İstanbul dolu yağışı ve fırtına nedeniyle yine alt üst oldu. Dün (27 Temmuz) akşam saat 17.30 civarında başlayan dolu yağışıyla birlikte toplu ulaşım yine durma noktasına geldi, Avrasya tüneli kapandı, deniz seferleri durduruldu. Beton projelerle tahrip edilen Taksim, Kabataş başta olmak birçok yer sular altında kaldı. Haydarpaşa’da vinç devrildi, Şişli’de devrilen mezarlık duvarı nedeniyle yaralananlar oldu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise yağıştan 4 saat sonra ‘yağışlar İstanbul’da hayatı olumsuz etkiledi.’ diyebildi.
23 yıldır İstanbul’u yöneten AKP belediyeciliğinin İstanbul’da her yağmuru afete dönüştüren ‘başarı’sının detaylarını yine 18 Temmuz’da yaşanan yağmur sonrası Politeknik açıklamıştı. Açıklamanın teknik nedenler kısmını yeniden yayımlıyoruz.
İstanbul’da su baskınlarıyla oluşan büyük risklerden sonra bir kez daha yönetenlerden sorumluluk almayan açıklamalar geldi: İstanbul Büyükşehir Belediyesi yoğun yağış miktarını gerekçe gösterdi. Orman ve Su İşleri Bakanı zaruret olmadıkça evden çıkmayın uyarısı yaptı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı ise yağmuru afet olarak tanımladı ve bir kez daha yağmurun şiddetinden bahsetti.
Oysa yağmur bir doğa olayıdır.
Doğa olaylarının kentlerde, yaşam alanlarında felakete dönüşmemesi merkezi ve yerel yönetimlerin sorumluluğundadır.
Planlama, mühendislik ve mimariyle, doğa olayları yaşanırken insanca yaşanabilir, sağlıklı ve güvenli kentler inşa etmek mümkündür.1994 yılından beri İstanbul’u yönetenler, 15 yıldır Türkiye’yi yönetiyor. AKP yıllardır inşaat sermayesiyle el ele, en çok da bu alanda çalışan yandaş şirketleriyle İstanbul’u yaşanmaz hale getiren projelere imza attı.
Yağmur İstanbul’da felakete dönüştü çünkü:
– İstanbul’da havaalanı, yol, köprü projeleriyle Kuzey Ormanları’nda 3 milyondan fazla ağaç kesildi.
– İstanbul 3. köprü, 3. havalimanı, Avrasya Tüneli projeleriyle mega felaketlere açık bir kent haline geldi.
– Kent içindeki kamusal alanlar, parklar, kent stadları, deprem toplanma alanları AVM’lere, otoparklara dönüştü. 99 Marmara Depremi sonrasında belirlenen 480 acil toplanma alanının 4’te 3 üne AVM ya da rezidans yapıldı.
– Kent içinde yapı yoğunluğu arttırıldı, ‘kentsel dönüşüm’ adı altında Sulukule, Fikirtepe, Kadıköy ve bugün pek çok İstanbul ilçesinde yeniden inşa edilen yapıların toprak örtülü bahçeleri yok edildi, yere düşen her damla yağmur caddelere taşındı.
– Kent içi inşaat rantı yetmeyince 6292 Sayılı 2B yasası yani ‘Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’ çıkarıldı, İstanbul’da inşaat projelerine yeni alanlar yaratıldı.
–Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda yapılan değişikliklerle de İstanbul’da tarım alanları imara açılarak yok edildi.
– İstanbul tarım alanlarına, parklara, acil toplanma alanlarına, dere yataklarına, sahil şeridine yapılan inşaatlarla betonlaştırıldı, yağmurlar akacak yer, sızacak toprak bulamaz oldu.
– İstanbul’da drenajı olmayan, projesi ya da imalatı yanlış yapılan karayolu dalış tünelleri su baskını şiddetini arttırdı.
– İstanbul’da pek çok altyapı projesi, mevcut projeye bağlı kalmadan inşa edildi. Yetersiz ve kalitesiz malzemelerle teknik açıdan güvenli olmayan altyapı hizmetleri sunuldu.
– Yerel yönetimler İstanbul’u gerekli altyapı bakım, onarım ve iyileştirme hizmetlerinden yoksun bıraktı.
Yönetenlerin yönetemediği İstanbul plansız, altyapısız, tehlikeli bir kent şimdi. İstanbul betonlaşmaya devam ettiği, teknik açıdan bilimsel veriler yok sayılarak planlandığı sürece yağmurlar sel olmaya, yollar göl olmaya, halkın can güvenliği tehdit altında olmaya devam edecek.
Kent politikalarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul’un ormanlarını, doğasını korumayan Orman ve Şu İşleri Bakanlığı, kenti şantiyeye, betona çeviren planlara imza atan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ‘mega’ projelerle kenti çevreleyen Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı yağmurun afete dönüşmesinin baş sorumlularıdır.
Politeknik
politeknik.org.tr