Teknik Eleman Hareketinin Toplumsallaşması Üzerine – Armağan Öztuksavul

Toplumsallaşma derken işçi sınıfı içinde nitelikli emeği temsil eden kesimi oluşturan teknik eleman kitlesinin meslekleri üzerinden kazandıkları bilgilerini emekten yana olarak, halkın çıkarları doğrultusunda halkla paylaşmalarını, etkileşim içinde olmalarını, bir anlamda parçası oldukları sınıfın aynı zamanda organik aydınları haline gelmelerini anlıyorum.

 

TMMOB’de Üretim ve Hedef Kitle

Teknik elemanların en büyük örgütü, TMMOB bünyesinde her yıl sayısız etkinlik yapılıyor. Kongreler, kurultaylar, sempozyumlar, konferanslar, paneller, seminerler, forumlar… Eğitim amaçlı kursları da saymıyorum. Sayılamayacak kadar çok konu süreli yayınlarda bazen de kitap veya broşürlerde işleniyor. Ama bu konuların önemli bir kısmı, halkın yaşamını doğrudan ilgilendirse de bütün bu üretim, ancak dar kapsamlı aktif üye havuzunda paylaşılıyor. Kamuoyuna yönelik olarak yapılabilenler ise basın bildirileri çıkarmak, bazen basın açıklamaları yapmak ve nadiren de yöneticilerin kimi yakıcı sorunlar çerçevesinde medya organlarına demeç vermeleri ile sınırlı kalıyor. Bir başka deyişle özellikle ana akım medya aracılığı ile sesini duyurmaya çalışmak oluyor. Ama yandaş veya değil, medya  egemen sınıfın medyası ve temelde onun çıkarlarına hizmet ediyor. Emekçilere, ezilenlere bu araçla ulaşabilmek zaman zaman oluşan çatlaklar dışında pek mümkün olmuyor.

Bu tespit önümüze geleneksel ve aslında en sahici iletişim biçimini dayatıyor: Yüz yüze ve doğrudan görüşme. Elbette bunun özellikle büyük şehirlerde büyük zorlukları var ve elbette teknolojik kimi araçların getirdiği kolaycılıklar var. Ama egemenlerin ideolojik hegemonyasını kırmak için şu anda önümüzde fazlaca seçenek yok. Bir taraftan kendi medya araçlarımızı yaratmaya çalışacağız, bir taraftan da -sağlam bir toplumsal hareketin yapıtaşlarını da oluşturacağımız- doğrudan ilişki araçlarını geliştireceğiz.

 

TMMOB’nin Yerel Seçimlere Müdahalesi İçin Öneri

Bu konuda meramımı anlatabilmek  için, 29 Mart yerel yönetim seçimleri öncesinde TMMOB’nin müdahalesini, TMMOB ortamında tartışırken, dillendirdiğim öneriyi burada paylaşmak istiyorum. İstanbul’da son idari düzenleme sonucunda, 782 mahalle ve 152 köy var. Bu 782 mahallenin tümüne değecek bir çalışma rahatlıkla kurgulanabilirdi. Örneğin İl Koordinasyon Kurulu bünyesinde oluşturulacak gönüllü ekiplerle tüm mahallelerde düzenlenecek halk toplantılarında TMMOB’nin yerel yönetimler konusundaki bilimsel, toplumcu yaklaşımları aktarılabilirdi. TMMOB’nin düzenlediği bir çok sempozyum, panel vb toplantıda sunulan görüşler, broşürlere yansıyan çalışmalar dar bir kitleyle değil, gerçek muhataplarıyla buluşabilirdi. Depremden, barınma hakkına; su yönetiminden, çevre hakkına; kent planlamasından, ulaşım hakkına kadar nasıl bir yerel yönetim istendiğine dair görüşler halkın doğrudan katılımıyla oluşturulabilirdi.  Bunun için, Ocak ve Şubat, iki aylık süre öngörmüştüm. Sekiz haftaya yayılan bu faaliyette her bir gönüllü, biri hafta içi akşam, biri de hafta sonu olmak üzere, haftada ortalama iki faaliyete katılsa, toplamda 16 toplantıya katılmış olacaktı. Eğer üçer kişilik ekipler oluşturulsaydı, yaklaşık 150 gönüllü ile bu proje başarılabilirdi. Böyle bir faaliyet için bir çok akademisyen üyeden de destek almak mümkün olurdu. TMMOB’nin 23 odasının İstanbul’da şube ve temsilcilikleri var. Bu birimlere üye olan, yüz bine yakın teknik eleman da İstanbul’da bulunuyor. Bunların içinden 150’den kat kat fazla sayıda kişiyi seferber edebilmek gerekiyor. Bütün bu rakamları teknik elemanların halkla buluşabilmesinin, çok da afaki olmadığını göstermek için veriyorum. Ayrıca TMMOB’nin meşruiyeti de bu türden toplantıları düzenlemek için son derece yeterli.

Sözünü ettiğim çalışmayı yapabilseydik, onbinlerce kişiyle yüz yüze ve etkileşimli bir biçimde temas edecektik. Hazırladığımız dokümanların belki yüzbinlercesini birinci elden paylaşabilecektik. Yerel yönetimlerin tartışılmasında toplumun gündemine farklı bir boyut getirebilecektik. Ancak geç kalmış sayılmayız, teknik elemanların ülkenin gündemine müdahale edebileceği, o kadar çok alan var ki, bugün yerel seçim geçer, yarın genel seçim gelir, deprem riski artar, üretimden kopuş felaket boyutunu alır, rantsal dönüşüm çok daha büyük alanlara yayılır, temiz su bulmak büyük sorun olur, enerjiye ulaşmak iyice ayrıcalık olabilir, kirlilikten yaşanmaz hale gelinir, baca gazı zehirlenmeleri katliam boyutuna çıkar ve daha neler neler…  Zaten yerel yönetim gündemi de sadece seçimlere bağlı olarak değerlendirilemez.

 

Sınırlı da Olsa Bu Konuda Deneyim Var

Teknik elemanların mesleki bilgilerini halkla paylaşarak, toplumsal bir yarar için çalışma yapmaları üzerine, içinde yer aldığım birkaç mütevazı deneyimden de ipucu olabilir diye bahsetmek istiyorum. Bunlar yapılmasını önerdiğim tarza birebir uyan örnekler değil, ölçek olarak da küçük, ancak yaklaşım benzerliği var. Deneyimlerin çoğu İstanbul’da TMMOB İKK bünyesinde düzenlenen doğa gezilerinden ortaya çıkmış Dutağacı Doğa Grubu etkinliklerinde oluştu.

 

Sinop Köylerinde Nükleer Santrallere Karşı Çalışma

Çernobil kazasının yıl dönümüne gelen günlerde -özellikle 90’lı yılların sonuna doğru,- kurulması düşünülen nükleer santrale karşı Sinop’ta çeşitli eylemler yapılırdı. Nitekim bu yıl da 26 Nisan’da yapıldı. Bu çerçevede 1999, 25 Nisan’ında bir miting yapılacaktı. O zaman aktif olan doğa grubumuz, Dutağacı’nın girişimi ile EMO İstanbul Şubesi, mitingden iki gün önce Sinop’a giderek, bölgede bir çalışma organize etti. Sinop’a giden, çoğu mühendis olan çeşitli mesleklerden otuz kadar kişi, Sinop’tan katılanlarla birlikte ekiplere ayrılarak, merkeze bağlı köylere ziyaretler yaptık. Köylerde kahve toplantıları yapmaya çalıştık. Mühendis kimliğimizle, enerji politikalarından, nükleer santrallerin sakıncalarından, enerji sorununa kendi çözümlerimizden bahsettik. Önceleri biraz acemi ve çekingen davranırken, kısa süre sonra arkadaşlar gidilen yerlerde kolayca ilişkiye geçiyorlar ve konuştukları insanları ikna edebiliyorlardı. Bu sadece bizim öğretici, halkın da öğrenici olduğu bir etkinlik olmadı. Aynı zamanda tartışmalar sırasında biz de birçok şey öğrendik. En azından Çernobil kazasından sonra, yaşanan olumsuzluklar üzerine pratik gözlemleri aldık.

Bu deneyim sırasında karşılaştığımız bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Önceki köylerdeki iyi izlenimlerimizle, keyfimiz yerinde bir köye gittik. Kahvede çoğu yaşlı köylüler sohbet ediyorlardı. Meramımızı anlatıp tepkiyi anlamaya çalışırken nispeten genç birisi agresif bir tarzda sorular sormaya başladı. Muhtar olduğunu söylüyordu. “Bizim asıl amacımız neydi?”, “Arkamızda kimler vardı?”, “Buralara kadar gelmemizin parasını kim veriyordu?”. Celal Cezim arkadaş, “mühendislerin toplumsal sorumluluğu” falan diye açıklamaya çalıştıkça, sonradan MHP’li olduğunu öğrendiğimiz muhtar, ortamı gerdikçe geriyordu. Açıkçası bilmediğimiz bir yerde böylesine bir saldırganlıkla karşılaşmamız, bizi biraz şaşkınlığa ve tedirginliğe itmişti. Tam o anda ön sırada oturanlardan kasketli, pembe yanaklı, kısa boylu bir ihtiyar ayağa kalktı; hazırolda, Bir şey söyleyeceğim muhtar’ dedi. ‘Ben bu atom santralına karşıyım. İstemiyorum.’ Ve yerine oturdu. Hemen arkasından bir başkası kalktı ve ‘Ben de karşıyım’ diyerek oturdu. Sanki bir açık oylama yapılıyordu. Yaşlı amcaların hepsi kalkıp oylarını belirttiler. Biz rahatlamıştık, muhtara baktım. Mosmor olmuş homurdanıyordu. Bir süre daha sohbet edip vedalaştık.

Akşam kaldığımız motele polis baskın yaptı. Şehre otuz canlı bomba geldiği yolunda ihbar almışlardı. Arkadaşlar otuzbir diye düzelttiler. Sıdıka Ödel arkadaşımız kendi imkanlarıyla gelip biraz geç olarak katılmıştı. Her neyse, kimlik kontrolü yapıp çekip gittiler. Yaptığımız işin yerini bulduğu yorumunu yaptık.

 

Başarılı Bir Örnek: Serbest Şehir Projesinin İptali

Yerel halkın bir sorun için bilgilendirilmesi ve talana karşı çıkmasına bir örnek de Sakarya Serbest Şehir Projesi olabilir. Sakarya Valiliği, Sakarya ve Kocaeli sanayi ve ticaret odalarının da içinde olduğu bir proje olarak, Karasu Kefken arasında İstanbul’un yedi ilçesi büyüklüğünde, yüz bin dönümlük bir arazi, EGS Holdinge serbest bölge olarak tahsis edildi. EGS burada, Dubai, Hong Kong gibi bir serbest şehir kuracaktı. Bakanlar Kurulu kararını resmi gazetede gördükten sonra, MAI Karşıtı Çalışma Grubunda hazırladığım, konuyu inceleyen rapor, Evrensel gazetesinde yayınlandı. Burada hem serbest bölgelerin sakıncalarına, hem de projenin doğaya ve bölge insanına zararlarına dikkat çekilirken, TMMOB de göreve çağrılıyordu. O dönemdeki TMMOB yöneticilerinin soruna sahip çıkmalarıyla birlikte, mücadele süreci başladı. Bir yandan projenin iptali için dava açılırken bir yandan da proje sahiplerinin halkı kandırmak için yaptıkları toplantılara müdahale edildi. Dutağacı doğa grubu olarak bölgeye, bazı TMMOB yöneticilerinin de katıldığı, bir ziyaret düzenlendi. Hem bölgenin doğal varlıkları ve ekonomik yapısı, incelenirken köylerde de bilgilendirme toplantıları yapıldı. Bu görüşmelerden birinde TMMOB II. Başkanı Celal Beşiktepe’nin konuşmasının ardından sakallı bir ihtiyarın ‘O zaman burası Bergama olur!’ demesini unutamam. Daha önce hiç ilişkimiz olmayan, şoven propagandanın etkisinde kalmış, oldukça kapalı ve tutucu yapıdaki bölge insanları bizleri bağırlarına bastılar.  TMMOB yöneticisi Cemalettin Küçük ve diğer arkadaşlarımız sonrasında defalarca köy evlerinde konuk edildi. Bölgedeki varlıklara ve yapılmak istene talana ilişkin hazırlanan rapor ve bölge halkının karşı çıkması davaların kazanılmasında ve projenin iptal edilmesinde önemli rol oynadı.

Dutağacı doğa grubunun 90’lı yılların sonlarında Bergama ve Kazdağları çevresindeki köylerde yaptığı yürüyüş ve ziyaretler bu çerçevede sayılabilir. Yine Acaristanbul projesine karşı, Mimarlar Odası ile birlikte dava açmadan önce, Beykoz Halkevi’ndeki mühendis, mimarlar olarak, ellerimizde koca imar planı paftalarıyla Beykoz köylerinde ve bazı mahallelerde yaptığımız görüşme ve toplantılar bir başka örnektir. Dünya Ticaret Örgütünün 30 Kasım 1999 Seattle toplantısından önce Trakya ve Ege’deki onlarca yerleşim biriminde toplantılar ve eylemler yaptığımız 10 günlük küreselleşme karşıtı yürüyüşümüzün bile özellikle bu çerçevede bize deneyim kazandırdığını düşünüyorum.

 

Toplumsal Sorumluluk, Teknik Eleman Hareketinin Temel Bir İşlevi Olmalı

Bu tip deneyimlere pek çok başka arkadaşın da sahip olduğunu biliyorum. Özellikle yerelliklerde çevre katliamına karşı başarılı pek çok direnişte teknik elemanlar rol üstlendiler. Özelleştirmelere, rantsal dönüşüm uygulamalarına karşı yol gösterici oldular.

Bu tekil örnekleri teknik elemanların temel bir işlevi haline getirebilmek, toplumsal hareketinin oluşmasına katkı sağlarken, bizzat teknik eleman hareketinin kendisinin de ayağa kalkmasına omuz vermek…  Muradım budur.

 

Armağan Öztuksavul

Makina Mühendisi