İstanbul, 24 Eylül ve 26 Eylül’de meydana gelen depremlerle sarsıldı. İstanbullular sokağa döküldü, okullar tatil edildi, işyerleri boşaldı. Tedirginlikler, endişeler, meraklar arttı.
Depremlerin ardından Marmara Depremi ve geleceği hakkında onlarca şey söylendi, söylenmeye de devam ediyor.
Peki neyle karşı karşıyayız, ne yapacağız, İstanbul deprem sınavını nasıl verecek, ne yapıldı, ne yapılmadı? Madde madde incelemeye çalışalım.
Ne oldu, ne anlama geliyor?
– Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi verilerine göre İstanbul Silivri açıklarında 24 Eylül’de 4,6 büyüklüğünde, 26 Eylül’de ise 5,7 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
– 2 gün arayla yaşanan depremler, Kuzey Anadolu Fay hattı üzerinde yıllardır bilim insanlarının hatırlattığı büyük kırılmayı, dolayısıyla sebep olacağı büyük depremi bekledikleri Kumburgaz fay segmentinin kuzeyinde oldu.
– İstanbul ve çevresindeki alanların zemin koşulları deprem dalgasının daha fazla hissedilmesine neden oldu. Artçı depremlerin dağılımı enerjinin Kumburgaz fayını kırmaya zorladığını gösteriyor. Bu fayda 7 ve üzeri büyüklükte deprem bekleniyor.
– İstanbul’un depreme hazır olmadığını bir kez daha gördük.
Ne yapıldı, ne yapılmadı?
– Yıllardır fay hattını Marmara tabanında daha yakından izleyebilecek, verileri arttırabilecek, anlık değişimleri kayda geçirebilecek bir gözlem istasyonu kurulması konusunda bilim insanlarının ısrarlı talepleri AKP iktidarı tarafından reddedildi. İktidar, deprem gerçeğine rağmen araştırmaları desteksiz bıraktı. Yapılan bilimsel çalışmaların büyük bölümü yurtdışı fonlarıyla yürütüldü. Üniversitelerde bilimsel araştırma projelerine kısıt getirildi. AKP’lileşen TÜBİTAK’ta deprem ile ilgili projeler kabul görmedi.
– Deprem yarattığı yer hareketiyle üzerinde bulunan tüm yapıları sarsan bir etkiye sahip. Bu nedenle depreme hazırlık, deprem güvenli yapılar inşa edilerek başlar. Güvenli yapılar ve planlı bir kent inşa edilemeden deprem güvenliğini sağlamak mümkün değildir.
– Yapıların deprem bölgelerine göre statik koşullarını deprem yönetmeliği belirliyor. Bir yapı deprem yönetmeliğine göre tasarlanmış ve nitelikli inşa edilmiş ise depremde hasar görse de ayakta kalmayı başarır. Marmara depreminin ardından deprem yönetmeliği yenilense de yapıların teknik olarak uygunluğu konusunda denetim yapılmadı. Denetim mekanizması özelleştirildi, yapı denetim şirketlerine verildi. İnşaat Mühendisleri Odası’nın Teknik Güç Dergisi’nin Nisan 2019 sayısında yapı stoğu üzerine yapılan araştırmayla hasar ve mali kayıp analizleri yapıldığında 2000 sonrası inşa edilen yapıların ortalama %17’sinin orta ve ağır hasar alacağı açıklandı. 2000 öncesi yapılan yaklaşık 1 milyon 200 bin yapı konusunda ise sadece tahminler yapılabiliyor, AFAD ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bilimsel bir verisi bulunmuyor.
– Yapı niteliği bilinmeyen, denetimsiz inşa edilen yapılara ise Mayıs 2018’de çıkarılan İmar Affı ile yasal statü verildi. AKP iktidarı seçim yatırımı ve bütçe finansmanı için deprem güvenliği olmayan yapılara ‘para ödenmesi’ koşuluyla yasal statü verdi, deprem ve barınma güvenliğini hiçe saydı.
– İstanbul’da deprem hazırlığı yapılmadığı gibi yapılaşma koşulları değiştirildi. AKP iktidarının 2012 yılında çıkardığı 6306 sayılı Afet Yasası İstanbul’un deprem güvenliği taşımayan yapılarını güvenli hale getirmek için değil, kentin imar rantını organize etmek üzere kullanıldı. Milyonlarca İstanbullu hala depreme dayanıksız yapılarda oturuyor.
– Deprem anı ve sonrası için yapılacak hazırlıklar da büyük önem taşımaktadır. Bu noktada en önemli hazırlık Acil Durum-Eylem Planı’dır. AKP iktidarı Marmara Depremi sonrası geçen 17 yılda İstanbul için Acil Durum-Eylem Planı hazırlayıp hayata geçirmedi. Son 3 günde yaşanan 2 deprem sonrası kitlenen iletişim araçları, oluşan trafik, nereye gideceğini, nerede toplanacağını bilemeyen İstanbullular bunun en net göstergesi.
– 2011 yılında Van Depremi’nin ardından konuşan dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 99 Marmara Depremi sonrası getirilen deprem vergilerinin duble yol yapımına kullanıldığını açıklamıştı. Deprem için halktan toplanan paralar deprem güvenliği için harcanmadı.
– Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi, deprem açıklamasını ‘halkımız teyakkuzda olmalıdır’ şeklinde bitirerek iktidarın sorumluluğunu gizledi. Teyakkuzda olması gereken ve deprem güvenliğini almakla yükümlü olan merkezi ve yerel yönetimlerdir. Yapı güvenliğini sağlama iradesinin ve deprem sonrası acil durum yönetiminin başında bu kurumlar vardır ve teyakkuzda olması gereken yapılar bunlardır.
Ne yapılmalı?
– İstanbul’daki tüm yapıların deprem güvenliği kamu eliyle belirlenmeli, yerel yönetimler ilçe sınırları içinde bulunan yapıların durumunu Bakanlık’la birlikte koordineli bir şekilde ortaya çıkarmalı. Tüm binaların girişine birer gösterge asılarak -Asansörlerdeki gibi farklı renklerde- binanın deprem dayanıklılığı tüm kent sakinlerine gösterilmeli.
– Acil durum planı ilan edilmeli, tüm yerleşim alanlarında acil durumlarda ne yapılacağı konusunda temel afet bilinci eğitimi verilmeli. Acil durum planlarında 7/24 saat açık acil ulaşım yolları, kapalı toplanma alanları ve sığınaklar, acil iletişim telefonları, kurulu halde bekleyecek hastane, yemek ve tuvaletler hazır olarak bulunmalı.
– AFAD’ın verilerine göre 2354, Erdoğan’ın iddiasına göre on binlerce toplanma alanı olduğu belirtilen İstanbul’da acil toplanma alanı niteliğine sahip toplanma alanı sayısı 77. Afet sonrası barınma, gıda, sağlık gibi temel yaşamsal ihtiyaçları sağlayacak altyapıya sahip acil toplanma alanları oluşturulmalı.
– Son yaşanan depremde, kamu binaları, okullar deprem sonrası boşaltılırken öğrencilerin, çalışanların, halkın deprem sonrası sağlıklı yaşam koşullarını oluşturacak acil durum yönetimi bulunmadığı için halk aynı biçimde deprem riski taşıyan konutlara yönlendirildi. Kamusal yapıların depreme karşı güvenli oluşu tartışılmaz bir gerçek olmalı, başta hastaneler, okullar deprem sonrası işlevini yerine getiriyor olabilmeli. Bu mevcut yapılar incelenmeli ve ivedilikle sağlamlaştırılmalı.
– Afet Bakanlığı ve tüm il ve ilçelerde deprem ve zemin müdürlükleri ivedilikle kurulmalı. Bilimsel ve mesleki sorumluluklar esas alınarak görevlendirmeler yapılmalı.
– Yangın tehlikesine karşı, elektrik üretim tesisleri, yakıt depolama alanları ve kimyasal malzeme bulunduran işletmeler yerleşim alanlarından uzaklaştırılmalı ve/veya tüm denetimler yapılarak kontrol altında alınmalı.
– Yarım bırakılan ve gerekli betonlama/güçlendirme çalışması yapılmayan metro/karayolu tünellerinde yaşanabilecek deformasyonlar ya da çökmelere karşı önlem alınmalı, yeraltı yapılarının envanteri/haritası çıkarılarak gerekli ölçme işlemleri ile deformasyonlar anlık olarak takip edilmeli.
– Özellikle Marmara’nın kuzey kıyılarına 5 dakika içinde gelmesi beklenen tsunami dalgaları ile ilgili sahil kordonlarına uyarıcı sinyaller yerleştirilmeli.
– Deprem güvenli kentlerin planlanma sürecine üniversiteler, bilim insanları, emek ve meslek örgütleri dahil edilmeli, aynı zamanda halk toplantılarıyla demokratik bir işleyiş hedeflenmelidir.
Politeknik