Van’dan Dönen Politeknik’in İzlenimleri

Depremin 3. gününde oradaydık. 20 kişiydik. Belimizin kaldırdığınca yükün altına girdik. Bizim de terimiz olsun dedik.
 
Şehre Türkiye halklarından tonlarca ağırlıkta yardım geldi. Gelen taşıtları depolara boşalttık, ayıkladık, sınıflandırdık, istifledik, dağıttık. Kaba hasar tespit çalışmalarına katıldık. Enkaz kaldırma çalışmalarına katılamadık. Ön hazırlığımız yoktu.
 
8 gün kaldık. 20’nin üzerinde köye yardım ulaştırdık. Bazı köylere taşıdıklarımızın yetmediğini anlayıp ertesi gün tekrar gittik. 
 
Van yollarında konvoylar oluştu. Türkiye seferber oldu. Taşıtlar; battaniye, çadır, giysi, atkı, bebek maması, süt, bebek bezi, kuru gıda doluydu. El feneri, pil, oyuncak ilk başta akla gelmeyecek birçok şey… En önemli ihtiyaç, kışın başladığı şu günlerde çadırdı.

Uzun çadır kuyruğundan bir bölüm

 
Koordinasyon sorunu
Çarşamba günü öğle vakti şehre girerken kamyonları ve tırları jandarma durduruyordu. Belli ki valilik yükleri kendi kontrolünde tutmak ve dağıtmak istiyordu. Valilik gelen desteği tekelleştirme çabasından üç-dört gün içinde vazgeçti. Valilik-belediye (ya da devlet-kürt hareketi) çekişmesi hizmeti geciktirdi. Nitekim şehre gelen yardımları halkın ihtiyaçlarını tespit ederek halka en kısa sürede ulaştırabilecek koordinasyona sahip ne bir valilik ne de herşeye rağmen halkın takdirini kazanabilecek programa sahip bir belediye vardı.
Hani 44 bin çadır?
Van’da (bizim gibi) belediye ile birlikte koordine olmayı tercih eden kurum, kuruluş ve toplulukların ortak tespiti, depremin birinci haftasında şehirde hala en fazla 1500 kadar kurulu çadırın bulunduğu idi. Somali’ye 4 bin çadır, 4 bin ton yardım malzemesi götüren Kızılay, Van’da varlık gösteremedi. Van’ın köylerinde hala birçok insan çadırsız, çoğu köyde bir çadırda 5 aile beraber kalıyor.
Depremzede Van halkı huzursuz 
Yardımlar ulaşmadıkça insanlar kurumlara yüklenmeye başladı. Valiliğin kapısında “çadır dağıtımı yapılmayacak” yazıyor. Belediyeye giden yardımlara yollarda el koyulurken valilikte birileri “gidin seçtiğiniz belediye versin çadırı” diyor. AKP hükümeti, yer kabuğu çatlağını, Kürt halkının sosyal, kültürel çatlağına çevirmek istiyor.
İster istemez “her ne kadar ülkenin doğusunda”, örgütlü bir şehirde de olsa, “Senin evinde çatlak yok, neden çadır istiyorsun?”, “Senin çadırın 3 tane, benimkisi 1 tane”, “Bu bizim halk yağmacı” sözleri duyulur oldu. 
Senaryo çok tanıdık. AKP hükümeti, bir yandan KCK operasyonlarını devam ettiriyor, yüzde 50’ye yakını BDP adaylarına oy vermiş bir halkın seçtiği belediyeye imkansızlıklar sunup, belediyenin itibarını zedelemeye çalışıyor. Diğer taraftan tüm kurumlardan “devlete yük olmaktan vazgeçmelerini” isteyen AKP, halktan da deprem gibi Türkiye ve benzeri ülkelerde felakete dönüşen bir afeti dayanışma ağları ve STK’larla çözmesini istiyor, yani cemaatlere ve tarikatlara zemin hazırlıyor.
AKP hükümeti afet sonrası iki tane yol haritası izleyebilirdi. Birinci yol; tüm hazırlıksızlıklara rağmen, can hıraş ilk günden yardım götürmek ve elde olan tüm olanakları halkın güvenliği yönünde kullanmak; ikinci yol  ise tıpkı seçim dönemlerinde olduğu gibi, halkı yardıma muhtaç bırakıp, razı etmek. Tabi ki AKP hükümeti ikincisini seçti. 
Canik Köyü’nde yıkılan bir ev
 
 
Politeknik üyesi Meltem Çavdar Canik Köyü’nden çocuklarla 
 
Yağma var mı?
Yağma var. Şehir dışından gelmiş hırsızlık şebekelerine en ağır cezanın verilmesi gerektiğini savunarak söylüyoruz; Van halkından teyzeler, amcalar, delikanlılarca da yağmalama var. Televizyon kanallarında depremzedeler için 60 milyon TL’nin toplandığı anons edilecek ama Van halkı çadır bulamayacak, yağmurda yaşta dışarıda yatacak. Televizyona çıkıp “deprem vergilerini harcadık biz” diyeceksin ardından yardımların yolu şehir dışından keseceksin. Ömrü boyunca biriktirdiği parayla belki de ancak bir ev alan vatandaşın evi başına yıkılacak, bulduğun “en ileri” çözüm 20 sene borçlanarak TOKİ evlerine yerleştirmek olacak. Yaşam mücadelesi veren teyzelerin, amcaların önünden yüklü tır geçecek, teyzem izleyecek! Yağma var! Yağma yapanlar Van’da suçla atfedilmesi gereken en son insanlar.
 
Suçlu kim?
Japonya’da deprem olduğunda insanlar eve girerler. Kafalarına saksı düşmesin diye. Türkiye’de deprem olunca ortalama bin kişi ölür. Suçlu insanlara yıllardır barınma, eğitim, sağlık, ulaşım gibi temel ihtiyaçlarını güvence altına almayan devlettir. Van’da yıkılan ve hasar gören yapıların tamamının denetimsiz olduğu ortaya çıktı. Suçlu Van’da Afet ve Acil Durum Yönetimi İl Müdürlüğüne yalnızca AKP’li olduğu için sivil savunmadan anlamayan birisini atayanlardır. Suçlu yapı denetimini şirketlere teslim edip, denetimi çakma imzalarla rüşvet mekanizmasına dönüştürenlerdir. Suçlu “Deniz kumuyla ev yaptık.” diyen inşaat sektörü baronlarının medyada hergün reklamlarını yapanlardır. Suçlu tüm pişkinliğiyle depremi kentsel dönüşüm projelerine gerekçe olarak sunan AKP hükümetidir. Sıra teyzeme geldi mi? Hayır. Hala suçlu aranıyorsa koordinasyonu sağlayamayan yöneticilerdir.
Van günlerinin bize öğrettiklerinden yola çıkarak Van’da deprem sonrası ilk yapılması gerekenler; 
*Bir hafta içerisinde yapılan yardımlar süreklileştirilip sistemleştirilmeli 
*Şehrin boş ve fazla konutları tespit edilip, depremzedelere tahsis edilmeli
*Prefabrik konutlar derhal yapılmalı
*Okul ve sağlık ocakları onarılmalı/yapılmalı
*Depremzedelere parasız psikololik destek imkanı tanınmalı
*Derhal hasar tespitleri gerçekleştirilmeli
*Sivil savunma ekipleri oluşturulmalı
*Evi yıkılan-yıkılmayan bütün Van halkının depremzede olduğu unutulmadan hareket edilmeli
*Deprem plan ve önlemleri Türkiye’nin tamamına yayılmalı 
*Türkiye’de her kurum ve her birey başta okullar olmak üzere yapıların denetimlerinin takipçisi olmalı
Bizler halkın mühendisleri olarak neo-liberalizmin yıkıma uğrattığı her alanda ve her yerde, kendi bilgi birikimimiz ve yapabildiklerimizle güvenceli bir hayatın kurulması için dayanışma pratiklerini göstermeye ve geliştirmeye devam edeceğiz. 
 
Yardımlar taşınırken…
 
 
Ates başında ısınırken
 
 
Van’da konaklanılan KESK çadırı
politeknik.org.tr