Türkiye son 7 yılda hızla artan bir oranda plastik atık ithal ediyor. Rakamlar 2016 yılında 4-5bin ton iken, 2018’de 35bin tona 2020’de ise 600bin tona ulaştı. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre Türkiye birinci sırada. Bu durumda, basına yansıyan çeşitli haberlerle de Türkiye Avrupa’nın çöplüğü mü oluyor tartışması başladı.
Son yıllarda plastik atık ihracatına dair eleştirilerin artmasının ardından Ticaret Bakanlığı 1 Ocak 2021’den itibaren bazı plastik atıkların ithalatını yasaklamıştı. Dün yayınlanan Resmi Gazete’de (18.05.2021) ise polietilen atık ithalatının 45 gün sonrası için yürürlüğe girecek şekilde yasaklandığını öğrendik. Plastik sektörü ise karara tepkili. Çünkü öte yandan Türkiye Avrupa’nın ikinci büyük plastik üreticisi ve sektör yöneticilerinin ifadelerine göre Petkim, piyasa ihtiyacının sadece %20’sini karşılayabiliyor, haliyle kalan kısım için hammadde ithalatına gidilecek ve fiyat artışları kaçınılmaz olacak.
Öte yandan Greenpeace Türkiye’nin geri dönüştürmeyle ilgili yeterli altyapısı olmadığını, ithal edilen İngiltere atığının geri dönüştürülmek yerine yol kenarına bırakıldığını veya yakıldığını tahmin ettiklerini çünkü çöpte İngiliz malı gazlı içecek kutuları, atıştırmalık paketleri ve şekerleme kutuları bulduklarını ifade eden bir rapor detayı hazırladı.
Yani öyle gözüküyor ki Almanya’nın çevreciliği Malezya’dan, İngiltere’ninki ise Türkiye’den menkul.
Geri Dönüşümün Açmazları
Bu bölümde, kaynağından ayrıştırma konusu ve nihai işlem sonucu çıkan çöp %lerinden bahsedeceğiz. Öncelikle gelen plastiklerin kaba bir ayıklama yöntemiyle ayıklanmış olmalarının normal olduğunu, çünkü 145 çeşit plastik bulunduğunu ve bunların ancak teknik bilgisi yüksek insanlar tarafından ayrıştırılabileceğini, hatta gözle yapılacak bir ayrıştırmanın bile yeterli olmadığı ürünler olacağını, “kaynağından ayrıştırma” denilen bu konunun, özellikle evsel atıkta geri dönüşümün önemli açmazlarından biri olduğunu belirtmek gerekir.
En basitinden içtiğimiz bir şişe suyu kapağını da kapatarak “plastik atık” yazan herhangi bir yere bıraktığımızı düşünelim. Bunun plastik şişe dediğimiz alt kısmı plastiğin pet grubuna giriyor, kapağı plastik grubuna, belki ağzındaki açma bileziği ise polietilendir, bilemeyiz. Yani geri dönüşüm tesisinde bunların işçilerce ayıklanması gerekir. Yine örneğin bir kablo düşünelim. Bunun üzerindeki plastiğin sıyrılması ve plastik bölümüne, içindeki metal telin ise metal grubuna alınması gerekir. Kaldı ki o metal de bakır mı veya başka bir iletken mi olduğuna göre de ayrıca sınıflanır. Avrupa’da vatandaşlara kendi evsel atıklarını basitçe nasıl ayrıştıracaklarına yönelik eğitimler veriliyor.
Devam edecek olursak, bu nedenle plastik denilen bir ton malzeme bu mantıkla ayıklandığında, içinden en az 7-8 kategori ve duruma göre bunların hiçbirine girmeyen “tehlikeli atık” ve “çöp” de çıkar. Çöp dediğimiz gerçekten, örneğin üzerine şekerleme bulaşmış kutu, orjinalinde veya sonradan içine boya vs farklı bir kimyasal doldurulup kullanılmış bir şişe, “tehlikeli atık” grubuna girer. Üzerinde kağıt etiket bulunan plastik veya naylon ayrıştırılmadan kullanılamaz.
Bu türden malzemeler yeterli teknoloji ve işçilik yoksa “çöp” olur. Plastik atık geri-dönüşüm işinden, genellikle malzemenin ve tesisin durumuna göre, %20-40 arası çöp çıkar.
Çin neden vazgeçti?
Dünyanın plastik atığını eskiden 1980 den beri Çin topluyordu. 2018’de plastik ve türevi atıkların, 1 Ocak 2021’de ise tüm katı atıkların ithalatından tamamen vazgeçtiler. 1.4 milyarla dünyanın en büyük nüfusuna sahip Çin neden böyle bir karar aldı?
Aslında kendi kalabalık nüfusunun atıklarını bile sağlıklı bir şekilde geri dönüştürmeye alt yapısı müsait olmayan Çin, işçilik gücüne güvenerek bu sektöre girdi. Binlerce geri dönüşüm tesisiyle dünyanın çöpünün %40’ını ithal etti. Plastik atık işçiliği önemli bir yer tutuyor sektörde ve ne kadar gelişkin teknoloji kullanırsanız kullanın mutlaka işçilik (göz ve elle ayıklama) gerektiren aşamalar içerdiği bir gerçek. Ancak yüksek oranlı çöp yüzdeleri ve sağlık sorunlarının altından kalkamadı ve dünyanın en kirli ülkelerinden biri haline geldi. Zaman içinde önlem olarak Petrokimya endüstrisine yapmış olduğu yatırımlar da böylesi yönetilemeyen hale gelmiş bir konudan çekilme kararı almasında önemli rol oynamış olmalı.
Buraya kadar neden Avrupa’nın kendi plastik atıklarını, kendisi geri dönüştürmeyip bize yolladıklarını da anlamış oluyoruz aslında. Yüksek işçilik maliyetleri, uyulması gereken tehlikeli atık mevzuatları, yakma tesislerinin karbon salınım kotaları açısından dolu oluşu, oluşan hava su ve toprak kirlilikleri, onların, böylesi “pis işler”i, sanki güzel bir ticaret alanı yaratıyormuş gibi az gelişmiş ülkelere havale etmelerine neden oluyor.
Türkiye neden alıyor?
Türkiye’nin, Avrupa’nın en çok plastik üreten ikinci ülkesi olduğu, plastik atıkları geri dönüşüm tesisleri için aldığı söylense de bu ithalatı hangi şirketlerin yaptığı, Türkiye’de kaç tane lisanslı plastik atık geri dönüşüm tesisi olduğu hakkında yeterli bilgi yok. Kendi geri-dönüşüm konusu atığımızın, hem düşük tonajda hem çok kirli olduğu söyleniyor.
Kaynağından ayrıştırma konusunda başarı sağlanamadığı ortada ama kendi atığımızın ithal atıktan daha kirli olduğu ayrıştırma, yıkama, kategorize etme işleminin ithal atıktan daha farklı olduğu pek gerçekçi değil.
Halkta geri dönüşüm bilinci de yaratılabilmiş değil. İki adım daha yürümemek için klasik evsel atığını geri dönüşüm konteynerına atan apartman görevlileri var sitelerde.
Tarihsel olarak baktığımızda, büyük ticari veya endüstriyel siteler, matbaalar vs. geri dönüşüm atıklarını ihaleye çıkararak orta boy işletmelere satıyordu. Ancak 2017’den sonra devlet yardımıyla kurulmuş teşvikli özel işletmeler (Sertifikalı geri dönüşüm tesisleri) türedi. Orta boy eski işletmelere de gerekli koşulları sağlayamadıkları için sertifika verilmiyor.
Özel sektörde yıllardır sadece kaba işçilik ve bantla ayıklama yaparak kendi plastik granül imalatını da yapan işletmeler kapanmaya zorlandı. Orta boy işletmelerden ve evsel atıklardan ayıklayarak geri dönüşüm ürünü toplayan çekçekçiler bir depoya bunları satıyorlardı. Depolar da geri dönüşüm tesislerine satıyorlardı. Bu hizmetin belediyeler aracılığı ile yine belediyenin kuracağı tesislerde yapılması planlandı. Ama çöpten ayıklama işçiliği yerine kumbara koyma sistemi ile geliştirilen yöntem verimli çalışmadı, çalışamıyor. Belediyeler büyük şehirlerde, örneğin İstanbul içinde topladıkları geri dönüşüm ürünlerini eskiden işletmelere satıyorlar ve sene sonunda ibraz ettikleri faturalarla Ankara’dan teşvik alıyorlardı. Şimdi İSTAÇ’ın Kemerburgaz’daki tesisinde işlenmeye başlandığı söyleniyor, ancak söz konusu tesis evsel organik atıklar için kompost tesisi ve plastik atığı içermiyor. Ayrıca 2021’in ikinci yarısında açılacağı söylenen Kemerburgaz Atık Yakma ve Enerji Üretme tesisinin inşaatı devam ediyor.
“Ticari sır” konusu geri dönüşümde çok geçerli. Eskişehir Sanayi Odası’ndan Ömer Benli “Ciddi ve kurumsal firmalar ton başına 100-600 Euro ödeyerek plastik atık ithal ediyor. Denetim açığını kullanan kötü niyetli kişiler ise üstüne ton başına 50- 100 Euro alarak, karışık plastik kodunu kullanarak çöp ithal ediyor ve bunu tarlalara bırakıp kaçıyorlar.” sözü bu konuda muhtemel olabilecekler hakkında fikir veriyor.
İthal edilen plastik atıklar geri dönüştürülüp ham plastikle de karıştırılarak tekrar plastik üretimi yapılıyor deniyor ancak TÜİK’in en son 2016’da yayınladığı veriye göre tüm çöplerin sadece %1’i geri dönüşüme alınmış kalanı gömülmüş, yakılmış ya da depolanmış. Kayıt dışılığın ticari sırdır olmuş durumda.
Sonuç olarak:
İthalatta açıklanamayan bir denetimsizlik ve muamma olduğu ortada. Türkiye öncelikli olarak kendi geri dönüşüm atığını, kendi kaynaklarında sağlamak için uğraşmalı, ithal edilecek plastik atığın gerçekten ayıklama ve işleme olanağı olan minimum fire (çöp) yüzdesi verecek şekilde olması sağlanmalı, Türkiye’de bu ürünleri ithal eden, geri dönüştüren firmalar hakkındaki bilgiler şeffaf olmalı, kaç ton plastik geldiği, bunun kaç tonunun geri dönüştürüldüğü aylık raporlarla açıklanmalı, çıkan fireler Atık Yakma tesislerinde işlenerek doğamızın kendi yükümüz yanında Avrupa’nın da yükünü çekmesi engellenmelidir.
Toplan(a)mayan, gömülen depolanan her çöpün en sonunda gideceği yerin denizler olduğu unutulmamalıdır. 2018’de İstanbul’da oluşan sel sularıyla tonlarca çöp Marmara Denizi’ne aktı. Bu gidişle de daha çok akacak… Aslında bir çıkmaz sokaktayız, tüm bu sorunları kapitalizm çözemez!
Kaynak linkler:
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57142579
https://tr.sputniknews.com/asya/202012031043334217–cin-1-ocak-2021den-itibaren-yabanci-cop-ithalatini-durduruyor/
https://www.dunya.com/sehirler/atik-plastik-keyiften-degil-ihtiyactan-ithal-ediliyor-haberi-604686
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-57140139