İdeolojik köprü -Besim Sertok (sendika.org)

2009 yılında, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi tarafından ve İBB Başkanı Kadir Topbaş tarafından da onaylanan 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı Raporu’nun 7.8.1. ULAŞIM başlığı altında;

“1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda yeni yollar açmak yerine, mevcut ulaşım altyapısının rasyonel şekilde kullanımına öncelik verilmiştir.” ….. “İstanbul’un doğusu ile batısı arasında sürekliliği karayolu ile sağlanmış bir Boğaz geçişinin İstanbul’un kentsel gelişimi açısından olumsuz sonuçları, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü geçişi sonrasında ortaya çıkan kentsel gelişme deseni ile deneyimlenmiştir. TEM Otoyolu boyunca kentin doğusu ile batısı arasında uzanan, yağ lekesi şeklinde büyüyerek doğal yapıyı tahrip eden, niteliksiz bir yapı stoku ve Sultanbeyli ve Sarıgazi gibi yerleşmeleri oluşturan süreçlerin tekrarlanmasına neden olacak gelişmelerin önüne geçilmesi hazırlanan Plan’da esas alınmıştır. Çünkü, İstanbul’un doğal eşikleri benzer bir süreci yaşamayacak derecede hasar gördüğünden, su toplama havza alanlarının ve ormanların daha fazla yok olmasına neden olacak gelişmelerden
kaçınılması gerekmektedir.” denilmektedir.

Son günlerde İstanbul boğazına yapılmak istenen 3. Köprü ile ilgili başlatılan zemin etüdü çalışmaları nedeniyle başlayan ağaç kesimi basında değişik biçimlerde yer alıyor. Yapılmak istenen bu köprü yürürlükteki yasalara göre yasa dışı, gayrimeşru, İstanbul halkının yaşamını daha da zorlaştıracak ve bazı sermaye çevrelerine yeni karlar sağlayacak bir projedir.

• Yasadışıdır çünkü; İstanbul ile ilgili (hükümet ya da belediyeler tarafından yapılmış)hiçbir planlamada böyle bir köprü önerilmemektedir. Daha önce alınmış SİT karalarında 3. Köprünün zararları açıkça ortaya konulmuştur. Türkiye’nin imzaladığı
birçok uluslararası sözleşmeye aykırıdır. Bu verilere dayanılarak, birçok kişi ve kurum tarafından bu proje yargıya taşınmış durumdadır. Bu davaların biri ile bu projenin çevre yollarının Sakarya ili sınırlarında kalan kısmı ilgili idare mahkemesi tarafından iptal edilmiş ve diğer davalar henüz sonuçlanmamıştır.

• Gayrimeşrudur çünkü; Bilindiği gibi İstanbul’un trafik sorunu yıllardır çözülemeyen bir haldedir. 1973 ve 1989 yıllarında iki boğaz köprüsü yapılmıştır. Bu iki köprü, Boğazdan geçen taşıt sayısını 30 kat artırırken yolcu sayısını 4 kat bile artıramamıştır.
Yeni köprü ile araç trafiği daha da artacak ancak taşınan yolcu sayısında önemli bir artış olmayacaktır. Köprüden transit geçişlerin payı ise % 2 dolayındadır ve artma olasılığı yoktur. Diğer yandan, iki yaka arasındaki yolcuların %50’sinden fazlasını taşıyan toplu taşıma araçlarının araç trafiği içindeki payı %4 bile değilken,
yolcuların %30’unu taşıyan özel otomobillerin payı %90’dır.

• İstanbul halkının yaşamını daha da zorlaştıracaktır çünkü; başta 1/ 100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı olmak üzere, yapılmış bütün planlar, ilgili üniversite ve meslek odalarının yaptığı bütün çalışmalar ortaya koymaktadır ki İstanbul’un yaşam kaynakları (temiz hava ve su sağlayan alanlar, gıda kaynağı tarım alanları gibi) tehlikeli boyutta tahrip olmuş durumdadır. Kalan, sınırlı miktardaki korunabilmiş temiz – sağlıklı alan da bu projenin geçeceği bölgede yer almaktadır.

Ormanlar, arsa spekülatörleri tarafından, en ucuz hatta bedelsiz arazi edinme kaynakları olarak görülmektedir.

Yapılan resmi açıklamalara göre, satır aralarına gizlense de, yapılması planlanan yolun %70’i hazine arazilerinden geçmektedir. Bilindiği gibi hazine arazileri orman alanları, orman içi açıklıklar ile mera v.b. doğal ve yabanıl alanlardır. Bu alanlar;

1. İstanbul halkının yaşam kaynaklarıdır.
2. Kamusal alanlar yani toplumun tümüne ait alanlardır.

Yapılması planlanan yolun geriye kalan %30’u ise yine İstanbul halkının yaşam kaynaklarından olan tarım alanlarından geçmektedir.

Köprü ile birlikte yapılacak çevre yolunun kaplayacağı alan 4-5 bin hektar kadardır (bir hektar yaklaşık iki futbol sahası büyüklüğündedir). Topluma resmi olarak açıklanmasa da, bu alanda yaklaşık 2,5 milyon ağacın kesileceği bilinmektedir. Ancak bundan daha tehlikeli olan, bu yolun çekim gücüyle oluşacak, orman ve hazine arazilerinin gasp ve işgal edilmesiyle ortaya çıkacak olan yerleşimlerdir. %20’si orman alanlarından geçen TEM otoyolunun, çekim gücüyle oluşan Sultanbeyli ve Sarıgazi gibi yerleşimler, (orman ve hazine arazilerinden gasp ve işgal edilen bölümleri) 25.000 hektar büyüklüğündedir. 3. Köprü ile birlikte yapılması planlanan çevre yolu TEM otoyolundan daha uzun ve %20’si değil %70’si orman alanlarından geçmektedir. İyimser bir tahminle bu proje 80-100 bin hektar orman v.b. kamu arazisinin gasp ve/veya işgal edilmesine neden olacaktır. Bu alan yaklaşık 40 milyon ağaç demek ve bugünkü İstanbul ormanlarının yaklaşık 1/3’ü büyüklüğündedir.

Konuyla ilgili bir başka yanıltmaca da, TEM otoyolu yapıldığında İstanbul’un plansız olduğu, bugün ise 1/ 100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nın olduğu ve bu planın TEM otoyolunun yarattığı tahribatı önleyeceği resmi beyanlarıdır. Ne var ki, ne 3. Köprü, ne ABD üniversitelerinde öğrencilere yaptırılan Kuzey İstanbul projesi, ne de Terkos gölü yakınına yapılacağı söylenen 3. Havaalanı, 1/ 100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda yer almamaktadır. Tahribatı önleyeceği iddia edilen “Plan” bu projelerle hükmünü kaybetmiştir.

Olsa, olsa gasp ve işgalin planlı yapılmasının aracı olabilir.

Tahribi ve işgali söz konusu olan alanın bugünkü piyasa rakamlarıyla değeri en az 150 – 200 milyar TL.’dir. Bölgede yaşayan insanlara bu ranttan pay alacakları düşüncesi oluşturulmaya çalışılmaktadır. Oysa ilk köprü yapılmadan Ulus Mahallesinde oturanların, ikinci köprü
yapılmadan önce Hisarüstü ve Armutlu’da oturanların bugün nerede olduklarını tespit etmek bile güçtür. Köprüler yapılmadan önce bu bölgelerde yaşayanlar, orada oluşan ticari ranttan da yararlanamamışlardır. Yeni köprü projesi aracılığıyla kamusal alanların gaspı ile yaratılacak olan yüz milyarlarca liralık rantın TOKİ v.b aracılığıyla büyük inşat firmaları sermayesine aktarılacağını öngörmek için kâhin olmak gerekmez.

Köprücüler, bütün bu gerçekleri görerek yaşamlarını savunanların ideolojik davrandıklarını iddia ediyorlar. Bu iddianın sahipleri kısmen haklı sayılırlar. Çünkü 3. Köprü projesi teknik
ya da sosyal bir gereksinim nedeniyle değil sermaye ideolojisine göre üretilmiş bir projedir.

İdeolojik projenin karşıtının da ideolojik olması son derece doğaldır. Bu durumun daha doğru ifadesi; ideolojik nedenlerle değil son derece insani nedenlerle İstanbul’da yaşayan ve yaşamlarını savunanlara karşı, yaşama karşı, ideolojik bir karşı çıkıştır 3. Köprü projesi.