Enerji alanındaki yağma, torba yasayla derinleşiyor – Neriman Usta

Binali Yıldırım’ın başkanlığında kurulan yeni AKP hükümeti, enerji alanındaki yağmayı ve soygunu derinleştiren torba yasayı Meclis’ten geçirdi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı (ETKB) damat Berat Albayrak’ın hazırladığı torba yasa, hükümet kurulur kurulmaz Meclis gündeminde ilk sıraya alınarak görüşüldü ve AKP’nin oylarıyla kabul edildi.

Torba yasa; Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 3573 sayılı kısa adıyla Zeytin Kanunu, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgelerce Güvenlik Bölgeleri Kanunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 2565 sayılı TAEK Kanunu, 3154 sayılı ETKB Teşkilat ve Görevleri Kanunu, 3213 Sayılı Maden Kanunu, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu, 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu’nda değişiklikler yapılmasını içeriyor. Bu yazının konusu yasanın enerji alanına etkilerine değinmek olacak.

Nükleere kolaylık, tarım alanlarına yıkım
Torba yasa ile birlikte Zeytin ve Kıyı Kanunu’nun kısıtlayıcı hükümlerinden nükleer santraller muaf tutuluyor. İmar Kanunu’nun gereği olan Fenni Mesuliyet ve Yapı Denetimi Kanunu’nun hükümlerinin uygulanmaması sağlanıyor. Nükleer santralın inşa sürecindeki yapı denetiminin; Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından yetkilendirilen yapı denetim kuruluşu ve santrali yapan şirket arasında yapılan hizmet sözleşmesi hükümlerine göre yapılması öngörülüyor. Bu amaçla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görüşü ile TAEK bir yıl içinde yönetmelik hazırlayacak.

AKP hükümetinin, dünyanın nükleer santrallerden vazgeçtiği ve elektrik arz fazlası olduğu bir dönemde nükleer santral ısrarı, bu santrallerin aynı zamanda çok büyük rant projeleri olmasıyla açıklanabilir. Köprüler, havaalanları, otoyol projelerinin tamamının toplamından daha büyük rantlar söz konusu. Bu santrallerin kuruluş aşamasında pek çok kanun hükümlerinden muaf tutularak daha şimdiden özel imtiyaz hukuku yaratılması, kamu denetiminden kısmen çıkarılması güvenliğin en üst seviyede olması gereken bir alanda, güvenlikten çok piyasacılığın öne çıkması şimdiden ne kadar büyük tehlikelerle karşı karşıya olacağımızı bize gösteriyor.

İMF’ye borçlanmamakla övünen AKP, iki nükleer santral projesiyle -yap işlet halkı soy projeleri- ortalama 10 yıllık (10 yıl dünya ortalaması, AKP bunu 5-6 yıla indirmek istiyor) inşa sürecinde 42 milyar dolar borç almış olacak aslında. Bu borcu, üretilen elektriği 20-25 yıl alım garantisiyle katbekat halka ödetmiş olacak, hem de halkın fikrini sormadan. 90’lı yılların başında 3 cent olan elektriğin fiyatı bu gün elektriğin piyasalaştırılması sonucu 14 cent’e çıkmış durumda. Nükleer santrallerle elektriğin fiyatı daha da katlanacak. Üstelik Çernobil ve Fukuşima’dan sonra ülkemizi tam bir nükleer tehlike ile karşı karşıya bırakarak…

Can güvenliği tamamen yok sayılıyor
3154 sayılı ETKB Teşkilat ve Görevleri Kanunu’ndaki değişiklikle; elektrikte kamu denetimi, proje onay/kabullerinin de özel hukuk tüzel kişiliklerince yapılabilmesinin ve bu tüzel kişilerden hizmet alınabilmesinin önü açılıyor. Devletin temel görevlerinden olan ve can ve mal güvenliğinin doğrudan konusu olan görevlerin de piyasalaştırılması, elektrik kaynaklı gerek iş cinayetlerini, gerek yangın vs. gibi nedenlerle halkın can kayıplarını artıracaktır.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Kanunu’nda yapılan değişiklikle, EPDK’nın en temel görevleri arasında yer alan lisans ve sertifika işlemlerinin ilgili hizmet birimine devredilmesi sağlanıyor. ETKB’nin yetkilerinin bir kısmını devrettiği EPDK; şimdi kendisinden daha da yetkisiz, kanunla tanımlanmamış bir birime yetkilerini devredecek. Tariflenmemiş ilgili hizmet biriminin, KaçAK Sarayda kurulacak bir birim olacağını tahmin etmek zor değil. Hukuksuzluk, denetimsizlik, sorumsuzluk ve yolsuzluk katlanacak.

Mevzu bahis santralsa; kamulaştır, yık, talan et
6446 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na getirilen madde ile, “Yenilenebilir enerji kaynakları” alanı olarak belirlenen alanlarda kamu veya özel mülkiyet olmasına bakılmadan, kullanım ve verimliliği etkileyecek imar planlarının yapılamayacağı öngörülerek acele kamulaştırma yapılabileceği hükümleri kararlaştırıldı. Halihazırda yaşam alanlarını gözetmeden enerji santrallerine verilen lisanslar, ülkenin dört bir yanında halkın mücadelesi ile karşılaşmaktadır. Hukuk mücadelesi ve kazanımları yaşam savunucuları için hep önemli bir araç olmuştur. Halkın ihtiyaçlarını, yaşam alanlarını, geçim araçlarını görmeyen AKP iktidarı; halkı mülksüzleştirmek, santral bölgelerini insansızlaştırmak ve ortaya çıkacak hukuk mücadelesini de engellemek için bu maddeyi yasalaştırdı.

Kayıp-kaçak soygununa yasal kılıf
Yıllardır hukuksuzca kayıp-kaçak bedellerinin dağıtım şirketleri için tahsil edilmesine izin verildiğini biliyoruz. Yargıtay’ın ‘kayıp-kaçak ücretlerinin iptali’ kararlarına rağmen kayıp-kaçak bedellerinin tahsilatı sürdürüldü. Şimdi bu soyguna, yine halkın cebine el atarak 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nda yapılan değişiklikle yasal kılıf oluşturuldu. Önce soy, sonra yasa çıkar durumu AKP’nin alışkanlığı. Üstelik elektrik alanında bilgileri gizlemeyi ve denetimsizliği de yaygınlaştır ki gerçek verileri kimse bilemesin. Faturalarımızda enerji bedeli olarak görünen miktara (21 kuruş/kWh) ) ilave olarak Dağıtım Bedeli olarak 11 kuruş/kWh alınarak Dağıtım şirketlerinin maliyeti diye (kayıp-kaçak bedeli de içinde) halka fatura ediliyor. Elektriğin toptan ticaretinde gerçekleşen fiyat 10-11 krş/kWh iken bunun üç katı elektrik fiyatı ile halk soyuluyor. Vergilerle bu oran 4 katına ulaşıyor. Üstelik bu yasa ile bu güne kadar itirazlar nedeniyle geri ödeme yapılan ve yapılacak olan tüm ödemeler de tekrar halka fatura edilecek. Bu soygun devam etsin diye yasa çıkarmak, soygunun soygun olmasını değiştirmiyor. Soygun kanun dışı yapılıyorken şimdi kanunla yapılacak.

Madenlerde ruhsatlar patronlara devrediliyor
3213 Sayılı Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikle Kömür madenlerinin ruhsatları kamu kurumlarından elektrik üretme şartıyla özel sektöre devrediliyor. Madenlerin ruhsatlarının kamu kurumlarında ( TKİ, TTK) olması nedeniyle gerçekleştirilen kamu denetimi de böylece son bulacak. Proje ve üretim miktarının belirlenmesi, planlaması gibi işlevlerle madenlerin kontrolünü elinde tutan kamu kurumları, bundan böyle bu görevlerini yerine getirmeyecek. Bu alandaki denetimin piyasalaştırılması için yönetmelikler çıkarılmaya başlandı bile.

Madenlerde can ve mal güvenliğinin, havza madenciliği ve bütüncül planlama ile sağlanabileceği bilinen bir gerçek. Havza madenciliği bu nedenle ancak kamu eliyle yapılabilir. Oysa yasa, kömür maden sahalarını daha da parçalayarak AKP’nin yandaş sermayesinin bu sektöre hakim olabilmesinin koşulunu yaratıyor. Lisansları “ilgili hizmet birimi” verecek nasıl olsa! Yasal düzenleme bu nedenle havza madenciliği yerine, kömür madenlerinin tamamen özelleştirilmesi, parçalanması, kamusal denetimden çıkarılması temelinde hazırlandı. Böylece hem madenlerde hem de enerji sektöründe AKP’li şirketlerin hakimiyeti de artırılacak. Yasa, çalışanları da daha çok iş cinayeti ile karşı karşıya bırakacak.

Neriman Usta / Elektronik Mühendisi
Politeknik YK Üyesi