Mimarlar Odası: Kamu ve toplum yararı için çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz
Spread the love

Kaynağını birçok yerleşme kültürünün yeşerdiği, birçok kültüre kaynaklık etmiş ve birçok kültürü buluşturmuş kökleri çok ötelere uzanan Anadolu’da binlerce yıldır sürüp giden uygarlıkların bıraktığı silinmez izler; son elli yıldır uygulanan imar politikaları sonucunda aymazca tahribatlarla karşı karşıyadır. Son 12 yıllık AKP iktidarları döneminde gerçekleştirilen rant odaklı planlama politikaları nedeniyle, bütün ülke toprakları yağmaya açılmış ve kültürel, tarihsel miras, doğal çevre tutarsız ve geri dönülemez biçimde tahrip edilmeye devam etmektedir.

Küresel ve bölgesel ölçekteki kriz dönemlerinde ekonomik istikrarın sürdürülmesi; öncelikle, inşaat ve yapı sektöründe getirilen düzenlemelerle sermayenin kent toprağı ve emlak rantına yönlendirilmesi yoluyla sağlanmaya çalışılmaktadır. Oysa Anayasa ile; tarihsel, kültürel ve doğal değerlerin korunması, kıyıların, tarım arazilerinin ve orman alanlarının korunması, kent ve planlama politikalarının kamu yararına geliştirilmesi için Devleti gerekli tedbirleri almakla görevlendirmiş, bunun için gerekli yasaları koymak ve önlemleri almakla yükümlü kılmıştır. Bu çerçevede yapılı çevrenin sağlıklı ve kamu yararını gözeten politikalar çerçevesinde üretilmesi, kamu yönetiminin, merkezi ve yerel yönetimlerin, meslek mensuplarının, meslek kuruluşlarının ve ilgili tüm kesimlerin ülke ve insanlık adına ortak sorumluluğudur.

Ancak bunun tam tersi bir anlayışla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kendi içinde tutarsız, çelişki ve belirsizliklerle dolu; yasa yapma mantığıyla bağdaşmayan ve işin ehli olmayan kişilerce sipariş üzerine hazırlandığı anlaşılan 13 adet kanunda değişiklik öngören “yasa taslağı” gündeme getirilmiştir. “Torba Yasa” niteliğindeki düzenlemelerle esas olarak, imar, çevre, kültür ve tabiat varlıklarının korunması ile yapı denetiminde değişiklikler içeren; TMMOB VE Odalara müdahaleyi kapsayan yeni bir girişim başlatılmıştır.

Gündeme getirilen son yasa taslakları; kalan son doğal alanları, kültürel ve tarihi mirası, kentsel ve kırsal tüm çevreyi ranta kurban etmenin yanı sıra; vatandaşların Anayasa ile güvence altındaki haklarını ortadan kaldıran, yerel yönetimlerin yetkilerini yok ederek yetkileri merkezi idareye aktaran; ucuz emek politikalarının yansıması olarak emekçileri taşeronlaştırıp köleleştiren, güvencesiz çalışma koşullarını dayatan; mimar, mühendis ve plancıların mesleki haklarını ortadan kaldıran ve nihayet tüm bu alanlarda kamusal sorumlulukları nedeniyle söz söyleyen Meslek Odaları’nı işlevsizleştirip, böl parçala yönet modeliyle siyasi iktidara tabi kılmaya çalışan, ancak diktatörlüklerde görülebilecek düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır.

“3194 Sayılı İmar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı” olarak gündeme gelen torba taslak; İmar Kanunu, Yapı Denetimi Hakkında Kanun, İskân Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Çevre Kanunu, Kat Mülkiyeti Kanunu, Belediye Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’nda; yapılaşma ve imar, ilgili meslek alanları ve meslek kuruluşları, tabiat ve kültür varlıklarının korunması, yerel yönetimler ve sorumlulukları, çalışma hayatı ve iş koşulları hakkında demokratik, mesleki kazanım ve birikimleri yok sayan, ülkenin kültürel ve sosyal değerlerinin yozlaştırılmasının önünü açan düzenlemeler içermektedir.

Bu düzenlemeler; yönetimde merkezileşmeye yol açarak,yerel yönetimlerin yerinden yönetim yetkilerini kısıtlayacak, kamusal alanlarda yapılaşmanın önünü açacak, mesleki hakların kısıtlanması yoluyla mesleki eğitim alan uzmanların sunduğu nitelikli hizmetlerin topluma ulaşmasını engelleyecek, kamusal hizmetleri özelleştirerek sermayeye rant ve kar sağlayacak koşulların oluşumunun yasal altyapısını hazırlamaktadır.

Planlama alanında getirilen düzenlemelerle; ülke ölçeğinde bütünsel planların yerine parçalı ve bölgesel uygulamalarla kentsel ve kırsal yapılı çevrenin niteliksizleştirilmesinin önü açılmaktadır. Devletin bu planlar kapsamında sunmakla yükümlü olduğu sağlık, eğitim, park, meydan ve hatta mezarlık gibi kamusal hizmetler özelleştirilmekte, bu hizmetlere ayrılan alanlarda özel kişilerce tesisler kurulmasının ve işletilmesine imkân verilmektedir. Söylemindeki referanslarını dini motifler üzerinden oluşturan iktidarın, mezarlıkları dahi özel mülkiyete ve işletmeye konu eden yasa maddeleri önermesi ise yurttaşlara hangi gözle baktığının açık bir göstergesidir.

Ülkemizde pek çok kez yaşanan afetlerle binlerce yurttaşın hayatını kaybetmesine sebep olan imar afları yoluyla, mevzuata ve kurallara aykırı yapılar affedilerek yeni felaketlere zemin hazırlanması yetmezmiş gibi, taslakta getirilen düzenlemelerle; afet riski altındaki alanlar ve kentsel dönüşüm alanları ilanı, imar planları ile oluşan değer artışı, kamulaştırma, kamu ortaklığı payı, resen parsel birleştirmeleri, yapılaşması sakıncalı alanlar oluşturulması kararları ve bina yıkımı ile yurttaşların anayasal güvence altındaki hakları yok sayılarak mülklerine el konabilmektedir. Bu değişikliklerle anayasal haklar olan barınma ve mülkiyet hakları rant aracı haline getirilmektedir.

Kamusal denetimin bir yana bırakılarak, denetimin ve “fenni mesuliyet”in, sermaye şirketlerince üstlenilmesi; eser sahibi mimarların izni olmadan yapılarda cephe değişikliği ve tadilat yapılabilmesi; yapı denetimi, şantiye ve benzeri yapı işlerinde mimarlık ve mühendislik alanları dışında, başka meslek mensuplarının istihdam edilebilmesinin sağlanması gibi değişikliklerle mimar ve mühendislerin mesleki haklarının gasbı yanında, sektöre ucuz emek sağlanmaya çalışılmakta ve öteden beri doğru istihdam politikaları çerçevesinde yapı üretim ve denetim sürecinde, mimar ve mühendislere yardımcı olması gerektiğini ifade ettiğimiz teknikerler, altından kalkamayacakları sorumluluklarla karşı karşıya bırakılmaktadırlar.

Siyasi iktidarın, aidiyet ve kimlik duygularının sanatsal ve mekânsal ifadesi olan kamusal alanlara, geleceğin mirasını oluşturan yapılı çevreye ve ülkenin tarih, kültür ve yaşam dokusunun temeli olan mimarlığa, ideolojileri doğrultusunda yön verme arzusu sonucu; yapıların mimari proje aşamasından dış cephe düzenlemelerine kadar belirlenecek olan koşullarla tek tip hazırlanması zorunluluğu getirilmesinin önü açılmaktadır.

İmar Kanunu ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda yapılması planlanan değişikliklerle, yargı kararlarıyla uygulaması iptal edilen planlara göre yapılan yapıların kazanılmış hak olduğu; daha alt statüye düşürülen doğal sit alanlarında mevcut her tür ve ölçekte planlarınuygulanmasına bölge komisyonu kararı doğrultusunda devam edilebileceği yönündeki düzenlemeler, siyasi iktidarın rejimle olan hesaplaşmasının yasa metinleri içerisine serpiştirilmiş örnekleri olarak önümüze çıkmaktadır. Bu yolla halka miras bırakılmış olan Atatürk Orman Çiftliğine kondurulan kaçak saray; tarihi yarımada siluetine tecavüz eden 16:9 gibi yapılar yasallaştırılmaya çalışılmaktadır.

Yapı Denetimi Hakkında Kanun’da öngörülen değişikliklerle “teknik müşavirlik kuruluşları” aracılığıyla proje ve yapı denetimi yapılarak kamu denetimi ortadan kaldırılmaktadır. Teknik müşavirlik kuruluşlarının; yıkım işleri, proje ve yapı denetimi, riskli yapı tespiti, yıkım raporu hazırlama, yapı sahibi adına vekâlet üstlenme gibi görevlerle yetkileri genişletilerek küçük ve orta ölçekli yapı denetim kuruluşları tasfiye edilerek, denetimin tekelleşmesinin önü açılmakta; geniş yetkilerle çalışma olanağı getirilen teknik müşavirlik kuruluşları karşısında mimarlık ve mühendislik hizmetlerini bireysel icra eden meslektaşlarımız haksız bir rekabetin içerisine itilerek taşeronlaşmaya, işsizleşmeye, yok olmaya itilmektedir.

İmar kanunu ve kat mülkiyeti kanunu taslaklarında, projesiz ruhsat ve iskan düzenlemelerinin getirilmeye çalışılması ise en basit tabiriyle kaçak, sağlıksız, niteliksiz yapılaşmanın önünü açacak varlığı kendinden menkul düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır.

İktidarın sürekliliği hedefiyle toplumda merkezi politikalara bağımlı sınıflar yaratan yönetimler, sağlıksız ve hukuk dışı kentleşmeye göz yummuş, yapılaşma nitelikli mimarlık, mühendislik ve planlama hizmetleri katkısı olmadan gerçekleşmiştir. Merkezi politikaların önünde engel olarak görülen planlama ve mimarlık hizmetlerini sunan meslek mensuplarının hakları kısıtlanmış, mesleğin kamu yararına gelişimi ve meslek mensuplarının yetki ve sorumlulukları çerçevesinde mimarlık, mühendislik ve planlamanın toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenerek, kamusal politikaların her düzeyinde yer alması için mücadele eden meslek kuruluşları her dönemde siyasi iktidarların hedefinde olmuştur. Ancak Meslek Odaları AKP iktidarları döneminde geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde saldırıyla karşı karşıya kalmıştır.

Yasa taslağı ile geçmişte yapılan işlevsizleştirme ve yetki kısıtlaması gibi düzenlemeler bir adım ileri taşınarak, meslek kuruluşlarının kamu kurumu niteliği kaldırılmaya çalışılmakta, odaların bütünsel yapısı zayıflatılarak meslek alanında ve meslek mensuplarının ilişkilerinde farklı uygulamaların oluşmasının önü açılmaktadır. Düzenlemelerle; meslek odalarının yönetmelik ve mevzuatının hükümetin programına bağlı ve onayına tabi olması zorunluluğu getirilerek mesleki hakların ve hizmetlerin güvencesi olan yapının dağıtılması amaçlanmaktadır.

Yine TBMM gündemine alınan bir diğer “Torba Yasa Taslağı” olan, “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Taslağı” İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, İmar Kanunu, İşsizlik Sigortası Kanunu, Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanunu, Yapı Denetimi Hakkında Kanun, İhale Kanunu, İş Kanunu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu’nda getirilmesi planlanan düzenlemeler çalışma hayatı, sosyal sigorta ve sağlık, işsizlik ve mesleki yeterliliklerle ilgili bakışını ortaya koyması açısından ibretlik bir belge niteliğindedir.

Geçmiş dönemlerde de Torba Yasalarla yapılan değişiklikler, iktidarların ekonomik büyümeye odaklanan politikalarıyla biçimlenmiştir. Devletin asli görevlerinden ve anayasal sorumluluğu olan; iş yerlerinin ve işverenlerin denetiminin özel sektöre devredilmesi için düzenlemeler getirilmiştir. Gündemde olan yeni torba yasa, çalışma alanındaki sorunları daha da büyütebilecek, emekçilerin yaşamını sektör temsilcilerinin insafına terk eden ve taşeron sistemini güçlendiren, işverenleri iş cinayetlerinin sorumluluğundan kurtaran ve affeden düzenlemeler getirmektedir.

Yapılı çevrenin sağlıklı ve kamu yararını gözeten politikalar çerçevesinde üretilmesi Mimarlar Odası tarafından ülke adına öteden beri sorumluluk olarak benimsenmiştir. Yaşanabilir çevre hakkını engelleyen, tarihi ve doğal dokuyu tahrip eden ve kültürel değerleri yozlaştıran merkezi-yerel yönetim politikaları ve temel insan hak ve özgürlüklerine yapılan sözde muhafazakâr müdahalelere karşı; kamusal alanlara, ülkenin tarih, kültür ve yaşam dokusunun temeli olan mimarlığa sahip çıkmak, geçen atmış yıl içerisinde çalışma ilkelerinin temelini oluşturmuştur. Mimarlığın; ekolojik, ekonomik ve sosyal sorunları temel alan insan-odaklı, katılımcı politikalarla üretilmesi hedeflenmiştir.

Bu bağlamda, Mimarlar Odası olarak, Kurulduğumuz tarihten bu yana çalışmalarımızı, ülke ve kamu yararına yürütmekte ve mesleğimizin ve meslektaşlarımızın haklarını savunmaya, kentlerin kimlikli, planlı ve sağlıklı gelişmesi için emek harcamaya devam etmekte, sağlıksız ve düzensiz kentleşmeye yol açacak şehircilik bilimine ve kamu yararına aykırı olan düzenleme ve uygulamalara karşı mücadelemizi sürdürmekte kararlı olduğumuzu bir kez da vurguluyoruz.

TMMOB Mimarlar Odası


Spread the love