Geçtiğimiz hafta içerisinde Kütahya‘nın Emet İlçesi‘ne bağlı İğdeköy‘de “Toplum Sağlık Merkezi”nin rutin kontrolleri sırasında içme suyu şebekesi ile köy camisinin şadırvanı ve 2 sokak çeşmesinde “arsenik” (fare zehri) değerlerinin 100 kat fazla çıktığı tespit edilmiştir. Bu durum üzerine içme suyu şebekesinden su içilmesi yasaklanmıştır.
Neden Herkes Susuyor!
Su yaşamın temelidir ve insan hakkıdır. Temiz suya erişim merkezi ve yerel yönetimlerin görevidir. Halktan “hizmet amaçlı” vergi almak konusunda elinden geleni ardına koymayanlar, hizmet iletilmesi konusunda ne yazık ki gerekeni yapmamaktadırlar.
Önemli bir zehir olan, insan ve canlı sağlığına ciddi tehdit oluşturan “Arseniğin” tespit edilmesine rağmen, bu konuda Belediye, Kaymakamlık, Kütahya Valiliği, İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, İl Orman ve Su İşleri Müdürlüğü, İl Sağlık Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Orman ve Su İşleri Bakanı herhangi bir açıklama yapmamaktadır.
Bu Kirliliğin Sorumluları Hakkında Hukuki İşlem Yapılmalıdır!
Nedenleri Araştırılmalı, Kamuoyu İle Paylaşılmalıdır!
Arsenik değerlerinin oldukça yüksek çıktığı bir gerçektir. Doğal yollarla oluşmadığı da bu değerlerde görülebilmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kirliliğinin nedenini tespit etmeli ve kamuoyuna net bilgi vermelidir. Halkın sağlığını tehdit edenler, çevreyi kirletenler hakkında hukuki işlem yapılmalıdır!
Uyarmıştık!
Yaklaşık 2 yıl önce Eti Gümüş Madenindeki “siyanürlü atık havuzundaki çökme”den kaynaklı olarak bölgede yaşanabilecek olumsuzlukları kamuoyu ile paylaşmıştık. Siyanürlü madenciliğin sadece “siyanür” ile sınırlı kalmayacağını beraberinde diğer zehirli maddeleri de getireceğini vurgulamıştık. Hidrojen siyanürün buharından azotun oluşacağını, azotun suyla temasıyla nitrik asite dönüşeceğini ve nitrik asidinde kayalardaki arseniği doğaya karıştıracağını söylemiştik…
Kütahya bölgesindeki yeraltı sularının, içme sularının sürekli olarak izlenmesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğini ısrarla talep etmiştik. Haklı çıkmanın huzursuzluğunu, uyarılarımıza aldırış edilmemesinin üzüntüsünü yaşıyoruz…
Uzun yıllardır;
-Su kirliliğinin ülkemizde önemli bir noktaya vardığını, bu konuda yeterli denetimin yapılmadığı ve tesis inşaatı yapmak dışından herhangi ciddi bir çözümün üretilmediğini,
-Devlet Su İşleri‘nin (DSİ) kuyu açılmasına dair yeterli incelemeyi yürütmediğini,
-Tesislerde yapılan çevre denetimlerinin yer altı suyu kullanımını kapsamamasının yarattığı sorunları,
-İki başlı çevre idaresinin (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman Su İşleri Bakanlığı) çevre kirliliğini perçinleyeceğini,
-Tek başına denetimleri ve izin lisans sürecini bağımsız yapabilen güçlü bir Çevre Bakanlığı‘nın kurulması gerektiğini,
-Havzaların sürekli olarak izlenerek ölçüm sonuçlarının kamuoyu ile şeffaf bir biçimde paylaşılması gerektiğini,
-Bölgelerin çevresel kirlilik yükü ve coğrafi koşulları dikkate alınarak sanayi ve tarım yatırımlarının planlanması gerektiğini vurguluyoruz… Tüm bu bilimsel ve kamu yararı gözeten vurguların göz ardı edilmesi hiç kuşkusuz halk sağlığının da göz ardı etmektir…
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “Kirlilikten Bi Haber”
Odamız tarafından 21.01.2013 tarihinde bilgi edinme kanunu çerçevesinde Ergene, Gediz ve Menderes havzalarındaki su kirliliği durumuna dair Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘ndan bilgi istenmiştir. Bu bilgi edinme talebine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından “645 Sayılı Orman ve Su İşleri Bakanlığı‘nın Teşkilat ve Görevleri hakkında Kanun Hükmünde Kararname”ye vurgu yapılarak, havza yönetim planlarının hazırlanması, hazırlatılması görevinin Orman Su İşleri Bakanlığında olduğu belirtilmiş ve planların bu havzalar için hazırlandığı, bu çerçevede ilgili kurum ve kuruluşların çalışma yaptığı ve verilerin Orman ve Su İşleri Bakanlığı‘ndan temin edilebileceği ” açıklaması yapılmıştır.
Çevre mevzuatını düzenleyen, Su Kirliliği ve Kontrolü Yönetmeliğini yayımlayan bir kurumun ülkemizin en önemli havzalarındaki kirliliğe dair elinde herhangi bir bilgi olmaması düşündürücü, üzücüdür.
Bu durum bile, Kütahya Emet‘teki kirliliğe sessiz kalınmasını açıklayabilmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı Göreve!
Suyun içilmesini yasaklamanın çözüm olmadığı sadece günü kurtardığı artık görülmelidir. 3 maymun hikayesinin gözlerimizde yine canlandığı bu vahim çevre felaketinde, varlık nedenleri kirliliğin önlenmesi, tespit edilmesi, giderilmesi, izlenmesi olan kurumların susmaları ve herhangi bir açıklama yapmamaları şaşırtıcıdır.
-Kirliliğin kaynağı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından acilen tespit edilmeli ve kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
-Kirlilik nedeni olan faaliyetin detayları kamuoyu ile paylaşılmalı ve bu faaliyete dair hukuki yaptırımlar gerçekleştirilmelidir.
-Eti Gümüş Madeni ve diğer madenlerden kaynaklı kirlilik tespit edilmeli ve tüm bölgede bu kapsamda inceleme yapılarak kirlilik parametrelerine dair yapılan ölçümler kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
-Eti Gümüş Madenindeki atık havuzları kapatılmalı, acilen rehabilite edilmeli ve yer altına siyanürlü atığın karışmasının biran önce önüne geçilmelidir.
-Yer altı suyuna karışan siyanür miktarının daha doğru tespiti için tesise 1, 1.5, 2 ve 10 kilometre mesafelerde gözlem kuyusu açılması gerekmektedir. Bu açılan gözlem kuyularından günde 4 adet numune alınmalı ve alınan numunelerin analiz sonuçları değerlendirilerek siyanürün yer altı suyuna karışma oranı tespit edilmelidir.
-Kütahya Bölgesi‘ndeki tüm yer altı ve yüzey suları Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından detaylı incelenmeli, Sağlık Bakanlığı ile ortak çalışma yapılarak halk sağlığını etkileyebileceği tespit edilen su kaynakları ilgili yerel idarecilerle de paylaşılarak kamuoyu bilgilendirilmelidir.
-Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı, kamu yararından uzak olan “Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu”, “Su Kanunu”, “Çevre Görevlisi ve Danışmanlık Hizmetleri Hakkında Yönetmelik” gibi mevzuat çalışmaları ile uğraşmayı bırakarak asıl sorunların çözümüne yoğunlaşmalı, çevre sorunlarına çözüm üretme sürecinde edindiği deneyimlerle bu mevzuat çalışmalarını gerçekleştirmelidir.
Tek Başına Güçlü Bir Çevre Bakanlığı Kurulmalıdır!
Bu vahim, insanların yaşamını tehdit eden çevre felaketinde ilgili kurumların sessiz kalmasının, insanların kaderine terk edilmesinin diğer bir nedeni de tek başına güçlü bir Çevre Bakanlığı‘nın olmaması ve görevlerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı arasında paylaştırılmış olmasıdır.
Tek başına, siyasi baskıdan uzak bağımsız bir “Çevre Bakanlığı” kurulmalı, izin-lisans sürecini ve denetim sürecini güçlü bir şekilde yürütecek yetkilerle donatılmalı, özetle kamu yararı gözeten bir çevre politikası ve bunu uygulayacak bir idari yapı oluşturulmalıdır.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası