Barınma Hakkı Forumu Başladı

Meslek-bilim insanları ile barınma hakkı mücadelesi veren halkı bir araya getirmeyi amaçlayan Barınma Hakkı Forumu başladı.

İki gün boyunca sürecek olan Barınma Hakkı Forumu bugün (3 Ekim) Ankara Ekin Sanat Merkezi’nde meslek insanlarıyla barınma hakkı mücadelesi veren halkı bir araya getirdi.

Barınma hakkı için 10 gün önce Kocaeli’nden yürüyüşe geçen Arızlı halkının da katıldığı forumda Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık bir konuşma yaptı. “Yakıcı bir sorun olan barınma sorununda, tarihi, dostluğu ve çevre ilişkileri korunacak şekilde yeniden yapılandırılmalı, yaşanan çevreden sürülmeden barınma hakları karşılanmalı” diyen Tanık, halkçı belediye anlayışını benimsediğini, barınma hakkı mücadelesi veren halk kesimlerinin yanında olduğunu ve bu süreci ‘yasaların elverdiği ölçüde’ pasif izleyici konumunda geçirmeyeceğini vurgulayarak, herkesi direnen halkın yanında olmaya çağırdı.

Barınma hakkı mücadelesinde ortak çalışma hattı yaratılmalı
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şube Başkanı Nevzat Ersan yaptığı açılış konuşmasında, “Kentlerin ve halkın kaynaklarının yağmalandığı ve kamusal alanın tasfiye edildiği günümüzde; eğitim, sağlık, ulaşım gibi temel hakları savunmak artık toplumsal mücadelenin temel unsurlarından biri halini almıştır” dedi. Ayrıca Ersan, barınma sorununu yalnızca konut sorunu olarak değil, kentsel politika sorunu olarak görmek gerektiğini, buna karşı meslek odaları ve demokratik örgütlerle bir ortak çalışma hattı yaratılmasının önemini belirtti.

TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şube 2. Başkanı Gökçen Kunter, kentsel dönüşüm alanlarındaki mevcut durumun analizini bir slayt gösterisi ile anlattı. Kunter’in ardından 1. Oturumun ilk konuşmacısı Yrd Doç Dr Nihan Sönmez, neoliberal politikalar ve kentlerin dönüşümü konusundaki bilgilendirici sunuşunda Sönmez, ‘küreselleşme’ kavramı altında uygulanan neoliberal politikaların Türkiye açısından ve kentleşme açısından analizini yaptı.

Oturumun 2. Konuşmacısı Menaf Turan, ‘devlet mülkünde rant’ konulu sunuşunda, devlet mülkünün, kişisel mülk haline getirilmesi, bunların kamuya değil de belirli kişilere aktarılmasını anlattı. Turan’dan sonra söz alan Doç Dr Kenan Göçer, kentsel dönüşümün ekonomi politiğini inceleyerek, gecekondulaşmanın üretim sürecinin bir parçası olduğunu, kente göç eden kitlenin buralarda ucuz işgücü olduğunu vurguladı. Bu süreçte kimlikler hiyerarşisi oluştuğunu belirten Göçer, iktidarların sermaye için çalışıp, halkı birbirine düşürdüğünü belirtti.

Direnen halkı, çöp olarak görüyorlar
Göçer’in ardından ‘vatandaşlık ve barınma hakkı’ndan bahseden Çiğdem Çıdamlı, “Aynı 1 ay önce Arızlı’da bir arkadaşı polisin çöp kutusuna atmaya çalıştığı gibi, yoksulları ve direnen halkı çöp olarak gören iktidar, onları vatandaşlıktan atıyor, haklarını metalaştırıyor” dedi ve kentlerin soylulaştırılması olayının bir sınıf meselesi, sınıf hiyerarşisinin yeniden oluşturulması meselesi olduğunu anlattı. Sermaye saldırıları karşısında dünyadaki basit özsavunma hareketlerinin artık politik hareketlere dönüştüğünü anlatan Çıdamlı, barınma hareketinin bu noktada kritik olduğunu belirtti.


Arızlı halkına Ankara’da sivil polisler saldırdı!
Yolda polisin engellemeleri sonucu salona geç gelen Arızlılılar, 10 gün boyunca Kocaeli’nden Ankara’ya yürürken kimlik kontrolleri yapmak ve trafik cezası kesmekle yetinen polisin, Ankara’nın içinde yürümelerine ise engel olmak istediğini anlatarak, “buraya gelmeye çalışırken sivil polis, önlüklerle yürüyemezsiniz diyerek bizi engellemeye çalıştı. Arkadaşımıza kafa attı ve bize saldırdı, yanımıza gelen avukatı görünce de kaçtılar” dedi. “Ben depremzedeyim, depremde çocuklarımı kaybettim, ben çocuklarımın hakkını arıyorum, ‘analar ağlamasın’ diyorlar, bu mudur anaları ağlatmamak? Bize işgalci diyorlar, biz işgalci değil hak sahibiyiz. 200–300 polisi getirtiyorlar, beni dövdürüyorlar, benim hakkıma tecavüz ediyorlar” diyen 62 yaşındaki Arızlılı vatandaş, hakkını yedirmeyeceğini ve hesap sormak için mücadele ettiğini söyledi.

Moderatörlüğünü Kutay Meriç’in yaptığı 2. Oturum, Mamak ve Dikmen Barınma Bürosunun hazırladığı ‘Evlerimizi Savunurken’ sinevizyon gösterisi ile başladı. Barınma hakkı mücadeleleri üzerine sunuş yapan Başar Toros, hakların birer meta haline getirildiğini belirterek, “kitlesel, militan, hak alma kararlılığında, halkçı bir kent mücadelesi örgütlemeliyiz” dedi.

Toros’un ardından söz alan Serdar Karaduman, mühendis, mimar ve şehir plancıları odalarını teknik bilgileri olan ve bunları halk yararına kullanabilecek yapılar olarak tanımladıktan sonra, “halktan bağımsız teknik bir çizgi izlemek yerine, sorunun muhatabı olan halkla kolkola bir şeyler yapmak çözüme ulaştırır bizleri” dedi.

Gökçek 4 Kasım’da işgalcilikten yargılanıyor!
Barınma hakkı mücadelesinde avukatların rolünü anlatan Av. Ender Büyükçulha, barınma ve yıkım yasalarından bahsettikten sonra “bize verilen kanun bizim için yazılmamıştır, biz alanlarda birlikte mücadele ederek kendi kanunumuzu yazarız” dedi. Büyükçulha konuşmasının sonunda herkesi 4 Kasım 2009’da 13. Asli Hukuk Mahkemesinde kaçak villa yapmaktan yargılanacak olan İ. Melih Gökçek’in davasına çağırdı.

Oturumun son konuşmacısı Şeyda Yüksel, kadın ve barınma hakkı konulu sunuşunda, kadının kapitalist üretim ilişkilerindeki, kentteki ve mücadeledeki yerini anlatarak, “yıkım ekipleri karşısında barikatın en önündeki kadınlar, eşit, özgür olma mücadelelerinde de bu kararlılığı göstermelidir” dedi.

Son oturumun ilk konuşmacısı Süleyman Dirlik, öğrencilerin barınma hakkı konusundaki sunuşuyla, bir öğrencinin bir aylık harcaması ile devlet tarafından verilen bursun örtüşmediğini, kalacak yerlerin pahasını, öğrencilerin cemaat yurtlarına muhtaç edilişini anlatırken, aynı zamanda üniversitelerin bağımsız olmadığını, halk için değil rant için işlediğini belirtti.

Dirlik’in ardından Dikmen Vadisi deneyimini anlatan Tarık Çalışkan, her şeyi göze alarak girdikleri bu mücadelenin 4. yılında, mahallelinin sadece konut peşinde olmadığını, bir yaşamı paylaştıklarını, tapusu ve belgesi olanın da olmayanla birlikte barikatta durduğunu anlattı ve ekledi: “Kendi sorunları içinde boğulmuş bir halkla başlattığımız bu mücadele uzun solukludur, sabır ve inanç gerektirir, sonuna kadar direneceğiz.”

Çalışkan’ın ardından söz alan Gürkan Akgün ve Mehmet Deniz, İstanbul’daki mücadele hattını bölgelerin öznel koşullarıyla anlatarak, bir arada ve yan yana mücadele etmenin önemini vurguladı.

Eduardo Suarez: Mücadelemiz diğer halklara örnek olsun!
Ardından Arjantinli Avukat ve İnsan Hakları Savunucusu Eduardo Suarez, kendi ülkesinden örnekler vererek, özellikle ABD ve ulus ötesi tekellere karşı toplumun her kesiminin birlikte mücadele ettiğini anlattı. “Son 5-6 yıl içerisinde tüm hareketler kendilerine farklı bir mücadele alanı yarattı, bu süreç içinde temel mücadele yaşam hakkı mücadelesidir. Che’nin dediği gibi ‘Dayanışma esas halkın kaderidir’” diyen Suarez, Plaza Del Mayo annelerinin de ev inşası yaptığını, toplumun her kesiminin birlikte mücadele ettiğini anlattı ve ‘mücadelemiz diğer halklara örnek olsun’ dedi.

Barınma Hakkı mücadelesinde dünyadan örnekler veren Metin Yeğin ise “Ev demek komşu demek, paylaşmak demek. Bugün bizi kovuyorlar, bizi bölüyorlar. Yoksulları beğenmeyenler, dışlayanlar, bilmiyorlar mı kapılarındaki güvenlik görevlisi, evlerine temizliğe gelen kadın, o beğenmedikleri yoksullar” dedi ve bu düzende arabaların, vatandaşlardan daha çok yer hakkı olduğunu, her tarafın betonlaştığını, kolektif yaşamın yok edildiğini vurguladı.

Kaynak: Sendika.Org