Peyzaj MO İstanbul Şubesi: “İstanbul’un Yeni Bir Kanala Değil Tahrip Edilen Doğasının Eski Haline Döndürülmesine İhtiyacı Vardır”
Spread the love

Kamuoyunun da yakından takip ettiği gibi, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, görsel bir sunum eşliğinde, İstanbul’da yapılması planlanan, İstanbul Kanalı’ını canlı yayında basın aracılığıyla halkımız ile paylaşmıştır. 
Başbakanımızın kendi deyimiyle ‘Çılgın Proje’ olarak tanımlanan bu proje, uzun bir süredir kamuoyu tarafından merakla beklenmekteydi. 
İstanbul’un ulaşım sorunu, bu sorunun neden olduğu sıkıntılar hepimiz tarafından bilinen gerçeklerdir ve bizde Peyzaj Mimarları Odası olarak bu sorunların giderilmesinde ve İstanbul’un herkes için daha yaşanılır bir kent haline gelmesi konusunda, prensiplerimiz ve inandığımız ilkeler çerçevesinde, her türlü kuruma, her türlü desteği sağlamayı kendimize bir görev olarak adleriz. Ama kendimize bilimi referans alan peyzaj mimarları olarak, açıklanan bu proje konusunda ki endişelerimizi de toplumsal görevimiz olarak dile getirmekle de mükellefle yükümlüyüz.

Yapılan açıklamadan alınan satır arası noktalarına bakarsak;
·        Yapılacak olan kanalın taban genişliği yaklaşık 120 metre, üst kanal genişliği 150 metre, kanal derinliği 25 metre, toplam uzunluk ise 50 km kadar olacaktır. 
·        Yapılacak olan kanal ile boğazdaki gemi trafiği ve bu trafiğin yol açtığı potansiyel riskler azaltılacak, ağır silep ve tanker benzeri yük gemileri bu kanaldan geçirilecektir. 
·        Yapılacak kanal sistemi ile bütünleşmiş olacak liman ve havaalanı ve benzer yapılar, en kısa zamandan bu proje ile beraber yürütülmeye başlanacaktır. 
 
 
Verilen sayılar doğrultusunda ki bu açıklamaları direk Sayın Başbakanız kendisi açıklamıştır, alanda yaklaşık olarak 
50.000 mx 25m x (( 120m+150ö) x2 ) = 168.750.000 metreküplük bir toprak ve hafriyat malzemesi ortaya çıkacaktır. Bu malzemenin kaplayacağı alanı biraz daha somutlaştırmak istersek bu malzemenin yığılımı ile 1 km çapında, 645 metre yüksekliğinde bir konik yapı elde edebiliz. Yani İstanbul’un her tarafında görünebilen bir tepe meydana çıkacaktır.
 
Veya bu toprağı 20 cm tabaka halinde bir alana serersek,  yaklaşık 843.750.000 metrekarelik bir alan gerekmektedir ki bu da yaklaşık 844 kilometrekarelik bir alana eşittir. İstanbul’un yüzölçümünün toplam 5.712 kilometrekare olduğu düşünülürse, İstanbul’un toplam yüzölçümünün % 15 lik bir alanına denk gelmektedir. 
 
Her ne kadar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş, çıkartılacak hafriyatın,  yapılacak havaalanı ve liman inşaatlarında eritileceğini söylemiş olsa da, sayının büyüklüğü bu konuda şüpheler uyanmasına neden olmaktadır.
 
Çıkartılan malzemeyi taşımak ve alandan uzaklaştırmak için, 20 metreküplük kamyonlar kullanılırsa ki, verilen kanuni azami yük miktarı bu kadardır, yaklaşık 8.437.500 kamyonun sadece bu işte kullanılması gerekecektir. Bir başka deyişle İstanbul’un zaten çok da temiz olmayan atmosferine 8.437.500 kamyondan çıkacak zehirli gazların salınımı anlamına gelmektedir. Yapılacak kazı esnasında, sert kayacıl zeminlerde kullanılacak olan dinamit ve benzeri patlayıcıların kullanımının da çevreye vereceği zarar ise irdelenmesi gereken başka bir konudur. 
 
Kanalın toprak üstü alanı, 7.500.000 metrekare olacaktır, yanı 7.500.000 metrekarelik bir doğal alanda, ağaç kesimi, doğal bitki örtüsünün tahribatı, yaban yaşam alanlarının habitatlarının yok olması anlamına gelecektir. Bir başka deyişle İstanbul Kuzey Ormanlarının içine telafisi imkânsız bir tahribat verilecektir. 
 
Bölgede yapılacak inşaat işlemleri sırasında yer altı suların kirletilmesi, yakın çevrenin toprak kalitesinin bozulması, yeşil alanın yok edilmesi ve ciddi miktarda zehirli gaz salınımı ile mikro iklimde değişiklikler meydana gelmesi muhtemeldir. 
 
Montreaux Anlaşmasında, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının doğal bir yapı olması gerekçesi ile Türkiye’nin gemi geçişlerinde maddi kazanç sağlayamayacağını açıkça bildirmiştir. Panama Kanalı gibi insan yapımı kanallarda ise bu madde geçersiz olmaktadır. Panama Hükümeti, uzun yıllardır gemi geçişlerinden ciddi miktarlarda kazanç sağlamaktadır. İstanbul Boğazı özellikler Kafkasya Petrolünün Akdeniz’e taşınması ve Karadeniz Kıyılarında yer alan ülkelerinin ihracat ve ithalat rejimleri için son derece önemli bir stratejik konuma sahiptir. Bu yüzden bu geçişten kazanç sağlamak amacı ile yapılacak olan yatırımlar ilk etapta akılcı bile gelse, var olan durumda kılavuz kaptan bile almadan ve ücretsiz geçiş hakkına sahibi olan gemilerin, bu kanala nasıl yönlendirileceği de uluslar arası ticaret ve deniz hukuku içinde incelenmelidir. 
 
Yapılan açıklamalardan, kanalın etrafında da ciddi boyutta bir yapılaşma olacağı aşikârdır. Yani açılacak olan inşaat alanı sadece kanalın 150 metre üst genişliğini kapsayan bir alan olmayacak. 50 kmlik kanal boyunca limanlar, iskeleler, depo alanları, yakıt alım alanları, kontrol noktaları vb. yapılar inşaa edilecek ki bu yapıların bu kadar yoğun bir gemi geçişi planlanan bir alanda bu yapıların olması son derece normaldir. Bir ileri adımsa ise, kanal etrafında bir kentleşmenin de kurulacağı söylemleri yer almasıdır. Yerleşim birimleri, finans merkezleri, konaklama birimleri bu projenin içinde yer alacaktır. Bu durumda bahsetmiş olduğumuz harfiyat miktarları artacak, doğa üzerindeki tahribat büyüyecektir. Üçüncü köprünün ve yeni çevre yolunun da bu kanal üstüne kurulacak olan köprülere bağlanılacağının açıklaması da bölge de yeni bir ulaşım ağının yapılacığının sinyalini vermektedir ki bu kadar yoğun kullanımın yol açağı istihkâm açığı göçe neden olacak, belki de ulaşımın rahatlılmasını amaçlayan bu projeler İstanbul’un nüfusunun artmasına neden olup, ulaşım sorununu daha da büyütecektir.
 
Bir başka önemli konuda, bu projenin maliyetidir. Bu kadar büyük bir proje için ayırılan bütçe hangi kaynaklardan elde edilecektir, nasıl yönetilecetir. Belki de en önemlisi bu projenin kendini amorte etmesi kaç yılda planlanmıştır. 
 
 
 
 Öngörülen güzergah üzerinde tarımsal niteliği korunacak alanların, orman alanlarının, onlarca arkeolojik ve kentsel sit alanının bulunmaktadır.(Bunlardan biri de Çatalca’da bulunan Anastasius Surlarıdır ki görünen kısmı ile kanal bu alanı da yok edecektir.)Bütün bunlara ek olarak Kanal yapımı ile birlikte sadece Kanal İnşaatının getirdiği çevresel etkiler yanında mutlaka yakın çevresinde de yeni meskun alanlar yaratarak bir rant oluşturacak ve hem büyük su havzalarını etkileyecek hem de yapılaşmanın baskılaması ile alanların 2B statüsüne geçişini hızlandıracaktır.
 
Üçüncü köprü ile beraber değerlendirildiğinde İstanbul nüfusunu 20 milyonlara çıkarabilecek bu proje kentin kuzey ormanlarını düşünüldüğünden de daha fazla tehdit etmektedir.  Doğal alanlardan geçerken güzergâhındaki habitatları tamamıyla parçalayacak olan kanal, proje alanındaki endemik türlere ve diğer doğal türlere bariyer etkisi yapacağından zamanla bu türlerin neslinin yok olmasına neden olacaktır.   Bu ölçekte bir yatırımın içerisinde yer aldığı peyzajda iklim değişikliğine neden olacağı unutulmamalıdır. Projenin katılımcı bir yaklaşımla ele alınmaması sürdürülebilirlik açısından bir soru işareti oluşturmaktadır.  Kaynakların kısıtlı olduğu bir ülkede bölgeler arası dengesizlikleri daha da artıracaktır.  Kanal İstanbul’un hangi sektöre hizmet edeceği ve gelir dağılımına etkisi diğer bir soru işaretidir.   İstanbul’un 2009 yılında onaylanan Çevre düzeni planlarında belirtilmeyen bu değişiklikle, bu planın geçersiz olması aynı zamanda bir imar darbesi niteliğindedir.   Bütün bu sebeplerden dolayı Kanal İstanbul İstanbul’u daha yaşanabilir bir kent haline getirmeyecektir. 
 
Her ne kadar, Sayın Başbakanımız, konu hakkında 2 yıllık bir etüt sürecinden bahsetmiş olsa da, projenin uzmanlar tarafından ekoloji, mimari, şehir planlama, peyzaj mimarlığı, ekonomi ve benzer bir çok disiplinin ışığında değerlendirildiğinde yarardan çok zarar oluşturacağı açıkça görülmektedir. Bizler gelecekteki yaşamı şekillendirirken, doğru miras ve yaşanabilir
 
Bir doğa bırakmak istiyorsak biran önce bu projenin uygulanamaz olduğunu göstermeli ve kamuoyunu bilgilendirmeliyiz. Biz Peyzaj Mimarlarının sorumluluğu, ekosistemin ne kadar zarar göreceği konusunda halkımızı uyararak büyük bir yanlıştan dönülmesini sağlamaktır.
Sayın Başbakanımızı bir kez daha düşünmeye davet ediyoruz. İstanbul’un yeni bir kanala değil tahrip edilen doğasının eski haline döndürülmesine ihtiyacı vardır.
 
 

TMMOB PEYZAJ MİMARLARI ODASI İSTANBUL ŞUBESİ
 

Spread the love