Üzerine çok şey yazıldı, birçok haber yapıldı. Açılışı, Atatürk Havalimanı’nda yaşanan IŞİD katliamının hemen ardından, öldürülen 45 insanımızın bazılarının cenazesi bile defnedilmemişken konfetilerle, davul zurnayla, ‘şölenle’, balonlarla kısacası ardı arkası kesilmeyen mega proje çılgınlığıyla yapıldı. İktidarın darbe anında bile dilinden düşürmediği ‘kalkınma’ adı altında yürütülen operasyonların başında gelen projelerden biri.. Bir ‘başyapıt’ olarak Osmangazi Köprüsü..
Dışardan bakan herkes hayret ve şaşkınlıkla izledi bu aymazlığı. Cumhurbaşkanı ve 1000Ali köprü için methiyeler dizdi. Dünyanın 4’üncü en uzun köprüsü diye öyle bir böbürlendiler ki, köprüye laf eden vatan haini konumuna getirildi.
Açılış her zamanki gibi erken ve köprü tamamlanmadan yapıldı. Kule vinçleri sökülmeden trafiğe açıldı. Bu ‘muhteşem’ köprünün her iki geçiş yönünde de güvenlik şeridi dahi olmadığını da belirtmek zorundayım. Bir mühendis olarak 21.YY da böyle bir köprü projesine kimlerin imza attığını merak ediyorum.
Köprü üzerine belki de en fazla tartışılan gündem geçiş ücretleri üzerine oldu. 40-50 dolar arasında telaffuz edilen rakamlar herkeste şaşkınlık yarattı. En sonunda ‘değerli’ yöneticilerimiz büyük bir lütufta bulunarak ücreti 25 dolar olarak belirlediler. Hükümet kanadı köprünün, yarattığı zaman ve sürücülere sağladığı km avantajı üzerinden ücretlerin makul olduğunu savundu. Bu noktada hesaplar hep patronvari şekilde işletildi, kamunun çıkarı bu hesaplara dahil edilmedi. Birazdan bu konudaki detaylara değineceğim.
“Yolu kullanmayanlar vapur lobisi”
İnsanların mevcut yolu kullanabileceği veya feribotla daha ucuza geçebileceği de demokrat(!) hükümetimiz tarafından vatandaşın önüne alternatif seçenek olarak konuldu. Ancak geçişin ücretsiz olduğu bayram tatili sonrasında köprüden geçen araç sayısındaki düşüşe YeniAkit “Vapur lobisi neden oldu” diyerek köprüyü kullanmayanları da hain ilan etti.
Köprünün ilk açıldığı dönemde iktidara yaranma, köprü seviciliği soytarılık seviyesine ulaştı. Köprü gerçekleri bugüne kadar çok net olmayan büyük bir soygunun detayları olarak ortaya çıktı.
AKP’nin alenen vatandaşın vergilerini bu köprü için yapılan sözleşmede şirketlere armağan ettiğini görmek oldukça kolay. En basit haliyle soygunun maddelerini incelersek ;
1. Sözleşmede şirketlerle, araç başına (en düşük tonajlı) 40 dolar geçiş ücreti alınacak diye anlaşma yapılmış. Yani bir binek otomobil geçtiğinde onun için şirket vatandaştan 40 dolar alacak. Peki Tayyip Erdoğan ücret için 25 dolar’ı lütfetmesinin bedeli kime yansıyacak? Bu durumda her araç için 15 dolar farkı hazine ödeyecek. Böylece en basit hesapla günde taahhüt edilen kadar araç geçse dahi yani 40.000 araç x 15 dolar = 600.000 dolar bizim vergilerimizden şirket hesabına aktarılacak. Bu rakamın yıllık değerini merak edenlere söyleyelim; 219.000.000 dolar(İki yüz on dokuz milyon Amerikan doları). Köprü açılışı öncesinde verilen indirim taahhüdünün ne kadar zaman için verildiği belirsiz. Sadece indirim üzerinden dahi halkın cebinden ne kadar çıkacak kesinleşmiş değil.
2. AKP şirketlere ihalede günde 40.000 araç geçişi taahhüdü vermiş. Bunun altında bir geçiş olursa arada ki farkı AKP vergilerimizden ödemeyi kabul etmiş. Bu ücret araç başına 3 dolara tekabül ediyor. Ulaştırma Bakan Ahmet Arslan büyük bir aymazlıkla diyor ki, “Bu köprüden geçseniz de geçmeseniz de hazine şirkete para ödeyecek.” Yani günde 40.000 araç geçmediği taktirde üstünü bizim vergilerimizden hazine şirkete ödeyecek. Çiğdem Toker’in 3 Ağustos 2016 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan yazısında değindiği üzere 11-26 Temmuz arasında Osmangazi Köprüsü’nde günlük geçen araç sayısı 6 bin 308 araç. Bu veriye göre hazinenin yani halkın günlük zararı 600 bin dolar civarı. Devletin cebinden tek kuruş çıkmadan projeler yapıyoruz diyerek gezinen 1000Ali Yıldırım, ardından geçse de geçmese de herkesin para vereceğini ilan eden bir Ulaştırma Bakanı, AKP yalan mekanizmasının ortaya saçılan bir parçası… Yaptıkları en ‘iyi’ iş…
3. Osmangazi Köprüsü, yapım süresi dahil 22 yıl boyunca ihaleyi alan şirketlere ait olacak. İstanbul-İzmir Otoyol projesinin bir parçası olan köprüyle birlikte bu süreçte şirketlerin edeceği toplam kar yaklaşık 15 milyar dolar*. Köprü ve otoyolun daha sonra devredileceği ise belirsiz. Mevcut köprü ve otoyolların özelleştirilmesi için gösterilen çabalar dikkate alınırsa sonucu tahmin etmek o kadar da zor değil.
4. İhaleyi alan şirketlerden birçoğu da tanıdık. Kamu ihalelerinin gediklileri, kentlerdeki altyapı projelerinin ihalecileri, ‘kupon arazi’ sevdalıları Nurol, Yüksel, Makyol.. Yabancı ortaklıkları ise Marmaray’ın BÇ1 etabını yarım bırakan, 3. Köprü’yü yapan şirketlerden Astaldi ve Japon IHI-ITOCHU Konsorsiyumu. 2013 yılında yapılan ihalede projenin tamamının 7 yılda biteceği öngörüldüğü düşünülürse 2020-2035 yılları arasında halk bu şirketlere milyarlarca dolar ödeyecek.
Köprüler, yollar, havalimanları yapıyoruz diye bas bas bağıran, bununla övünen AKP, aslında bugünümüzü, geleceğimizi yerli ve uluslararası şirketlere pazarlıyor. Büyük puntolarla yazdıkları, söyledikleri hizmetlerin hepsi de aslında Osmangazi Köprüsü gibi birer soygun ve talan projesi.
Aslında vatandaşın, ülkenin bugününü yarınını en hafif tabiriyle ipotek altına alıyorlar. Her seçimde, her sokak etkinliğinde “yapılan duble yollar, köprüler” propaganda aracı oluyor. Halkın vergileriyle ve halkı borçlandırarak yapılan bu projeler, lütufmuşcasına sunuluyor.
Bizler mühendisler olarak bu noktada mesleki bilgimiz doğrultusunda teknik gerçeklikleri elimizden geldiğince açıklamaya, aktarmaya devam edeceğiz. Bu talana, soyguna son vermenin ve hesap sormanın tek yolunun Saray/AKP iktidarını alaşağı etmek olduğunu unutmadan..
Mehmet Ceyhan /Jeofizik Mühendisi
*Veri Politeknik’in hazırladığı “Osmangazi Köprüsü’nde kimin eli, kimin cebinde?” çalışmasından alınmıştır.