Ya da Rize Vesilesiyle (Dolgu) Havalimanı Yatırımlarının Ekoloji Politiği
Bir hayal daha gerçek oluyor… Çok değil, daha 1960’ların başlarına kadar İstanbul’a en hızlı ve güvenli bir biçimde ancak deniz yolu ile 2-3 günde ulaşabilen Rizeli kendine ait bir havalimanına kavuşmaya çok yakın. Rize Havalimanı’nın tamamlanması ile bu süre –hadi check-in süresini de dahil edelim– 2 saat civarına düşecek. Rize Havalimanı’nın temellerinin (eğer denizi doldurma temel sayılabilirse) 2015 yılının ilk yarısında atılması bekleniyor. Havalimanı için 266 hektar deniz dolgusu yapılması ve projenin 520 Milyon TL’ye mal olması bekleniyor.
Kaderi yüzyıllar boyunca bir yerlere ulaşamama ve kendisine ulaşılamama ile çizilmiş; köyden şehre, şehirden İstanbul’a bir türlü varamama hikayelerinin toplumsal bellekte hala canlı olduğu Rize içi havalimanının, her şey bir yana, sembolik önemi elbette çok büyük.
Trabzon’la Rize’nin açılan arası
Ancak, sembolik diyorum çünkü zaten halihazırda bir Rizeli için Trabzon Havalimanı’na erişim, bir Beykoz’lunun Sabiha Gökçen Havalimanı’na erişiminden çok daha kolay, konforlu ve ucuz. Rize merkezden bineceğiniz bir minibüs 8 Lira karşılığında en çok 50 dakika içerisinde sizi Trabzon Havalimanı (Rize’nin 72 km batısında) önünde bırakıyor. Dönüşte bir kaç lira daha verirseniz iç hatlar terminalinin önünden bekleyen Havaş Otobüsü ile sahil yoluna çıkıp minibüs yakalama derdine bile girmiyorsunuz. (Bu arada Trabzon Havalimanı’nın ne kadar yaya dostu olduğuna Ekşi Sözlük de şahit)
Bu hesaba göre “Rizeli 2 saat 50 dakika yerine 2 saatte İstanbul’a varacak demek ki, büyük bir fark olmasa da nereden baksan %30’luk bir kısalma söz konusu” diyebilirsiniz. Ancak, havalimanı için öngörülen yer haliyle Rize’nin içinde değil, 34 km doğusunda Pazar ilçesine bağlı Yeşilköy’ün sahili. Basit bir matematik ile Rize merkez İstanbul’a 72km-35km=37km –Karadeniz Sahil yolu standartlarında yaklaşık 25 dakika– daha yaklaşmış olacak, hayırlı olsun.
Bu hesap kitaba karşın Rize Havalimanı’nın sadece Rize’ye değil, doğusunda bulunan ve il sınırları içerisinde bir havalimanına sahip olmayan Artvin’e de hizmet edeceği itirazı seslendirilebilir. Keza, havalimanı aslında bölgesel bir havalimanı; tam ve resmi adı da Rize-Artvin Havalimanı. Ancak görünen o ki, bu resmi ad şimdiden kağıt üzerinde kalmaya mahkum. Ne bölgenin yerel basını, ne internet kullanıcıları ne de Google’ın Artvin’i işin işine karıştırmaya pek niyeti yok. İnternet arama sonuçlarına göre resmen var olmayan Rize Havalimanı’nın tanınırlığı inşaatı bir kaç aya başlayacak Rize-Artvin Havalimanı’ndan 4 kat daha fazla. Havalimanı ile ilgili yapılan tartışmaların hepsi Rize Havalimanı’ndan bahsediyor; projeyi destekleyenler Rize’nin bu işten ne kadar çok kar edeceğini, Rize’nin bu vesile ile dünyaya açılacağını anlatıp duruyorlar. Facebook’ta havalimanı adına açılmış bir hesap yeni projeden Rize R.T.E Havalimanı diye bahsederken, konu ile ilgili bir twitter hesabı kendine Rize Airport ismini uygun görmüş. Zaten Artvin basınının da konuya ilgi ve alakası Rize basınının onda biri bile değil.
Aslında bu durum pek şaşırtıcı da sayılmaz. Artvin ili sınırları içerisinde havalimanı yok ancak Artvinlilerin kullanabileceği ve sıklıkla da kullandıkları Batum havalimanı var. Batum Artvin’in en kalabalık ilçesi Hopa’ya 40km, Artvin’e de 100km mesafede; ikisine de yeni havalimanından daha yakın. Gürcistan sınırları içinde olmasına karşın Hopa’dan Batum’a geçiş oldukça rahat ancak nereden baksak gümrük vs. için harcanacak bir saatlik ekstra bir süreyi gözden çıkartmak gerekiyor. Yine de Batum (Hopa)-İstanbul arası gidiş dönüş uçuşmak bir sebepten İstanbul-Trabzon arası uçuşmaya göre zaman zaman 100 TL’ye varan oranlarda daha ucuz. Bu yüzden pek çok Artvinli, Hopalı hatta zaman zaman (doğu) Rizeli Trabzon yerine Batum uçuşlarını tercih ediyor. Rize Havalimanı hizmete girdiğinde, eğer uçmanın ekonomisi değişmezse, birçokları için Batum havalimanı çekiciliğini koruyabilir.
Dünyada dolgu havalimanları
Öte yandan Rize Havalimanı 2015 içinde kullanıma açılacak Ordu-Giresun havalimanı gibi deniz doldurularak yapılacak. Malum, Doğu Karadeniz’de değil havalimanı, otopark dahi yapacak düz alan bulmak güç; fındık ve çay ekonomisi yüzünden araziler pahalı. Tüm bunlara hafriyatla mücadele ve deniz doldurma konularındaki eşsiz bilgi birikimimiz de eklenince havalimanlarını denize inşa etmek parlak bir seçenek olmuş. Basında çıkan haberlere göre tamamlandığında Ordu-Giresun dünyanın deniz doldurularak yapılmış 3., Rize ise 4. havalimanı olacak. Evet, bu tarz havalimanlarına çok sık rastlanmıyor olabilir ancak sayıları lanse edilenin hayli üstünde. Basit bir araştırma ile bulabildiklerimi aşağıdaki tabloda toparlamaya çalıştım:
Bu havalimanlarının hepsi deniz doldurularak yapılmış off-shore havalimanları. Birtakım ortak noktaları var. Birincisi bulundukları kent ve bölgede boş ve düz arazi eksikliği var. İkincisi çok nüfus yoğun yerlerde konumlanmış durumdalar. Üçüncüsü bu havalimanları ya çok yoğun hava trafiğine sahipler, ya da yakınlarında bulunan ve çok yoğun havalimanlarına yardımcı oluyorlar. Ordu-Giresun ve Rize Havalimanlarının bu üç gerekçenin ilkini karşıladığına dair bir şüphe yok sanırım. Diğer iki gerekçe ise sallantıda. 2013 yılı içerisinde Trabzon, Rize, Giresun’un neredeyse tamamı, Artvin ve Ordu’nun da bir bölümüne hizmet eden Trabzon Havalimanı 2.6 milyon yolcu taşımış. Bu rakamdan Ordu-Giresun ve Rize havalimanları kendi paylarını alınca, haydi biraz kendine ait yeni talep yaratsalar dahi, dünyanın deniz doldurularak yapılmış en az yolcu taşıyan iki havalimanına sahip olacağımızın garantisini şimdiden verebiliriz.
Peki bu neden önemli? Denize dolgu ile yapılan havalimanları, karaya yapılanlardan (doğaldır ki) 4-5 kat daha pahalıoluyor. Gerçi Ordu Valisi’nin Ordu-Giresun havalimanının 300 milyon TL’ye mal olduğunu söylediğini de hatırlatalım. Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesi’nin (halk arasında bilinen adıyla AK Saray) 1 milyar 300 milyon TL’ye, benzer büyüklükte denize dolgu ile 2006’da bitirilen Kobe Havalimanı’nın da 8.7 milyar dolara mal olduğunu düşünürsek bu Vali’den duyduğumuz rakam neredeyse gerçek olamayacak kadar hesaplı.
Bununla birlikte denize dolgu ile yapılan havalimanlarının yapım masrafının yanı sıra, işletme maliyetlerinin de çok yüksek olduğunu hatırlatmamız gerekiyor. Bu tarz havalimanları zemin özelliklerinden dolayı sık bakım ve teknolojik donanım istiyor, bu da işletme, vergi ve uçuş maliyetlerine yansıyor. Tam da bu sebepten, örneğin türünün en bilinen örneklerinden Kansai çok önemli bir merkez olmasına karşın, uluslararası havayolu şirketlerinin mümkün oldukça kullanmak istemedikleri bir havalimanı. Öte yandan Hong Kong gibi vazgeçilemeyecek havalimanı örnekleri bir yana deniz dolgusu ile yapılan havalimanları Japonya ve Çin’de çekici olmaya devam etmekle birlikte daha çok tartışılır olmuşlar. Kobe Havalimanı yüzünden Kobe Belediyesi’nin 2006’dan beri hala defterleri düzeltemediği aktarılıyor. Hikaye benzer… Bölge’de var olan iki havalimanına rakip çıkartıp, şehrin prestiji ve ekonomisi şahlandırılmak istenmiş, tam tersi olmuş. Tabi bizde vakti gelince hesap verilmek zorunda kalınan yerel bir bütçe olmadığı gibi işler ters gidince hesaba tutacak bir yetkili de bulamayabiliriz.
Demokratik havalimanı?
Aslında çok daha fazla uzatılabilecek bu bilet, maliyet ve mesafe karşılaştırmasını bir kenara bırakalım. Maksadım Rize Havalimanı için fizibilite çalışması sunmak değil elbet. Rize ile Artvin, Pazar ile Ardeşen, Trabzon ile tüm Doğu Karadeniz arasında havalimanı üzerinden yürüyen kavga gürültünün (karşılıklı mikro milliyetçilik suçlamalarının) bir parçası olma niyetinde de değilim hiç açıkçası. Bir havalimanı nasıl zarar eder ya da bir başkasını zarar ettirir; bu konunun da uzmanı sayılmam. Trabzon havalimanı trafiği yükünün ciddi bir oranını Rize yolcuları çekiyor. Rize Havalimanı yeni bir talep yaratmasa da (hoş, yıllık 4 milyon yolcu beklentisi olduğunu da not edelim) Trabzon’dan çekebileceği trafik ona belki de yetecektir. Üstelik havalimanı hem inşası hem de işletmesi sırasında bir miktar iş imkanı yaratacak. Bu imkanları hepten yok saymak da mümkün değil. Rizelilerin büyük çoğunluğunun da bu işe ziyadesiyle hevesli olduklarını, havalimanından büyük beklentileri olduğunu da biliyoruz. O halde ne demeye uzun uzun tayyare muhabbeti yapıyoruz?
Yapıyoruz çünkü havalimanının kağıt üzeri ekonomik mantığı ve etkisi kadar mekanının yapacağı değişikliği ve bu değişikliğin yerel yaşam alanlarına yapacağı baskıyı konuşmak zorundayız; tüm bunları –bu tür projelerde sıklıkla olduğu üzere- yüklenici müteahhitlik firmasının insafına bırakamayız.
Ordu Valisi Ordu-Giresun Havalimanı’nın ne pahasına yapıldığını “bir dağı yok ettik ama sonuçta güzel bir havalimanına kavuştuk” itirafı ile ifade etmişti. Sahipsiz dağ, vadi ve yayla olmayan Rize’de havalimanına feda edilecek dağ nereden ve nasıl bulunacak? Bu dağ denize indirilirken çevre sakinlerinin rızası alınacak mı, hadi alındı diyelim zarar ve rahatsızlıkları karşılanacak mı? Oluşacak ekolojik tahribatın önüne nasıl geçilecek? Bu arada Japonya ve Çin’deki dolgu havalimanlarının bizdekilere göre kıyıdan hayli açıkta olduklarına dikkatinizi yukarıdaki fotoğraflar vasıtasıyla çekeyim.
Öte yandan deniz doldurma işlemlerinin balıkçılığa büyük ket vurma ihtimali içerdiğini, özellikle kıyı balıkçılığını tehdit ettiğini, balık popülasyonu ve çeşidini ciddi ölçüde azalttığını biliyoruz. Bunu dünyanın dört bir yanında yapılan araştırmalardan (bkz: Batam, Endonezya örneği) öğrendiğimiz gibi, en yakından Karadeniz Sahil Yolu tecrübesinde bizzat biliyoruz. İki hafta önce konuştuğum Trabzonlu balıkçılar son on yılda, Doğu Karadeniz hattında kıyı balıkçılığında büyük düşüş yaşandığını, (sahil yolunun armağanı büyük kaya aralarını seven 1-2 balık türünün çoğalmasına karşın) en az 10 çeşit balığın da ciddi şekilde bölge sahilini terk etmeye başladığını aktarıyorlardı. Öyle ki, Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (DOKA) Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile birlikte yürüttüğü bir proje kapsamında Karadeniz balıkçısına ekonomik fayda sağlasın diye Sürmene’den denize bırakılan yüzlerce Kalkan sürüsü ancak sahili doğal kalabilmiş Batum ve Sinop kıyılarında yakalanabilmiş. Gerçekten de Doğu Karadeniz sahili, Karadenizlilerin “biz buradan doldurdukça, Rus şehirleri suya gömülmüyor mu? dedikleri kadar var. Bölgenin en heyecan verici siyasi-ekonomik muhabbetleri dolgu alanlarının nasıl ve kimler tarafından düzenleneceği üzerine. Bu kadar sahil doldurması yaparken, zaten bölgede dar bir bölgeye sıkışmak zorunda kalan balıkçılık için yeni bir vizyon düşünülüyor mu? Yoksa, havalimanı inşaatında işe alınacak olanlar, misal, Pazarlı balıkçılar mı olacak?
Kalkınmanın görünen yüzü
Tüm bu sorular proje ısıtılıp piştikten sonraya kaldığından sorarsak cevapları kervan yolda düzülür misali tecelli ediyor. Havalimanı inşası esasen olağan bir demokrasi sorunuyken, hikmetinden sual olunamaz olağanüstü bir kalkınma reçetesi haline geliyor. Havalimanı taraftarlarının dilinde Rize’nin makus talihini değiştirecek sihirli bir değnek. Bölgenin artık gücünü (ve ekonomik getirisini) yitiren sahici sihirli değneğinin, namı değer siyah altın, çayın ise pabucu dama atılmış durumda. “Havalimanı parasıyla çayda atılım yapalım, taban fiyatları yükseltelim, üretim kooperatifleri kuralım, çaylıkları yenileyelim” gibi fikirler, inşaatın tüm kapıları açan tek anahtar olduğu bu siyasi iklimde pek dillendirilemiyor. Dillendirilemiyor çünkü bu büyüklükte bir paranın bölgeye başka türlü gelmeyeceği, hele çay vs. için hiç gelmeyeceği de çok iyi biliniyor.
Tarımından ümidin kesildiği, sanayileşmenin eski bir nostalji olarak kaldığı bu anda geleceğe dair tüm umutlar turizme yüklenmiş durumda. Turizme bölge için tek kurtuluş yolu olarak bakılıyor. Havalimanı da bu bağlamda anlam kazanıyor. Çünkü Havalimanı şehri kısa yoldan dünyaya tanıtacak. Rize Kent Konseyi Başkanı’nın da dediği gibi çünkü “Rize’ye yapılacak bir havalimanı 1.5-2 saatlik bir uçuşla bizi 1.5 milyar insanla buluşturacak”. Diyelim ki 1,5 milyar insan Rize’den bihaber ve Trabzon havalimanı ile Rize şehri arasındaki 50 dakikalık yoldan ürken yerli yabancı turistler Rize Havalimanı’nın tamamlanması ile akın akın Rize’ye akacaklar. Ancak tam da bu noktada iki dakika durup hangi turizm diye sormamız gerekmez mi? Büyük havalimanı, yeşil yol projesi (bkz: Biryol,Aksu ve Evin) ve 5 yıldızlı yayla otelleri gibi projeler ile önü açılacak olan, bölgeden alacağı bırakacağından fazla kitle turizmi olacaktır. Rize’nin vadi, dere ve yaylalarına ve küçük aile işletmelerinin istediği ve kaldırabileceği Kuzey’in Antalya’sı olmaya çalışmak mıdır? Soçi seferi ve Alman ordusunun Mezar-ı Şerif aktarmalarını bir tarafa bırakacak olursak, Trabzon Havalimanı’nın 3 yıldır direk rutin dış ziyaretçileri körfez ülkelerinden gelen aileler. Körfez kitle turizminin bölge üzerine etkilerini –ayrımcılık/ırkçılık belasına kapılmadan- inceleyecek birileri yakında muhakkak çıkacaktır. Bunun için villa siteler yapmak üzere kapatılan Akçaabat köylerinden başlamak en isabetlisi olacak.
Ve tüm bunların kağıt üzerinde uzun uzadıya tartışılabileceği bir imkan olan Rize Havalimanı Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) halkı bilgilendirme toplantısı geçtiğimiz hafta Rize-Pazar’da yapıldı. Yerel basından öğrendiğimiz kadarıyla toplantı hararetli ve bol tartışmalı geçmiş. Böylesi büyük bir proje için bir defa, o da bir iki saatliğine, yapılan bir halk toplantısının güllük gülistanlık geçmesini de bekleyemeyiz elbet. Toplantıda dillendirilen görüş ve itirazları görebilmek ve bir ÇED bilgilendirme toplantısının neye benzediğini hayal edebilmek için Rize’nin yerel gazetelerinden Toplum Gazetesi’nin haberine geniş bir şekilde bakalım:
Sılaya uçak bileti lütfen, gidiş-dönüş olsun…
Bir yandan kimin hangi kalitede işlerde, nasıl bir güvence ile ne kadar uzun çalışacağı belli olmasa da kuvvetli bir iş-aş ihtimali öbür tarafta tahrip olacak dağ ve sahil hattının (tabiri caizse kabağın) kimin köylünün başında patlayacağına dair belirsizlik. Bu belirsizlik heyulasının içinde çarpışan umut ve endişenin kapışmasını çoğu zaman umut kazanıyor. Keza umudun vadedebildiğini, endişe edemiyor. Boşalan köyler, daralan sahil kasabaları, artık para etmeyen çay ve fındık, hızla yaşlanan hala en hızlı göç veren Karadeniz… Tüm bunların bu halini kaybetmeme endişesi, bir ihtimal tutabilecek olan havalimanı ile Dünya’ya açılan Rize hülyası karşısında eziliyor. Haberde bahsedilen havalimanına karşı çıkanlara kızıp onları susturan teyze de havalimanının göçü durduracağından emin; bari göçmüş olanlar daha sık tatile, ziyarete gelebilsinler derdinde. Rize’den çıkmış en başarılı siyasetçi çılgın projeci, en zengin müteşebbisler inşaatçı iken havalimanına karşı çıkmak siyaseten intihar olmalı. Altı boş da olsa, bir hayal de olsa yeni ve şahlanan Rize tahayyülü var olanı savunma içgüdüsü ile dengelenemiyor. İnşaat ekonomisinde pay kapabilme ihtimali küçük de olsa küçülen çay tarlalarına ve azalan taban fiyatlarına tamah etmekten daha çekici. Sorun tüm bu doldurmaların, inşaatların getirisi kadar götürüsü olabileceğini bilmemekte değil, sorun bu kumarı oynamamayı motive edebilecek başka bir hayalden mahrum olmamız. Yepyeni ve farklı bir siyasi tahayyülün yokluğunda değil her il, her ilçeye bile havalimanı yapabiliriz.
Not: Havaalanı ile havalimanı arasındaki farkı biliyor muydunuz? Ben de bu yazı vesilesi ile öğrendim. İlki sadece hava taşıtlarının iniş kalkış yapabildikleri tesisten ibaretken, ikincisi ise aynı tesisin uluslararası hava trafiğini yönlendirebildiği, gümrük, göçmenlik, karantina gibi servisleri de sağlayabileni. Ama bu ayrımın artık hiç bir anlamı yok keza Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) 2012 yılında bu ayrımı kaldırmış ve tüm tesisleri havalimanı olarak isimlendirmeye kararvermiş. Kısaca artık havaalanı diye bir şey yok.