Samsun’da Eti Bakır İşletmeleri’nde taşeron işçilerin üzerine düşerek ezen 300 tonluk tank kapağı değil, işçi güvenliğini düşürülmesi gereken ‘yatırım maliyeti’ olarak idrak eden ‘devlet- asıl işverene-alt yüklenici taşeron’ ittifakının taa kendisiydi…
İş güvenliğini, sendikalı diye işten attığı işçileri kovalamak için işletme kapılarına onlarca özel güvenlik dikmek olduğunu zanneden ve taşeron firmalarına ‘işi çabuk bitir, vakit nakittir’ dayatması yapan müteşebbislerimiz zamanla yarışırken kiralık işçileri de ölümle yarıştırdıklarını bilmemeleri imkansızdı.
Şimdi ‘çalışma hayatını denetlemek ve çalışanların canını korumakla yükümlü’ devlete düşen ise ‘Elim iş kazası’ jargonu ya da ‘ihmal varsa araştırılacak’ basmakalıp ruhsuz demeçlerle işletmeye ve taşeron firmaya zaman kazandırıp sonra inceleme ve bilirkişi raporları neticesinde bu toplu işçi cinayetini de ‘acemi ve eğitimsiz işçi hatasına’ tahvil etmekti…
Taşeron Tanımı Karışık mı?
Zaten yeni yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’yla ‘işçinin can güvenliğini sağlama’ sorumluluğundan kurtulan devlet, ‘taşeron tanımı çok karışık’ en iyisi ‘herkes taşeron olsun’ yasal mevzuatıyla meşguldü…
İşçi ölümlerinde dünya üçüncülüğümüzle kamu ve özel sektörde ‘yaygın’ taşeronlaştırma arasındaki kuvvetli nedensellik ilişkisini inkar eden Çalışma Bakanlığı hazır işçilerin sendikal haklarına el koyan Sendikalar ve Toplu İş Sözleşme Yasası çıkmışken kolları sıvamıştı.
‘Ucuz taşeron işçi çalıştırma dönemi bitti’ haberleriyle duyurulan düzenlemenin aslında İş Yasası’nın 2. maddesindeki ‘taşeron tanımına açıklık getiriyoruz’ derken ‘işletmeye ait asıl işin alt işverene’ verilmesiyle ilgili ‘yasal kısıtlama’ kaldırarak ‘asıl işte de’ taşeron çalıştırma imkanını getiriyordu…
Kadrolu İşçiden Taşeron İşçiliğe Geçiş
Böylece üniversiteler, hastaneler ve bütün kamu kurumlarında ‘asıl işverenin esas işçileri’ olmalarına rağmen taşeron temizlik şirketlerinden ihaleyle ‘kiralanmış işçi’ statüsünde çalışanlar, ’11 aylık geçici sözleşme gereği’ işten atılınca, yargıya gidip haklarını almaları, işe iadeleri mümkün olmayacaktı…
Kamunun hileli yollarla taşeron işçi çalıştırması ve işçisinin sosyal hak bedellerini ‘devletin sırtına yük’ diye gösterip misliyle taşeron firma ya da özel istihdam bürolarına ödemesi yalnızca ekonomik bir tercih değil, siyasi bir tercihti…
Taşeron kimlikle çalışmanın baskın halet-i ruhiyesi ‘geçicilik ve güvensizlik’ aynı zamanda çalışanın hayatı üzerindeki iradesinin tasfiyesiydi ve ‘iş kaybetme korkusuyla’ sendikal hakları ve can güvenliğinden vazgeçerek düşük ücrete razı gelmesiydi…
Türkiye’de sendikalar ne özel sektörde ne de taşeron firmalarda örgütlenebiliyordu çünkü sendikaya üye olan anında işinden oluyordu.
5 işçinin öldüğü Samsun’daki Eti Bakır İşletmeleri’nin önünde sendikalı oldu diye kovulan 17 işçinin direniş çadırı vardı.
Ve gerçekten çok ironikti, Çalışma Bakanlığı ‘Taşeron işçinin iş haklarını kadrolu işçinin haklarıyla eşitliyoruz’ dediği düzenlemeyle kadrolu işçiler de yakında ‘asıl işte’ ve ‘esas işçi’ olarak çalışmalarına rağmen alt yüklenicinin ‘hizmet ve mal üretimi sunan ihale listesine’ girebilirlerdi…