıklarını’ unutturdukları yetmiyormuş gibi yıkımları bile ranta dönüştürmeye hevesleniyorlar.
Türkiye’de son dönemde, sel, deprem gibi doğa olaylarının afete dönüşmesinin temel nedeni AKP döneminde hızlandırılan, devletin kamu kurumlarının denetim mekanizmasından çekilmesi politikasıydı. 1980’lerde başlayan Dünya Bankası politikaları ile temel mühendislik hizmeti veren Karayolları, Devlet Su İşleri, İller Bankası gibi kamu kurumlarının içerisi boşaltılmış olup, temel mühendislik hizmetleri özel sektör tarafından verilmeye başlandı. Hatta günümüzde denetim işleri dahi özel sektör tarafından yapılmaya çalışılmakta. 9. Kalkınma Raporu gibi önümüzdeki dönem politikalarını ifade eden birçok stratejik raporda da ifade edildiği gibi devlet artık “trafik polisliği” yapmaya göre organize edilecek. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun değiştirilme isteğinin nedeni biraz da kamu kurumlarındaki çalışanların pozisyonunu yeni döneme göre düzenlemek.
Depremde yıkımın nedeni ne kader, ne de maliyet:
Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu, deprem akşamı NTV kanalında depreme dayanıklı olmayan bir bina ile depreme dayanıklı olan bina arasında maliyet farkının yüzde 5 olduğunu ifade ediyor: “Depremin yıkım ile sonuçlanmasında temel neden maliyet değil yapıların gerekli mühendisliğe tabi olmaması”.
Mühendislik kalitesini belirleyen en önemli unsur ise tabii ki denetim mekanizması. Eğitim kalitesi her gecen gün düşse de depreme dayanıklı yapıları üretecek mühendislerin bu ülkede mevcut olduğunu dünya alem biliyor. Yoksa tüm Ortadoğu’nun, Avrasya’nın inşaatlarını nasıl yaparlardı.
Ancak denetim mekanizmasındaki boşluk ve beceriksizlik sel, deprem gibi doğa olaylarının afete dönüşmesine neden oluyor.
Yapı üretim sürecindeki denetim sistemi 1999 yılında yaşanan depremden sonra ortaya çıkmıştı. O dönem çıkarılan yapı denetim kanunu ile devlet üzerindeki sorumluluğu atarak yapı denetim kanununu uygulamaya sokmuştu. Kamu hizmeti olması gereken yapıların denetim yetkisi özel sektöre devredilmişti.
Yapı denetim sistemi, Van’da 2010 yılından sonra uygulanmaya başlamış olduğu için savunulmaya çalışılsa da sistemin başarısı uygulamaya önceden başlanmış yerlerdeki depremler ile ortaya çıkacak. Çünkü yapı denetim sistemi ile kurulan mekanizma yapısal sıkıntıları olan bir mekanizma. Futbol takımının maçtan önce kendi hakemini kendi seçmesi gibi, mal sahibi ya da müteahhidin para vererek kendini denetlediği bir sistemin başarılı olmasını beklemek hayal olsa gerek. Müteahhidin ya da mal sahibinin çokça para harcayıp yanlış imal ettiği yapının bir yerinin kendisinin parayla tuttuğu kişi tarafından yıktırılmasını beklemek oldukça iyimser. Bu durum yıllardır bilinmesine ve çözümünün çok kolay olmasına rağmen herhangi bir önlem alınmamakta.
Ülkemizde yapı alanının düzenlemesi iki kanunla yürütülmekte: 1985 yılında uygulamaya konulan 3194 sayılı İmar Kanunu, 2001 yılında 19 pilot ilde uygulamaya konulan 2011 başı ile 81 ilde uygulanan son kararname ile nüfusu 5 bin kişinin altındaki belediyelerde uygulanmayan Yapı Denetim Kanunu. Yapı Denetim Kanunu’nun yürürlükte olmadığı yerlerde İmar Kanunu geçerli.
İmar Kanunu kapsamında proje denetimi yerel yönetimlerce, yapım denetimi fenni mesulle yapılmakta. Yapı denetim sürecindeki gibi denetim mekanizması mal sahibi ya da müteahhidin vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışmış durumda.
Yapı denetim sisteminin en eski ve etkin uygulandığı ülke olan Almanya’da denetim mühendisleri, devletin yetkili imar durumu ve yapı ruhsatı veren dairelerinin nam ve hesabına görevlendirilmiş mühendisler olarak tasarım ve yapım denetimi yaparlar. Yani denetim yetkisini kurum ya da şahıs devletten almakta. Denetim mühendisi binanın statik hesabından, inşaatına kadar her aşamada etkili. Denetim mühendisi tarafından anlaşılabilecek statik bir raporun hazırlanması en az hesap kısmı kadar zaman alıyor ve raporun her sayfası denetim mühendisi tarafından kontrol ediliyor. Ülkemizde sadece formalite olarak görülen ve yüzlerce sayfa bilgisayar çıktısından oluşan statik raporun nasıl kontrol edilebileceği de ayrı bir tartışma konusu.
Van depreminin afete dönüşmesinin ana nedeni ne maliyet, ne de yapı denetim sisteminin Van’da yeni uygulanmaya başlamış olması. Depremde onca insanın kaybının nedeni mevcut bina stoğunun yeterli mühendisliğe tabi olmaması, devletin tüm diğer mühendislik alanlarında olduğu gibi denetim mekanizmasından da çekilmiş olması.
Krizi fırsata çevirenler Van depremini de fırsata çevirmeye çalışacaklardır. Çoktan kollar sıvandı bile. Van depreminin acısı gecekondu sahiplerinden çıkarılmaya çalışılacak gibi. Hazırlık sadece depreme karsı değil fırsatçılara karşı da yapılmalı.
Maalesef bu ülke topraklarında deprem, sel gibi doğa olayları daha çok can alacak gibi. İster buna kader densin, ister buna fırsat bu fırsat densin.
* İnşaat Mühendisi
Bu yazı daha önce sendika.org sitesinde yayınladı.