Krizi asla bir kadın trajedisi olarak yaşamayacağız; bu krizin faturasını ödemeyeceğiz -Özge Ozan

Basit değil taleplerimiz. Basit olan sadece sözcüklerimiz. Ulaşabildiği her yere ulaşsın diye. Evet, bütün dünyayı istiyoruz. Üzerimize yıkılan dünyayı yeniden kurmaya talibiz. Bugün her basit talebimiz kendi içinde, kadınların eşit ve özgür oldukları, tam ve eksiksiz insanlar olarak yaşadıkları bir dünyayı barındırıyor. Onlar karmaşık sözcüklerle konuşuyor, bizse basitçe söylüyoruz: Biz kadınlar krizin faturasını ödeme-ye-ce-ğiz!


Evet, dünya emekçilerin, ezilenlerin üzerine yıkılıyor… En çok da kadınların. Finans hesapları ya da zam formülleri… Televizyonlarda konuşan finans uzmanları krizin nedenlerini, çözüm yollarını anlatıyor, Enerji Bakanı kameralara bakıp doğalgaz zammının nedenini formüllerle açıklıyor, Başbakan sayılarla konuşuyor. Birçoğu hayatında formül görememiş biz kadınlar her zamanki gibi yine akılsızlıkla mı suçlanacağız? Yoksa gerçekten akıl dışı olan, ekonomik hesaplara sığmayan bir şeyler mi var? Evet var, bunu da en iyi biz anlıyoruz.

Biz kadınlar ekmeği kısmaya çoktan başladık. Evimize temiz su alamıyoruz, yediğimiz lokmanın hesabını yapıyoruz. Bütün gün doğalgazı, sobayı yakmadan soğukta oturuyoruz. Bazılarımız işlerini kaybetmeye başladı, bazılarımızın kocaları işsiz ya da her gün eve işten atılma korkusuyla geliyor. Evlerde buz gibi kasvet ve öfke, öfkenin bize patlayacağı anları hissedince odalardan kaçıyoruz.

Çocuklar her gün yüzümüze bakıp bir şeyler istiyor. Artık onları okuldan almaya gitmek daha zor, para isteyen herkesten kaçıyoruz. Birçoğumuz iş arıyoruz, ama iş yok. Evlerimize geri dönüyoruz. İş bulsak çocuklar ne olacak diye düşünüp baştan vazgeçiyor çoğumuz. İşsizlik tehdidi biz işçi kadınlar için atölye tezgâhlarında angarya çalışmaya, düşük ücrete, cinsel tacize sessiz kalmak demek. Bunları yaşadık, biliyoruz.

Şimdi patronlar bize “Kriz var: Ya maaşlarınız inecek ya da kapının önüne koyulacaksınız, birinden birini seçin” diyorlar. Onlara gelince kriz var, bize gelince yok! Maaş günleri gecikiyor, oysa kira ve fatura günleri sabit. Günler beynimize kazınmış, unutmak istiyoruz. Hastalansak gidecek yerimiz yok; korkuyoruz, hastalandığımızı kendimize bile söyleyemiyoruz, geçiştiriyoruz.

Para azaldıkça evdeki işlerimiz artıyor, belki bunun formülünü bilmiyor ama bizzat yaşıyoruz. Evdeki yaşlıya, hastaya, çocuğa biz bakıyoruz, en ucuz pazarı bulmaya çalışıyor, yürünecek en kestirme yolları keşfediyor, eskiyi yeniliyor, giyilmezi giyilir, yenilmezi yenilir yapıyoruz.

Kemer sıkma denilince başbakanın aklına emekçiler, erkeğin aklına kadın geliyor. Önce evde yük gibi görülen biz kadınların ihtiyaçlarından vazgeçiliyor. Kimimiz okuldan alınıyor, kimimiz çocuk yaşta evlendirilip babadan kocaya devrediliyor, kimimizin bedeni satışa çıkarılıyor.

Ve kriz evde, sokakta, işyerinde şiddeti giderek yaşamımızın her anında arttırıyor; güvencesizlik şiddet dolu evlerde, iş yerlerinde hapsolmamıza yol açıyor. Ve toplumsal yaşamın her alanında örgütlenen gericilik biz kadınlara yönelik şiddeti aklıyor, olağanlaştırılmasına, açığa çıkamamasına, cezalandırılmamasına neden oluyor. Hüseyin Üzmezlerin sayısı giderek artıyor elleri çocuk yaştaki kız kardeşlerimize uzanıyor.
İktidar krizin faturasını tüm ezilenlere, emekçilere ama en çok da biz kadınlara kesiyor. Bu faturayı ödeyecek miyiz? Bu defa ödemeyeceğiz.

Her gün aşağılandığımız, sömürüldüğümüz, dövüldüğümüz, bedenimizin ve yaşamımızın yağmalandığı, aç kaldığımız, yoksul kaldığımız, hasta bırakıldığımız, öldürüldüğümüz, özgürlük, eşitlik ve adalet nedir bilmediğimiz bu dünyanın yükünü bu defa sırtlanmayacağız. Şimdi tüm kız kardeşler kulaklarımızı ve gözlerimizi dört açtık; önce birbirimizi görmek, seslerimizi duymak ve bir başına “ayakta kalma” direncini ortak bir mücadeleye dönüştürmek için.

Soğuk evlerimizden çıkıp sokakları ısıtmak için.

Hazır olun, evde oturup üç çocuk doğurun dediğiniz kadınları sokakta göreceksiniz. Şimdi bizi dinleyin, şartlarımız var.

IMF ile oturduğunuz masadan hemen kalkın çünkü kadınlar o acı reçetede yazanları bir daha yutmayacak.

Kriz önlem paketleri adı altında şirketleri, bankaları bizim vergilerimizle kurtarmayı aklınıza getirmeyin, saklanacak delik aramak zorunda kalırsınız.

Serveti vergilendirin; kamu kaynaklarını dış borç faizlerine değil halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere eğitim, sağlık, ulaşım, enerji ve su gibi alanlarda nitelikli ve parasız kamu hizmeti üretimine ayırın.

İşten atılmaları yasaklayın yoksa işçi attığınız her yerde kapınıza ilk dayanan kadınlar olacak.

Doğalgaza, elektriğe, suya yaptığınız zamları geri çekin, zamları geri alana kadar elimiz yakanızdan düşmeyecek, insanca yaşamamız için gereken yakıta, elektriğe, suya el koyma yöntemlerini bulacağız.

Asgari ücret düzeyinde mutfak maaşını yasallaştırın ya da biz beş yıldızlı alışveriş merkezlerinizden toplu alışverişimizi yapacak ve faturasını size yollayacağız.

Ulaşım zamlarını geri çekin, ulaşım maliyetini çalışma ücretine dâhil edin ve ev kadınlarına belirlediğimiz saatlerde ulaşımı ücretsiz yapın ya da kentlerin dört bir yanından fiilen ulaşım hakkını kullanan kadınlarla uğraşmayı göze alın, çünkü böyle yapacağız.

SSGSS’yi iptal edip kadınlara parasız sağlık hakkını tanıyın çünkü bizi bu defa hastane kapılarından geri çeviremeyeceksiniz. Birimizin sağlık hizmetine ihtiyacı olduğunda mahallemizde, işyerimizde birleşip hep birlikte geleceğiz.

Eğitimi parasız hale getirin ve kız çocuklarının eğitim süreçlerine katılması önündeki engelleri kaldırın, kızlarımızın bizimle aynı kaderi paylaşmasına izin vermeyeceğiz, okullarımıza, bilgiye ulaşma ve eğitim hakkımıza sahip çıkacak bizden eğitim için istenen paraları ödemeyeceğiz.

Kadınların ücretsiz kreş talebini yerine getirin yoksa çocuklarımızla gelip makam odalarınızı kreşe çevireceğiz. Biz kadınların işi olarak görülen hasta, yaşlı ve engelli bakımını kamusal bir hizmet olarak örgütleteceğiz.

Biz kadınlar, kadın olmak nedeniyle uğradığımız fiziksel, sözel, psikolojik, cinsel şiddette, tacize, tecavüze ve aşağılanmaya karşı mücadele için birleşiyoruz, sabretmiyoruz, itaat etmiyoruz, halimize şükretmiyoruz. İsyan ediyoruz, örgütleniyoruz ve hesap soruyoruz.

Bizler, kadınlara yönelik şiddetin kriz dönemlerinde arttığını biliyoruz. Kadına yönelik şiddet söz konusu iken erkek egemen yasalarınızın “hafifletici nedenlerini” reddediyoruz. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet “kabahat” değil insanlık suçudur. Aile içi şiddet “mahrem” bir sorun değildir. Ceza yasalarının kadına yönelik her türlü şiddeti en ağır biçimde cezalandırmasını, şiddete uğrayan kadınların koruma altına alınmasını, ihtiyaca uygun sığınma evi açılmasını, şiddete uğrayan kadınların ve çocuklarının barınma, iş beslenme, ulaşım gibi ihtiyaçlarının karşılanmasını, kadınlara psikolojik desteğin de içinde olduğu ücretsiz sağlık hizmeti sunulmasını istiyoruz. Alacağız.

Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddeti ve cinsel istismarı görmezden gelen, görünmez kılan, hafifseyen, suçluları yakalamayan, yargılamayan, cezalandırmayan, polis, jandarma, savcı, hâkim, adli tıp uzmanı, diğer devlet görevlileri, bakan, başbakan kim olursa olsun ellerimiz yakanızdadır. Bilesiniz. O koltuklarda rahat oturamayacaksınız.

Biz kadınlar gericiliğin erkek egemenliğini beslediğini; kadınlara yönelik şiddete yataklık ettiğini, kadının eve kapatılmasına, eksik insan olarak görülmesine, zorla evlendirilmesine, doğurup bakacağı çocuk sayısını belirleyememesine; en temel hak ve özgürlükleri kullanamamasına, örgütlenememesine neden olduğunu biliyoruz.

Siyasal gericiliği örgütleyen kadın düşmanı AKP iktidarının kriz döneminde siyasal gericilikle birleştirilmiş dilencileştirme ağlarını, cemaat, tarikat ilişkilerini yaygınlaştıracağını ve biz kadınların öncelikli hedef olacağımızı biliyoruz. Tam da bu nedenle mahallemizde, işyerimizde, okulumuzda siyasal gericiliğe karşı mücadeleyi, kadın mücadelesinin temel başlıklarından biri haline getiriyoruz. Onların gerici kadın düşmanı zihniyet ve uygulamalarına karşı ilerici kadın dayanışma ağlarını örgütleyerek mücadele edeceğiz.

Biz kadınlar savaşın kadınlar üzerindeki şiddeti arttırarak yeniden ürettiğini biliyoruz. Milliyetçiliğin ve şovenizmin kadın düşmanı olduğunu ve kadına yönelik şiddeti tetiklediğini biliyoruz. Savaşın kadınlar için yoksulluk, sömürü, taciz ve tecavüz demek olduğunu biliyoruz. Irkçılığa, milliyetçiliğe, kirli savaşa karşı mücadeleyi kadın mücadelemizin başlıklarından biri kabul ediyoruz. Öncelikle kardeşlerimizin üzerine atılan bombalar, kurşunlar ve üzerlerinden geçen panzerler için Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştiren terörle mücadele stratejileri için, savaş için ayrılan tüm kaynakların iptal edilmesini bu kaynakların Kürt kız kardeşlerimizin, Kürt halkının eşit, özgür onurlu ve insanca bir yaşam için belirlediği taleplerin yerine getirilmesi için kullanılmasını istiyoruz. Biz kadınlar, savaşın ve krizin yıkımını hep birlikte yaşayan Türk, Kürt, Ermeni, Hemşin, Laz kız kardeşler haklarımız için her birlikte mücadele edecek aramızdaki kız kardeşlik hukukunu ülke çapında bir kardeşleşme mücadelesine çevireceğiz.

Biz kadınlar önce birbirimizi duyduk ve gördük, yaşadıklarımızı anlatıyor ve deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Onların formüllerle, sayılarla anlatamadığını kadın mücadelesinin bilgisine dönüştürüyoruz. Dilimiz kendine güvensiz değil, kararımız kesindir: Kendi hayatımızı biz kuracağız ve bu krizin faturasını biz ödemeyeceğiz.

Güçlüyüz biliyoruz, gücümüzü “erkekliğimizden” ve “otorite sahibi olmaktan” değil halkın kadın yarısı olmaktan alıyoruz. Söylediklerimiz çok değerli, bizler sadece kendimiz için değil tüm emekçiler ve ezilenler için eşitlik, özgürlük ve adalet istiyoruz.

Ama ekliyoruz kadınlar olmadan asla! Krizi asla bir kadın trajedisi olarak yaşamayacağız; yaşamın her alanını topyekûn mücadele alanına çevireceğiz. Şartlarımız var. Emeğimizin değersizleştirilmesine, işsiz, aç, yoksul, sağlıksız, eğitimsiz bırakılmaya, şiddete, bedenimizin yağmalanmasına gericiliğe ve savaşa mahkûm bırakılmaya izin vermeyeceğiz. Başkaldırıp direneceğiz. Biz kadınlar yürüyerek mücadeleyi büyütecek şartlarımızı yerine getireceğiz!

 

Özge Ozan – İnşaat Mühendisi