Altın Madenciliği-Doğal Afetler ve Çanakkale’nin Suyu

Bu makalede, Kazdağları bölgesindeki madencilik faaliyetlerinin, bazı doğal afetlerin de tetikleyici etkisiyle nasıl kontrol edilemez boyutlara ulaşan çevresel felaketlere, yıkımlara yol açacağına bir göz atacağız.

Bilindiği üzere Biga yarımadası ve özel olarak da Kazdağları bölgesi son yıllarda yoğun olarak maden arama faaliyetlerine açılmış bulunmaktadır.   Bugün bölgede, maden arama ruhsatı verilmemiş bir karış yer neredeyse kalmamıştır.  Bölge son yıllarda yoğun olarak çokuluslu Batılı yayılmacı ülkelerden gelen madencilik şirketlerinin sondajlı arama faaliyetlerine sahne olmaktadır.  Öncelikli olarak altın ve bakır cevherleşmeleri aramak üzere sondajlar yapılmaktadır.  Daha henüz işletme evresine bile geçmeden, açılan binlerce derin maden arama sondajlarıyla yeraltı su hazneleri (akifer) delik deşik edilmiş, kötü sular tatlı sulara karıştırılmış, yüzlerce binlerce yıldır akmakta olan pınarlar kurumaya başlamış, bazı pınarlardan bulanık, beyaz köpüklü (polimer) ve gres yağlı sular akmağa başlamıştır.  Ormanlık alanlar içerisine açılan pek çok sondaj yolu ve sondaj yeri hazırlama kazılarıyla dağ yamaçlarının bitki örtüsü sıyrılmış, binlerce ağaç kesilmiş ve zemin hızla erozyona açık bir duruma getirilmiştir.

Söz konusu yabancı şirketler içerisinde özellikle Kanada’lı Alamos Gold madencilik şirketinin Çan-Kirazlı köyü yakınlarındaki altın arama faaliyetleri tehlikenin yakınlığı bakımından öncelik arzetmektedir.  Doğu Biga Madencilik Şirketi adındaki yerli paravan şirketin arkasına gizlenmiş olan Alamos Gold şirketi Kirazlı yakınlarında yoğun bir sondaj faaliyeti yürütmektedir.  Kamuoyuna sızan bilgilere göre şirket 2013 yılında aynı yerde bir altın madeni işletmesi kurmaya hazırlanmaktadır.  Bu işletmenin yeri, Çanakkale’nin su ihtiyacını sağlayan Atikhisar Barajının 13 kilometre kadar yukarısında olacaktır. Toronto Borsasına bildirilen arama raporlarına göre bu madenden çıkartılacak olan altın cevheri (altın içeren kaya) miktarı 29 milyon ton kadardır.  Bu kadar cevheri çıkartabilmek için en az o kadarda örtü kaya kazılıp yeryüzüne yığılacaktır.  Kısaca, orta büyüklükde bir altın madeni işletmesi sayılabilecek Kirazlı madeninde en az 60 milyon ton kadar kaya kazısı yapılacaktır.

Alamos Gold şirketinin kendi yazdırdığı ÇED raporunda zehirli ağır metallerin her birinin cevher içerisindeki  oranları bir tablo halinde verilmektedir (1). Çıkartılıp işlenecek olan cevher miktarı 29 milyon ton olduğuna göre basit bir hesaplamayla doğaya salınacak her bir ağır metalin toplam miktarını hesaplamak kolaydır.  Hesaplamalara göre Kirazlı altın cevheri içerisinde çok fazla miktarda zehirli ağır metal olduğu görülmektedir.  Seçilen iki önemli zehirli metalin sayısal miktarı aşağıda verilmiştir:

Arsenik: 17 000 ton
Kurşun: 14 355 ton

Diğer taraftan maden işletmesinde her bir ton altın cevherini işlemek için 2 kilogram kadar siyanür gerektiğine göre, işletme ömrü boyunca toplam 58 000 ton siyanür kullanılacaktır.

Kazdağları bölgesinde daha onlarca madencilik projesi yoldadır. Bunlardan bazıları Kirazlı madeninden çok daha büyüktür. Örneğin, Kanada’lı Pilot Gold (yerli paravan Truva Bakır) şirketine ait Bayramiç-Halilağa köyü yakınlarında açılacak olan altın-bakır madenindeki kazı miktarı, Kirazlı madeninin on katından daha fazla olacaktır. Ayrıca, ileriki yıllarda devam edecek olan aramalar sonucu bulunacak ek cevherleşmelerle işletme kapasiteleri gün geçtikce büyütülecektir.

Madencilik faaliyetleri bölgede doludizgin sürerken, bunların yıkıcı etkilerini doğal afetlerden soyutlamak mümkün değildir.  Bölge birinci derecede bir deprem bölgesidir; topoğrafik olarak kot farkları yüksek olup, arazi sel ve erozyona açıktır. Bütün bunların ışığı altında kısaca ileride neler olabileceğine bir bakalım.

Bu günlerde Çanakkale’nin içme suyunu sağlayan Atikhisar Barajı’nın dere yukarısında dağ yamaçlarında hummalı bir sondaj faaliyeti yürütülürken, aşağıda Atikhisar Barajı’nın ve Çanakkale’nin içme suyunun başına gelen sel felaketini bir hatırlayalım.  Aynalı Pazar Gazetesinin 9 Aralık 2012 tarihli sayısında şu başlıklar görülmektedir:

  •     Çanakkale’nin Suyu Tehdit Altında
  •     Boğaz İki Renk
  •     10 Saatte  57 kg Yağış
  •     Sel Bölgesinde İnceleme – Çanakkale İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ekipleri, geçtiğimiz hafta sonu yaşanan sel felaketinden etkilenen ilçelerde incelemeler yaptı.

Görülüyor ki Çanakkale ve ilçelerinde 2012 yılı Aralık ayının ilk haftasında bir sel felaketi olmuş.  Bereket ki henüz onbinlerce ton siyanür, arsenik, cıva, kurşun, antimon, kadmiyum gibi ağır metal zehirleri ve maden kazılarından çıkartılacak olan 60 milyon ton gevşek hafriyat yığınları sel felaketleri ile henüz tanışmamış.  Eğer Kirazlı ve sıradaki diğer altın madenleri sözü edilen sel felaketinden daha önce açılmış olsalardı bugün bölgede durum ne olurdu?  Bunun yanıtı çok açıktır: “küçük kıyamet”!

Çanakkale bölgesini vuran sel felaketi, önüne gelebilecek her türlü yapıyı yerle bir edebilecek niteliktedir.  Önüne çıkacak olan siyanür havuzlarını patlatır, bir kaç minare boyu yüksekliğe varacak olan zehirli hafriyat yığınlarını önüne katıp bir kaç günde Atikhisar Barajını ağzına kadar zehirli çamurla doldurabilir.  Ayrıca, deprem hareketleriyle çatlayacak olan siyanür havuzları ve hafriyat yığınları şiddetli yağışlarla buluştuğu taktirde artık kıyametten kaçış yolu yoktur. Çanakkale sel felaketinin üzerinden daha henüz iki ay bile geçmeden, 08 Ocak 2013 tarihinde Biga Yarımadasını sallayan 6.2 şiddetindeki deprem, ileride neler olabileceğinin işaretlerini birinci elden kamuoyuna duyurmuştur.  Sel felaketleri ve depremler bir seferlik değil, aralıklarla tekrar eden doğa olaylarıdır; bir gün yine gelip kapımızı çalacaktır.

Milyonlarca ton hafriyat çamurlarına karışmış bu kadar zehirin ne olacağını anlamak için profesörlere danışmaya hiç gerek yok.  Dağlardaki koyun çobanları bile, yamaçlara saçılacak olan bu zehirli yığınların yokuş aşağı akıp derelere, barajlara karışacağını gayet iyi bilirler.

Çanakkale’ye su sağlayan Atikhisar barajı bir kaç günlük yağışın getirdiği erozyonla felç olmuş ve buna bağlı olarak Çanakkale’nin şehir suyu bulanık akmaya başlamıştır.  Çanakkale Belediyesi de şehir suyunun bir süre  kullanılmaması konusunda  halkı uyarmak zorunda kalmıştır.  Bu  doğal afetin nasıl bir şey olduğunu televizyonlarda seyretmiş bulunmaktayız.  Böyle bir su barajının üzerine 60 milyon ton zehirli hafriyat saçacak olan bir işletme nasıl kurulabilir?  Bunu yapsa yapsa ancak düşman kuvvetleri ve işbirlikçi hainler yapabilir.  Altıncı çeteler her fırsatta en son teknolojiyi kullanarak çevreye zarar vermeyecekleri aldatmasını piyasaya sürüp, kamuoyunu oyalamaktadırlar.  Aklı olanlara soruyoruz; milyonlarca ton zehirli maden hafriyatı, dağ yamaçlarında hangi “en son teknoloji” ile tutulabilmiştir bu güne kadar?  Hem tutulsa bile kaç yıl tutulabilir?  Hiç beklenmedik bir anda gelip ortalığı sele veren şiddetli yağmurlarla, ansızın gelip metrelerce kalınlıktaki beton ve çelikle örülmüş duvarları yırtan depremlerle sözleşmeler mi yapmışlar bu işgalci çeteler de bizim haberimiz yok?  Biga Yarımadası’nın birinci derecede deprem bölgesi olduğunu bilmezlermi bunlar?  Elbette ki bilirler bilmesine, ama onların amacı başka…

Alamos Gold şirketi 40 bin ton ağır metal zehirini, 58 000 ton siyanür zehirini kendisi mi içecektir, Kanada’ya mı alıp götürecektir, yoksa bölge halkına hediyemi edecektir?  Alamos Gold şirketi bu meseleyi henüz kamuoyuna açıklayamamıştır.

“Hiç acıtmayacak”  diye diye halkımıza siyanür ve arsenik şerbeti içirmeğe yeltenen bu İblisler yalan ve dalaverede sınır tanımamaktadırlar. Bunların yalanları o kadar uçuktur ki 40 bin ton ağır metal ve 58 bin ton siyanür zehiri sihirli elleriyle bir dokunuşta sanki yok olacaktır.

Yaşadığımız topraklar üzerinde uğursuz kargalar dönerken, bizler de kendimizle yüzleşmek zorundayız.  Bu gün üç kuruşluk çıkarımız için geleceğimizi ve vatanımızı satacak mıyız, satarsak sonra nereye gideceğiz?  Gidecek başka bir Türkiyemi var?  Bu mesele artık basit bir çevre meselesi değil, bir varoluş, yok oluş meselesidir.  Bu mesele sadece Çanakkale’nin meselesi değil, tüm Türkiye Cumhuriyeti’nin meselesidir, partilerüstü bir meseledir.

Kazdağları, geniş bir bölgenin su dağıtım alanıdır, yağış alır ve suyu ile hemen hemen tüm Biga Yarımadası’na hayat verir.  Bu bölgenin su kaynaklarının kirletilmeden, zehirlenmeden korunması sadece Biga Yarımadasının değil, tüm Türkiye için bir yaşamsal zorunlulukdur.  Bilelim ki önümüzdeki yıllarda su savaşları kaçınılmazdır.  Geçmişden ders çıkartamayanlar, birgün kendi vatanlarında başkalarına ırgat olurlar, esir olurlar, hatta ata yurdundan zorla sürülüp atılırlar.  Bugün Filistin halkının başına gelen felaketler bizlere ders olmalıdır.  Suyumuza, toprağımıza ne pahasına olursa olsun sahip çıkmak zorundayız, birgün çok geç olabilir!

Kaynak:

(1) Kirazlı Altın Madeni Ocağı Projesi Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporu, sayfa 5-48, Ankara 2012, Doğu Biga Madencilik A.Ş.

Çanakkale Çevre Platformu