Endüstri 4.0: “devrim” mi, kapitalizmin açmazı mı? – Özgür Kütahya

Üretim ilişkileri ve biçimleri yeniden mi tarifleniyor, emek ve iş gücü açısından yeni bir sanayi devriminin mi içerisindeyiz yoksa kapitalist sistem kendini yeniden ve yeniden üretmenin yollarını mı arıyor? Günümüz dünyasında küresel kapitalist üretim ve tüketim biçimleri üzerine Endüstri 4.0 adı verilen bir tartışma konusu türedi. Henüz toplumsal çapta gelişkin bir tanınma ve tartışma düzlemi oluşmasa da sermaye odaklarının ve ekonomi dünyasının güncel tartışmaları arasında önemli bir başlık olarak parlatılan Endüstri 4.0’ı görüyoruz.

Sermaye tekelleri geçtiğimiz son 5 yıl içerisinde birçok seminer ve toplantılarında 4. Sanayi devriminin kapıda olduğunu ve üretim-tüketim ilişkilerinde köklü değişiklikler yaşanacağından bahsediyor. Endüstri 4.0 kavram olarak ilk defa 2011 yılında Almanya’da dünyanın en büyük endüstri fuarı olarak bilinen Hannover Fair fuarında kullanıldı. Fuarda bir araya gelen şirket sözcüleri sanayi 4.0 alt yapısının oluşturulması ve Alman hükümetinin bu konu üzerinde çalışmaları başlatması talebinde bulunmuştu. Daha sonraki süreçlerde Angela Merkel, Ekim 2014’te Hamburg’da düzenlenen National IT Summit’te Almanya’nın dijital dünyanın lider ülkesi olması için dijital teknolojilerle, endüstriyel ürünleri ve lojistiği bağlamak olarak gördüğü Endüstri 4.0’ı dünya için bir devrim ve şans olarak gösterdi.

Davos’ta 2016 Ocak ayında düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu’nda, Endüstri 4.0 birbirine bağımlı dünyaya ve endüstriyel üretime hızla uyum sağlamak için kullanılacak bir konsept olarak tanıtıldı. Forum boyunca düzenlenen oturumlarda Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu Alman Ekonomist Profesör Klaus Schwab Dördüncü Sanayi Devrimi’nin önümüzdeki yıllarda iş yapış ve yaşama şekillerimizi temelden değiştireceğini söyledi. Deloitte Global Endüstri Danışmanı Gary Coleman ise “Dördüncü Endüstri Devrimi henüz yeni doğan aşamasında. Ama iş dünyası ve topluma yönelik değişimin ilerleme hızı düşünüldüğünde, katılmak için en uygun zaman ‘şimdi’ olmalıdır” dedi.

Dünya çapında BMW, Siemens ve Bosch gibi büyük markalar Endüstri 4.0 için altyapı ve uyumluluk için büyük yatırımlar yaptığını ve akıllı fabrikalar ile ilk uygulamaların hayata geçirildiğini duyurdu. Sermaye devlerinin ve devlet temsilcilerinin katıldığı forumlar ve tanıtım amacıyla açılan internet siteleri ile Endüstri 4.0 hakkında çeşitli haberler ve etkinlikler duyuruluyor.

Sanayi gelişiminde büyük devrim olarak Endüstri 4.0 bizlere nasıl anlatılıyor?
İnsanlık tarihinde sanayinin gelişimi 4 evreyle tanımlanıyor;

– 1712 Buhar Makinesinin İcadı ile mekanik üretim tesislerinin uygulanması birinci sanayi devriminin başlangıcı (18.yy)

– 1840 Telgraf ve 1880 Telefon İcatları ve 1920 Taylorizm (Bilimsel yönetim) ile elektrik ve iş bölümüne dayalı seri üretime geçilen dönem ikinci sanayi devrimi (19.yy)

– 1971 İlk mikro bilgisayar (Altair 8800) ve 1976 Apple I (S. Jobs ve S. Wozniak) üretimi devamında yaşanan üretim süreçlerinin otomasyonu, Japonya’da Taiichi Ohno’nun yaratıcısı olduğu üretim ve yönetim sistemi olan Toyotizm ve kendini denetleyen üretim anlayışı kalite çemberi gibi üretim anlayışlarının yeni biçimleri üçüncü sanayi devriminin sembolleri (20.yy)

– 1988 AutoIDLab, 2000 Nesnelerin interneti, hücresel taşıma sistemleri, 2020 otonom etkileşim ve sanallaştırma olarak tanımlanan bulut, yapay zeka, robotlar ve akıllı fabrikalarla sanayi devriminin dördüncü aşaması: Endüstri 4.0 (21.yy)

Sermaye temsilcileri ve danışmanlarının yeni çağın üretim biçimi olarak parlattıkları sistem kısaca şöyle özetlenebilir: Endüstri 4.0 ya da 4. Sanayi Devrimi, birçok otomasyon sistemini, veri alışverişlerini ve üretim teknolojilerini içeren genel bir terim olarak kullanılıyor. Aynı zamanda bu yapı akıllı fabrika sisteminin en temel kılavuzu. Sistem kısaca robot teknolojili araçların fabrikaların otonom bilgisayarlarca yönetilip, internet ağıyla birbirine bağlanmasını içeren, üretiminden tüketimine sonrasında geri dönüşümüne kadar giden bütün süreci hafızasında kaydedecek. Tüm bilgiler bulut (internet tabanlı bilişim hizmetleri) teknolojisiyle merkezi olarak toplanacak, akıllı makineler tarafından işlenip değerlendirilecek. Makinalar makinalarla iletişim halinde kendi kendilerini koordine edecekler. Tekil fabrikalar ortadan kalkacak ve tüm fabrikalar çoklu bir sistemin parçası olarak birbirleriyle entegre hale gelecek, merkezi olarak kontrol edilebilecek, hatalar, arızalar akıllı sistemler sayesinde kolaylıkla giderilebilecek. Bu akıllı sistemler sadece fabrikalarla sınırlı değil, ulaşım, sağlık vb. alanlarla akıllı kentlerin üretimine geçişi de kapsıyor.

Türkiye’de Endüstri 4.0 tartışmaları ne boyutta?
Üretim ve tüketim biçimlerinin dünya genelinde köklü bir değişiklik içerisine girmesinin planlarının yapıldığı bir dönemde Türkiye’nin hükümet yetkilileri ve sermayedarları henüz bilim kurgu bir filmi izler vaziyette Endüstri 4.0’ı anlama aşamasında. TÜSİAD’ın Endüstri 4.0 raporu incelendiğinde, böyle bir üretim modeli için gerekli altyapı koşullarının (internet, siber güvenlik vb.) çok gerisinde olunduğunun ve sermayedarların bu dönüşüme yatırım yapmak konusunda çekimser olduğunun altı çiziliyor. Ayrıca bu köklü dönüşüm içinde eğitim modeli ve müfredatlarının baştan aşağı değişmesi gerektiği ve bununla birlikte vasıflı personel genellemesi adı altında yeni iş tanımlarının ortaya çıkacağı duyuruluyor. Ancak halihazırda bu boyutta teknik bilgiye sahip mühendis, mimar ve diğer meslek grupları yetiştirilmediğinden böyle bir üretim değişiminin kısa vade de mümkün olmadığı görünüyor. Bütün bu analizlerin sonrasında Türkiye için Endüstri 4.0 plan ve projelerinin tanıtım ve anlama aşamasında olduğunu söyleyebiliriz.

Endüstri 4.0 gerçekten bir “devrim” mi, yoksa kapitalist üretim sisteminin açmazı mı?
İnsalık tarihi hiç de bahsedildiği gibi bir yükseliş ya da refah sürecini yaşamamıyor. Tam tersine kapitalist üretim ve tüketim sistemi kendi iç çelişkileri içerisinde bir çöküş ve çıkmazı yaşıyor. Emek sömürüsü ve doğanın talanına endekslenmiş artı değer üretiminine bağlı metalaşma, sistem içerisinde kendi çıkmazını yeniden üretemiyor.

Bütün bunların üzerinde şekillenen Endüstri 4.0 ile çevre ve doğaya dost üretim, yeni istihdam alanları, insan sağlığı ve hayatını tehlikeden uzaklaştırma gibi çoğaltılan vaatlerin içi boş ve yalandan ibarettir. Çünkü bugüne kadar gördük ki daha fazla kar etmenin yolu doğanın talanından, emeğin sömürüsünden, iş cinayetlerinden geçti. Kapitalizm içerisinde kar etmeyen hiç bir yatırım söz konusu olamaz, meta olmayan şey de hiçbir anlam ifade etmez.

Dünya üzerinde teknojinin yaşadığı gelişmelerin kimin için kolaylığı ve refahı sağladığı sorusu bugün sorulması gereken en kritik sorudur.

Kimin için teknoloji, %99’un mu yoksa %1’in mi?
Endüstri 4.0 için bu soruyu sorduğumuz zaman önüde duran ilk şey üretim araçlarının özel mülkiyeti konusudur. Gelişen teknoloji; akıllı robotlar, fabrikalar, kentler, otonom bilgisayarlar bütün bunlar kimin elinde ve üretimden gelen zenginlik bütün insalığa mı dağılacak yoksa üretim araçlarını elinde bulunduran sermaye sınıfına mı? Küresel çapta yaşanan ekonomik krizler, savaşlar, yoksulluk, doğanın talanı bütün bunlar üretim araçlarını elinde bulunduran ve zenginliği yalnız kendine pay edenlerin yani kapitalistlerin ve bütünde emperyalist hegemonyanın dünya üzerindeki sonuçlarıdır.

Endüstri 4.0’ın getireceği teknolojik gelişmeler gerçekten önemli, insanlık ve doğanın tamamının çıkarları doğrultusunda kullanıldığında gerçekten bir devrim niteliği taşıyabilir. Yani insan sağlığı ve yaşamını tehlikeye atan ağır iş koşulları altında insanlar yerine akıllı robotlar çalışıp üretim yapabilir belki de neredeyse insanların yaptığı bütün işleri robotlar da yapabilir. Bu sayede insaların çalışma saatleri çok aza inerek ömürlerini üretim alanları içerisinde tüketmek zorunda kalmayabilir ve insanlar gerçekten keyifli ve konforlu bir hayat sürebilir. Bunun yolu da üretim araçlarının ve üretimden gelen zengiliğin kamusallaşmasından geçiyor.

Endüstri 4.0 ile yapılmak istenen insanın insanca ve doğayla uyum içerisinde yaşaması değil. Sadece üretim gücünü artırarak ve üretimin maliyetini azaltarak sermaye sınıfının daha fazla kar etmesini hedefleniyor. Yani üsteki sorunun cevabına gelirsek teknoloji bugün Endüstri 4.0 adı altında parlatılarak bir kez daha %1’in hizmetine sunuluyor.

Ya mühendislerin ‘heyecanı?
Endüstri 4.0 ülkemizde mühendisler tarafından büyük bir heyecanla karşılandı. Yapay zeka, akıllı robotlar gibi teknolojik açıdan üst düzey mühendislik faaliyeti gerektiren bu gelişmelere bakış açısı ilk etapta mühendislik mesleği şimdi gerçekten önem kazanacak ve itibar görecek noktasında tartışılıyor. Çeşitli video yarışmalarıyla mühendisler, kendileri için Endüstri 4.0’ın ne ifade ettiğini anlatmaya çalışarak çoktan mesleki rekabete girdi. Kendi küçük robotlarını üreterek ne kadar istekli olduklarını göstermeye çalışıyorlar, üstelik teknolojinin kimin tekelinde olduğu ve bu robotların sahibinin bugün dünyayı savaşlarla yönetmeye çalışan sermayedarlar olacağını unutarak. Kim bilir belki bir gün ürettiğimiz bu robotlar bizlerin yerini alacak veya bizlere karşı kullanılacaklar.

Her teknolojik gelişme elbet yaşamı kolaylaştırcak birikimler yaratabilir, unutulmaması gerekense bu gelişmeleri üreten araçlara kimin/kimlerin sahip olduğudur. Endüstri 4.0 tartışmalarını kısaca özetlemek istersek geçtiğimiz günlerde hayata gözlerini yuman büyük bir bilim insanı olan sevgili Stephen
Hawking’in sözü
üzerinden teknolojinin gelişimi ve sınıfsal eşitsizliği kısaca anlatmış oluruz:

“Eğer ihtiyacımız olan her şeyi makineler üretirse, sonuç şeylerin nasıl dağıtılacağına göre belirlenecek. Eğer makinelerin ürettiği zenginlik paylaşılırsa herkes konforlu bir dinlence içinde yaşayacak; ama makinelere sahip olanlar, zenginliğin yeniden dağıtılmasına karşı başarılı biçimde lobi yaparsa, çoğu insan müthiş yoksul olacak. Şu ana kadar, ikinci seçenek baskın çıkmış görünüyor; teknoloji giderek artan bir eşitsizliğe yol açıyor.”

Özgür Kütahya / Jeofizik mühendisliği öğrencisi