Suriyeli mültecilerin hakları var, dayanışmayı büyütelim! – Burcu Yanar

İstanbul’da yerel seçim sonrası mültecilere* yönelik cadı avı başlatıldı. Seçim sonucunun faturasını mültecilere kesen iktidar aynı zamanda Akdeniz’deki sondaj tartışmalarıyla mültecileri Avrupa’ya karşı “koz” olarak kullanmaya devam ediyor. Uluslararası hukuğun en önemli ilkesi olan “geri göndermeme” maddesi yok sayılarak mülteciler sınır dışı ediliyor

ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere gibi emperyalist ülkelerin ve Türkiye, İsrail, Ürdün, Suudi Arabistan gibi bölgesel ülkelerin kendi iktidar alanlarını güçlendirmek için Suriye’ye müdahalesi savaşın şiddetini arttırırken göç de paralel olarak arttı. Suriye’de 2011 yılında başlayan savaşla birlikte yaklaşık 13 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Ülkelerinden ayrılan 5 milyondan fazla insan Suriye’nin komşu ülkelerine (Türkiye, Lübnan, Ürdün, Irak, Mısır) göç ederken yaklaşık bir milyon kişi de başta Avrupa ülkeleri olmak üzere diğer ülkelere gitti (1). En büyük göç hareketi savaşın şiddetlendiği 2014-2016 yılları arasında meydana geldi. 2013 yılında imzalanan Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki “Geri Kabul Anlaşması”yla da mültecilerin Avrupa’ya gitmesinin önü kapatıldı. Avrupa’ya kaçak yollardan gitmek isteyen binlerce mülteci Ege ve Akdeniz sularında hayatını kaybetti. Türkiye ise bu süreçte en fazla mültecinin ikamet ettiği ülke oldu. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) verilerine göre Türkiye’de şu an itibariyle kayıtlı 3,6 milyonun üzerinde Suriyeli mülteci bulunuyor. Gayri resmi rakamlara göre bu sayının 4 milyondan fazla olduğu ifade ediliyor.

Belirsizlik ve güvencesizlik üzerine kurulu göçmen politikası

Suriye’den gelenlerin Türkiye’deki yasal statüsü 2014 yılında çıkarılan “Geçici Koruma Yönetmeliği”ne göre belirleniyor. Buna göre 22 Ekim 2014 tarihinden sonra gelen mülteciler “geçici koruma altındaki kişiler” şeklinde tanımlanıyor. Bu kapsamda bulunanların uluslararası koruma statülerine (mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma) ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına başvuru hakları yok. Herhangi bir güvencesi ya da netliği olmayan bu statü Bakanlar Kurulu Kararı ile sona erdirilebilir. Bu nedenle Türkiye’de bulunan mültecilerin yaşadığı en büyük sorun geleceklerinin belirsiz olması. Her an statüleri sona erebilir ve ülkelerine geri gönderilebilirler. Hem bu belirsizlik hem de maruz kaldıkları nefret söylemleri mülteciler tarafında da öfkenin birikmesine neden oluyor. Yapılan araştırmalarda 8 yıldır Türkiye ile sosyal ve ekonomik ilişkiler kuran mültecilerin (özellikle genç nüfusun) büyük bir çoğunluğunun Türkiye’de kalacağı ifade ediliyor. Suriye devletinin de mültecileri geri almada temkinli yaklaştığı belirtiliyor. Geçtiğimiz Mart ayında Lübnan Başbakanı Saad el-Hariri, Suriye’ye kabul edilen mültecilerin oranının %20’yi aşmadığını belirtti (2). Tüm bunlar göz önüne alındığında “geçicilik” üzerine kurulan mevcut politikanın sürdürülebilir olmadığı ortaya çıkıyor.

Seçim sonucunun faturası Suriyeli mültecilere kesildi

AKP’nin Suriyeli mültecilere yönelik -aslında olmayan- politikaları İstanbul’daki yerel seçimleri kaybetmesinin nedenlerinden biri olarak sunuluyor (3). Seçim öncesi yapılan canlı yayında Binali Yıldırım’ın mülteciler için “sürecin normal seyrinde gitmesini beklemeden tutar göndeririz” açıklaması da kuşkusuz ki anket sonuçlarının bir göstergesiydi. Yıllardır kayıtlı ya da kayıtsız olarak İstanbul’da bulunan mültecilere yönelik son dönemdeki tartışmalar ve saldırı bir tesadüf değil. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 6 Temmuz’da Göç Değerlendirme Toplantısı’nda öncelikli hedeflerinin İstanbul’da bulunan düzensiz göçmenler olduğunu ve “kimsenin yerleşik düzeni bozmasına müsaade etmeyeceklerini” söyledi (4). 12 Temmuz’da MKYK toplantısında Tayyip Erdoğan, seçim sonuçlarını değerlendirirken “Bu konuda yeni adımlarımız olacak. Ülkelerine dönmelerini teşvik edeceğiz. Suç işleyenleri kesinlikle sınır dışı edeceğiz.” ifadelerini kullandı (5). 20 Temmuz’da ise Soylu, Avrupa ülkelerine karşı yine “mülteci kozunu” kullandı ve tehdit etti. Sınır kapılarını açtıklarında Avrupa’nın bu sürecin altından kalkamayacağını söyledi (6). 22 Temmuz tarihinde ise Akdeniz’deki sondaj tartışmalarıyla bağlantılı olarak AB ve Türkiye arasındaki geri kabul anlaşmasının askıya alındığı Çavuşoğlu tarafından duyuruldu (7). Tüm bu tartışmalar sürerken Twitter’da #Suriyeliler etiketi ile Suriyeli mültecilere yönelik linç kampanyası başlatıldı. İstanbul Valiliği “Düzensiz göçle mücadele” başlığı altında bir basın açıklaması yayınladı ve başka illere kayıtlı olan mültecilere o illere gitmeleri için 20 Ağustos’a kadar süre verdiklerini ilan etti. Düzensiz göçmenlerin ise sınır dışı edilmeye devam edeceği basın açıklamasında yer aldı (8). Süleyman Soylu mültecilerle ilgili açıklamalarına devam etti ve 23 Temmuz’da sene sonuna kadar 80 bin göçmenin sınır dışı edileceğini açıkladı (9).

Mültecilerin kayıtlı olduğu iller neye göre belirleniyor?

Mültecilerin kayıtlı olduğu illerin belirlenmesine yönelik bir kriter yok. GİGM, mültecileri o dönem için belirlediği illere kayıt ediyor. Ancak mültecilerin gittikleri ilde nasıl yaşayacaklarına, nerede barınacaklarına ve ne iş yapacaklarına yönelik bir çalışma yapılmıyor. Bu durum nedeniyle mülteciler daha fazla iş imkânı bulunan İstanbul, İzmir, Bursa, Konya, Mersin, Adana gibi illere gidiyor.

En fazla mültecinin yaşadığı İstanbul’a (10) 2018 Şubat ayından bu yana yeni kayıt alınmıyor. Ancak daha önceden ailesinin bir kısmı İstanbul’a gelmiş ve kayıt olmuş kişilerin başka illere kayıtlı olması büyük bir sorun oluşturuyor. Hem iş bulmak hem de ailesinin yanına gelmek isteyen insanlar ya kayıt olmuyor ya da kayıtlı oldukları illerde yaşamıyor.

Türkiye’nin Suriyeli mültecileri ülkelerine geri gönderme hakkı yok

Türkiye, uluslararası mülteci hukukunun en önemli sözleşmesi olan 1951 Cenevre Sözleşmesi ve Protokolü’nü coğrafi sınırlama koyarak imzalamıştır. Sözleşmenin 33. maddesine göre hiçbir Taraf Devlet, hayatı tehdit altında olabilecek sığınmacıları geri gönderemez ve sözleşmeyi kabul eden ülkeler “geri göndermeme” ilkesine çekince koyamaz. Bu nedenle uluslararası hukuk gereğince Türkiye, Suriyeli mültecileri geri gönderemez. Sığınma hakkı temel insani haktır. Öncelikli olarak kayıtsız olan mültecilerin kayıt altına alınması ve sınır dışı işlemlerinin son bulması gerekiyor. Mültecilerin ülkede serbest dolaşım hakları ihlal edilmeden; belirlenen illerde iş alanları yaratılarak İstanbul’a göçün önü alınabilir. Ancak daha da önemlisi; mültecilerin geleceğine dair belirsizliğin bir an önce ortadan kaldırılması ve yasal durumun buna göre yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Belirsizlik durumu; mültecileri, yerel halkı ve kamu kurumlarını sorunların giderek büyüğünü bir kaosa sürüklüyor.

Netleşme ile beraber mültecilere yönelik ötekileştirici-ayrımcı dil ve nefret söylemleri de son bulmalı. Toplum arasındaki “mültecilere hastanelerde öncelik verilmesi, maaş bağlanması, sınavsız üniversiteye girmesi” gibi yanlış bilgilerin önüne geçilmeli. Bu adımların gerçekleşmesi için de sol, sosyalistler, kardeşçe bir yaşam isteyenler mültecilerle bir arada yaşam ve karşılıklı uyum süreçlerinin sağlanması için politikalar geliştirmelidir.

Dayanışma zamanı!

Savaş politikalarını besleyen ülkeler, milyonlarca insanın yerinden edilmesinin ve hayatını kaybetmesinin sorumluları. Türkiye de dahil olmak üzere bu ülkeler, yarattıkları bu düzenin sorumluluğunu mültecilere yüklüyor ve yaşamlarını pazarlık konusu haline getiriyor.

Türkiye’nin artık en önemli gündem maddelerinden biri olan göç ve mülteciliği (11) sosyalist hareketin ve demokratik kitle örgütlerinin gündemine alması ve daha fazla ses çıkarması gerekiyor. Bu da ancak mültecilerin yaşadığı insan hakları ihlallerine yönelik dayanışma zeminlerinin oluşturulması, geleceğe yönelik politikaların üretilmesi ve çalışmaların yapılması ile mümkün.

Aylan Kurdi, Emani el-Rahmun, Halaf el-Rahmun gibi katledilen binlerce insan ve tüm insanların onurlu bir yaşam sürmesi için artık harekete geçme zamanı!

*Mülteci statüsünün, uluslararası mülteci hakları çerçevesinde Suriyelilere de sağlanması gerekmektedir. Bu yüzden “geçici koruma altındaki kişiler”, “sığınmacılar” gibi tanımlamaların yerine “mülteci” ifadesi özellikle kullanılmıştır.

1. https://tr.sputniknews.com/dunya/201801311032054552-suriyeliler-en-cok-nerelere-goctu/
2. https://www.haberturk.com/esed-rejimi-geri-donmek-isteyen-suriyelilerin-cogunu-kabul-etmiyor-2408389
3. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-48740661
4. https://www.ntv.com.tr/turkiye/suleyman-soylu-suriyeli-kaydina-istanbul-kapalidir,xNoCL4_zTE6vVk1vJOYPeA
5. http://www.kamuajans.com/siyaset/erdogan-suc-isleyen-suriyeli-sinir-disi-edilecek-h539723.html
6. https://t24.com.tr/haber/soylu-dan-avrupa-ya-kacak-goc-uyarisi-avrupa-daki-hicbir-hukumet-6-ay-dayanamaz-isterlerse-deneyelim,831530
7. https://www.dw.com/tr/%C3%A7avu%C5%9Fo%C4%9Flu-geri-kabul-anla%C5%9Fmas%C4%B1n%C4%B1-ask%C4%B1ya-ald%C4%B1k/a-49699277
8. http://www.istanbul.gov.tr/duzensiz-gocle-mucadele-ile-ilgili-basin-aciklamasi
9. https://videonuz.ensonhaber.com/izle/suleyman-soylu-istanbul-daki-suriyelilerin-durumu
10. Şu an resmi rakamlara göre İstanbul’a kayıtlı 547.485 Suriyeli mülteci bulunuyor.
11. Piar tarafından 2019 Temmuz ayında yapılan gündem araştırmasına göre Türkiye’de en büyük problem olarak belirtilen ilk 3 başlık “ekonomi”, “Suriyeliler” ve “işsizlik” https://twitter.com/PiarArastirma/status/1152294879638298636/photo/1

Burcu Yanar / Şehir Plancısı