Evet sevgili beyaz yakalı, sen hastasın ama henüz bilmiyorsun. İstatistiklere geçmedin. Belki de biliyordun ama parkinsondan mütevellit unutuverdin.
Yazı başlığına bakıp da metafor aramaya gerek yok. Cümlenin yalın anlamıyla bu gazetenin de okurları arasında ağırlıklı yer alan beyaz yakalılara yönelik bir soru bu. Sorunun yanıtıysa maalesef koskoca bir evet. Evet, sen hastasın beyaz yakalı!
Hatta senin adına bir hastalık gurubu bile tahsis edildi, frenkçesi ‘white collar disease’. Memlekete tercümesi ‘beyaz yakalı hastalıkları’. Nedir bunlar dersen, birlikte saymaya başlayalım derim; Kuru göz sendromu, sırt ağrısı, kol ağrısı, sinir hasarları, karın bölgesi yağlanmaları, cilt ve solunum rahatsızlıkları, karpal tünel sendromu. Elbet başka rahatsızlıklar da var ancak öne çıkanlar bu saydıklarım. Sürekli ekrana bakan beyaz yakalının göz kırpma sayısı düştüğü için gözyaşı pınarlarında kuruma meydana geliyor. İstemsiz kas hareketi olan göz kırpmayı unutuyor ve gözyaşları kuruyor. Metaforları şimdi kurabilirsin. Eğer istersen.
Özellikle sırt ve boyun ağrısı çekmeyen beyaz yakalı neredeyse kalmadı günümüzde. Bir diğer bela ise karpal tünel sendromu. Bu sendromdan musdarip olanlar bir süre sonra ellerini kullanamaz duruma geliyorlar ve cerrahi müdahale sayıları her geçen gün artıyor.
Dünya Sağlık Örgütü dahil olmak üzere çeşitli kurumlar, beyaz yakalı hastalıklarına yapılan sağlık harcamalarının arttığını ve daha çok sayıda insanın risk grubuna dahil olduğunu belirtiyorlar.
PARKİNSON BEYAZ YAKALI SEVER
Buraya kadar belki de çoğunu bildiğiniz meslek hastalıklarından bahsettim ancak Temmuz 2017’de Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) yayınladığı bir rapor, beyaz yakalı çalışanların iki nörodejeneratif hastalıktan ölüm riskinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor (1).
Araştırmaya göre, Parkinson hastalığı veya Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) olan daha zengin, daha iyi eğitimi almış kişilerin, daha düşük ücretle çalışan ya da daha düşük eğitim gerektiren işlerde çalışanlardan erken ölme ihtimalinin daha yüksek olduğu ortaya çıktı.
CDC’ye göre bu “yüksek sosyoekonomik” mesleklerde çalışan işçiler; matematikçiler, mimarlar, mühendisler, avukatlar ve yöneticilerden oluşuyor.
CDC’nin Ulusal Mesleki Güvenlik ve Sağlık Enstitüsü’nden araştırma görevlisi John Beard, “Bu, beklenmedik bir bulgudur” demiş soranlara. Üstüne de eklemiş; “Yüksek sosyoekonomik statüye sahip ALS ve Parkinson hastalarında, yüksek ölüm oranları görüyoruz ancak bunun nedenlerini anlamıyoruz.”
Buradaki ‘yüksek sosyoekonomik statü’ tanımı bizim topraklar için geçerli değil elbette. Zira ‘hıyaneti vataniye’ etiketini ilk önce akademisyenlere, tabiplere vururlar buralarda. Parkinson’dan ölseniz ne gam. Ancak meramımız bu değil. Biz yine meslek hastalıklarına dönelim.
Çalışma gerçekten ilginç bir bulgu ortaya atmış, raporu değerlendiren uzmanlardan bazıları, ‘daha düşük sosyoekonomik seviyeye ve ücrete sahip kişiler bir yaşlı hastalığı olan Parkinson ve ALS’ye yakalanacak kadar yaşamıyorlar, ondan dolayı beyaz yakalılarda görülme sıklığı fazladır’ deyivermiş hemen. Ancak araştırma bu kadar kolayca yorumlanabilecek kadar hafif değil; Araştırmacılar, 30 eyalette 1985’ten 1999’a, 2003’ten 2004’e ve 2007’den 2011’e kadar 12 milyondan fazla yetişkin ölüm belgesinin verisine bakmışlar. İş sınıflandırmaları, benzer iş görevlerine dayalı olarak 26 kategoriye ayrılmış ve en yüksek ücret alanlardan en düşük ücret alanlara kadar yelpaze genişletilmiş. Analizde yaklaşık 27 bin ALS ölümü, 115 binden fazla Parkinson ölümü ve kalp yetmezliğinden yaklaşık 159 bin ölüm vakası incelenmiş.
Şimdilik nedenlerini ortaya koyamasalar da, raporun tabiriyle tekrarlamak gerekirse yüksek sosyoekonomik statüye sahip beyaz yakalının yaşlılığındaki risk faktörleri arasında Parkinson ve ALS ölümcül bir etkiye sahip gözüküyor.
Bırak bu Amerikan özentisi bilgi aktarımlarını ‘yerli ve milli ol biraz’ derseniz, size üzücü birkaç ayrıntıdan bahsetmek zorunda kalırım.
GENLERİMİZ Mİ SAĞLAM?
SGK istatistik yıllığına göre, 2016 yılında 568’i erkek, 29’u kadın olmak üzere toplamda 597 kişiye meslek hastalığı tanısı koyulmuş. Oysa aynı dönemde 241 bin 115’i erkek, 44 bin 953’ü kadın olmak üzere toplam 286 bin 68 kişi iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası geçirmiş durumda.
Yukarıdaki rakamları sadece resmi verilere bakarak yorumlarsanız, durmadan kaza geçiren, yaralanan, uzuvlarını kaybeden ama neredeyse hiç mesleksel rahatsızlıklara yakalanmayan bir toplum olduğumuzu savlayabilirsiniz. Koskoca Türkiye’de 568 kişiye meslek hastalığı tanısı koyulması size de garip gelmiyor mu?
Sadece size değil bakanlıklara da garip gelmiş olacak ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgesi – III ve Eylem Planı 2014-2018 isimli dokümanında (2),”Ülkemizde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre özellikle iş kazalarının önemli boyutlarda olduğu, meslek hastalıkları vaka sayısının ise beklenenin çok altında olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra SGK istatistiklerine yansımayan, kapsam ve kayıt dışı iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu oluşan kayıplar da dikkate alınmalıdır. Ayrıca meslek hastalıklarına ilişkin verilerin sadece karara bağlanan vakalar üzerinden olduğu ve ülkemizde henüz meslek hastalığı tıbbi tanılarının toplanamadığı bilinmelidir. Bu istatistikler, iş kazalarının azaltılması gerekliliğini ve meslek hastalıklarının tespitinde ve bildiriminde sorunların olduğunu, bu doğrultuda sonuç odaklı koruyucu ve önleyici çalışma yapılması gerekliliğini göstermektedir.” ibareleri yer almaktadır.
Genel olarak iş ve hastalık ilişkisi üç kategoride tanımlanmaktadır. (3)
1. Meslek Hastalıkları (Occupational Diseases); Genellikle tek bir etkenle meydana gelen, özgün ve kuvvetli bir mesleki ilişkinin ortaya konması ile ayırt edilen hastalıklar.
2. İşle İlgili Hastalıklar (Work Related Diseases); Pek çok etkenin bir arada görüldüğü, çalışma ortamının rol oynayabildiği, birlikte farklı risklerin de yer aldığı, karmaşık bir etyolojiye sahip hastalıklardır.
3. Çalışanları Etkileyen Hastalıklar (Diseases Affecting Working Populations); İşle ilgili bir ilinti olmamasına karşın mesleki zararlı etkenlerle ortaya çıkışı artan hastalıklardır.
ILO Meslek Hastalıkları Listesinde meslek hastalıkları üç kategoride toplanmaktadır:
1. Ajanlarla meydana gelen meslek hastalıkları (fiziksel, kimyasal ve biyolojik),
2. Hedef organ ve sistemlerin meslek hastalıkları (solunum, deri, kas iskelet),
3. Mesleki kanserler.
Aslında sorun sadece meslek hastalığı da değil. Yani, ister beyaz ister mavi yakalı işçi, ister kasketli köylü, isterse de kravatlı memur olsun, memlekette yaptığı işten dolayı hastalanan, ruh sağlığı bozulan, kas iskelet sistemi hasara uğrayan hepi topu 568 kişi olduğu bilgisi yanlıştır bize güvenmeyin diyor devlet büyüklerimiz. Üstüne de ekliyorlar, “SGK 2013 yılı istatistiklerine göre işçi sayısı dikkate alındığında ülkemizde yaklaşık 49 bin 936 ile 149 bin 809 arasında yeni meslek hastalığı vakasının ortaya çıkması beklenmektedir. Mevcut durumda ise 2013 yılı için tespit edilebilen meslek hastalığı sayısı 371’dir.”
Evet sevgili beyaz yakalı, sen hastasın ama henüz bilmiyorsun. İstatistiklere geçmedin. Belki de biliyordun ama parkinsondan mütevellit unutuverdin.
CAN ALICI SORULARI DA SORALIM MI?
Bence soralım. Peki, akıllı binalarda, iklimlendirilmiş ortamlarda uzun çalışma saatleri boyunca çalışan sen sevgili beyaz yakalı kardeşim, şimdiye dek;
-İşyerinde yasal olarak bulunması gereken işyeri hekiminin neden istihdam edilmediğini hiç sorguladın mı?
-Yahut aynı işyeri hekimine sadece ilaç ve rapor yazdırmak yerine, koruyucu önlemlerin neler olması gerektiği konusunda danışmak için uğradın mı?
-Havalandırma iklimlendirme sistemlerindeki sıkıntıları birbirine bağırarak çözebileceğini sanmak yerine, iş güvenliği uzmanına danışmak aklına geldi mi?
– Ekranlı araçlarla çalıştığın için işvereninin sana her yıl ücretsiz göz muayenesi yaptırması gerektiğini neden bilmiyorsun. Biliyorsan bu hakkını almak için neden çaba göstermiyorsun?
– Mevzuatta, senin ergonomik olmayan sandalyede oturtulamayacağın yazıyor. Bunu neden bilmiyorsun? Biliyorsan bu hakkını almak için neden çaba göstermiyorsun?
– Sürekli yanında taşımak için işverence sana tahsis edilen diz üstü bilgisayarlara, harici klavye, bilek destekli mousepad ve yükseltici koyulmadan çalışılamayacağını ve işverenin bunları da temin etmek zorunda olduğunu neden bilmiyorsun? Biliyorsan, bu hakkını almak için neden çaba göstermiyorsun?
– İş dolayısıyla meydana gelen rahatsızlıklarının, meslek hastalıkları sınıfına girebileceğini ve erken emeklilik, iş rotasyonu, kısa çalışma süreleri, maddi tazminat gibi lehine sonuçlar doğurabileceğini neden bilmiyorsun? Biliyorsan bu hakkını kullanmak için neden çaba göstermiyorsun?
– İleride parkinson veya ALS’den ölme riskin giderek artıyor. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” deyimini haklı çıkararak huzura kavuşacağını mı düşünüyorsun?
Velhasıl beyaz yakalı kardeşim, işte şimdi metafor arayabilirsin.
(1) https://consumer.healthday.com/cognitive-health-information-26/lou-gehrig-s-disease-als-news-1/white-collar-workers-at-higher-odds-of-death-from-als-parkinson-s-724583.html
(2) https://www.csgb.gov.tr/media/3905/politika_belgesi_tr_2014_2018.pdf
(3) Meslek Hastalıkları Rehberi, ÇSGB Yayını, Kasım 2011, Ankara