2008 yılı, kapitalizmin yeni ve derin bir ekonomik, siyasal ve ahlaki krizi ile sonlanıyor. Bu noktada, ABD’de dünyanın değişik coğrafyalarında, başlayan ve hızla yerkürenin geri kalanına yayılan küresel bir krizin etkileri yaşanıyor. Kapitalizm tarihinin en derin krizi olduğu ifade edilen bu ekonomik çöküntünün; “aşıldı”, “yavaşladı”, “teğet geçti” gibi gerçek dışı tartışmaları sürerken, önümüzdeki dönemde yıkıcı sonuçlarının daha da görünür hale geleceği ortadadır.
Kapitalizminin bundan önceki 1893, 1929 ve 1974 krizlerinden “çıkmasının” yıllar aldığı hatırlanırsa, bugün krizin “başında” olduğumuzu söylemek karamsarlık olmasa gerekir. Öte yandan, emperyalist güç odakları ve iktidarlar krizden çıkmak için “krizin üzerine kürekle dolar atıyor, saçıyor!”
Bu noktada, küresel sermaye, “doğal olarak” çözüm için geniş halk kitlelerinin çıkarlarını değil, krizin sorumluları olan büyük tekellerin çıkarlarını ön plana çıkartıyor. Böylece, paranın merkezlerinde, ABD ve AB’nin borsa, finans ortamlarında trilyon dolarlık kurtarma planları hazırlanıyor. Devletlerin kasasındaki kaynaklar büyük şirketlerin-bankaların krizi “atlatması” için harcanıyor.
Kriz Türkiye’yi ve Emekçileri “Teğet Geçmiyor”
Son yıllardaki “yapısal reformlarla” sıcak para girişine dayalı bir bağımlılık ilişkisine sürüklenen ülkemiz ekonomisi, sıcak paranın kaynağında (ABD’de) patlayan krizden doğrudan bir biçimde etkileniyor. Bu konuda sermaye ve siyasi iktidar temsilcileri her biri çalışanlar için kabus olan kriz “önlemlerini” ilan ediyorlar. Kıdem tazminatlarının düzenlenmesi (fiilen ortadan kaldırılması), işsizlik fonunun işsiz kalanlar için değil batık banka-şirketler için kullanılması, bölgesel asgari ücret uygulaması ile maaşların göreceli olarak düşürülmesi ve esnek çalışmanın çalışma yaşamında yaygınlaştırılıp kurumsallaştırılması gibi “önlemler” teknik elemanlar dahil toplumun bütün çalışan kesimlerini doğrudan etkileyecek düzenlemeler olacaktır.
Kriz Koşullarında Muhalefet
Krize karşı toplumsal muhalefet bugüne kadar olumlu, ancak yetersiz bir pratik ortaya koymuştur. İlk kitlesel tepkisini 29 Kasım 2008’de, Ankara mitinginde veren muhalefet güçlerinin ikinci etkili adımı ise 27 Aralık 2008’de onlarca merkezde yapılan meşaleli yürüyüşler oldu. Kriz bahanesi ile işten atmalara karşı, bir kısmı kendiliğinden gibi görünen tepkiler de gelişmeye başladı. Fabrika işgallerine varan radikal eylemler de içeren bu tepkiler henüz etkili sonuçlar vermese de toplumsal muhalefetin gelişme dinamiğine işaret ediyor.
Aslına bakılacak olursa muhalefet Irak savaşının başlangıcındaki barış eylemlerinden bu yana en kitlesel-yaygın eylemlerini gerçekleştiriyor. Bu içinde bulunduğumuz tablonun olumlu yanı ancak bunun kapitalizmin tarihinin en büyük krizi olarak ifade edilen bir nesnel durum için oldukça yetersiz olduğunun da altını çizmek gerekiyor. Özellikle de kapitalizmin krizlerinin ya sömürü ilişkilerinin derinleştirilmesi ya da devrimlerle sonuçlandığı düşünüldüğünde muhalefetin içinde bulunduğu durumun yetersizliği daha iyi anlaşılabilir.
Ülkede krizle birlikte kitleleri politikleştirilecek bir gündem de yerel yönetim seçimleridir. Solun oldukça geniş bir kesimi seçimlere birlikte müdahale etme kararını açıklamışlardır. Bu toplumsal muhalefetin gelişmesinde olumlu bir etken olacaktır.
Toplumsal Muhalefet İçinde TMMOB’nin Konumu
Bugün ülkenin içinde bulunduğu kriz ortamı, pek çok emekçi kategorisinin yanında ücretli teknik elemanları da alabildiğine etkiliyor. Kriz nedeni ile yaşanan kıyımlardan, işten çıkarma, ücretsiz izin verme vb. “tasarruflardan”, son tahlilde, ciddi sayılarda mühendis ve mimar da etkilenmiştir. Teknik elemanların ağırlıklı bir kesimini oluşturduğu beyaz yakalıların krize karşı tepkilerini ete kemiğe büründürmek bugün ciddi bir önem ve değer taşıyor. TMMOB, zayıf örgütlü bağa sahip olduğu bu kesimle ilişkilerini güçlendirmek gibi tarihsel bir olanağı da yakalamış durumdadır. TMMOB yüzünü iki ana eksene dönerek, krize karşı mücadelenin toplumsal meşruiyeti altında kendini yeniden yapılandırma ve toplumsal muhalefet içinde yeniden aktif bir özne olarak konumlanma çabası içine girmelidir.
Birincisi TMMOB’nin örgütlülüğüne ve üyelerine dönük faaliyetlerinin içeriğine ilişkindir. Sınıf çelişkilerinin derinleştiği bu dönemde TMMOB, geleneksel “emekten halktan yana olmak” söylemini, yani sınıfsal tercihini daha çok ete kemiğe büründürmek durumundadır. Bunun bir yanında, ücretli çalışan üyelerinin haklarını savunma konusunda daha etkin davranmak vardır. Diğer yanında ise kriz bahanesi ile işyerinden toplu olarak işçileri, teknik elemanları çıkaran “patron” mühendis ve mimarlara karşı net bir tavır almak söz konusudur. TMMOB ve Odalar, sınıfsal tercihlerine uygun olarak -sermayenin bütününün yapmaya çalıştığı gibi- krizin yükünü emekçilere ödetmeye kalkan üyelerini uyarmalıdır. İstanbul’da Sinter Metal, Ankara’da Tega Mühendislik gibi sendika düşmanlığı somut olarak ortaya çıkan örnekleri kınayarak etkin mücadeleye girişmelidir.
Kriz bahanesiyle işten çıkartılan üyelerine fiili ve hukuki destek verilmesi, bugün kimi TMMOB birimlerinde olumlu bir örnek olarak hayata geçirilmektedir. Bu bağlamda TMMOB birimlerinde kurulan hukuk büroları yaygınlaştırılmalı ve faaliyetleri ortaklaştırılmalıdır.
Bir başka olumlu örnek ise IBM çalışanlarının sendika mücadelesine verilen destek ve bunun bütünsel bir beyaz yakalı/teknik eleman örgütlenmesi yönünde derinleştirme çabalarıdır. Ücretli teknik elemanlar konusunda çalışmaları yeni başlayan TMMOB Ücretli-İşsiz Mühendisler Kurultayı günümüz koşullarında daha da önem kazanıyor.
2009’da yoğunlaşması söz konusu olabilecek işten atılmalara karşı mücadele ederken, bir yandan da 1970’li yıllarda örnekleri görülen sosyal dayanışma fonu gibi girişimlerin yeniden oluşturulması sağlanmalıdır. Bazı odaların, tüzüklerinde yardımlaşma sandığı, dayanışma fonu kurmak gibi maddeler zaten var ve kimi mevcut çalışmalar da bulunuyor. Son dönemlerde SMM’lere yönelik oluşturulduğu söylenen bazı dayanışma fonu örneklerinin olumsuzluğu kamuoyuna yansıdı ancak dayanışma fonunu, özellikle işsizlik fonu gibi çalışacak bir sandık olarak yeniden şekillendirmek mümkündür. Bunun için hukuksal altyapı incelenirken, TMMOB’nin aktif tabanı içinde “fiili” örnekleri oluşturmanın önünde bir engel yoktur.
TMMOB’nin ve Devrimci Mühendis-Mimarların Tarihsel Sorumlulukları Bağlamında, Bir Örnek Olay:
Krizin faturasının emekçilere ödetilmesine karşı toplumsal muhalefetin 29 Kasım 2008’deki ilk toplu çıkışının örgütlenmesinde, TMMOB beklenen etkinlik ve direngenlikten uzak bir görünüm sergilemiştir. Eylemin çağrıcıları arasında yer almayan TMMOB’nin eyleme desteği de, TMMOB yürütmesi tarafından uzun süre açıklanmamıştır. TMMOB ortamlarında, TMMOB Yönetim Kurulu içinde ve Oda ve Birimlerde oluşan baskı sonucu, eyleme birkaç gün kala, toplanan yönetim kurulu ardından desteğini açıklayan TMMOB, bu sefer de eyleme katılım konusunda yeterli çabayı göstermemiştir. Sonuçta toplumsal muhalefetin son yıllardaki bu en büyük güç gösterisine hazırlıksız, zayıf ve örgütsüz bir katılım sergilenmiştir. TMMOB Yürütme Kurulu’nun bu olumsuzluktan kendi payına gerekli dersi çıkardığını/ çıkaracağını umut ediyoruz.
Krize karşı mücadelede TMMOB örgütlülüğünün güçlenmesi, bugün daha da önem taşıyor. TMMOB işyeri temsilciliklerinin kurulması her zamankinden daha acil hale gelmiştir. Bunun için İKK’lara bağlı şube ve temsilcilikler tarafından eleman ve parasal ihtiyaçları karşılanan il örgütlenme birimleri oluşturulmalı ve işyeri temsilciliklerinin ortak olarak örgütlenmesi sağlanmalıdır.
Teoman Öztürk’ün 1970’lerde bir çok kere tekrarladığı olanakların ortaklaştırılması, ortak yayın, ortak matbaa, ortak bina hedefi kriz koşullarında güncel hale gelmiştir. TMMOB birimleri bu konuda teşvik edilmelidir.
İkinci eksen olarak TMMOB’nin toplumsal muhalefet içinde etkin bir özne olabilmesinin ön koşulu günümüzde daha da yakıcı hale gelen halkın hakları mücadelesinde aktif tutum almasından geçiyor. Bu konuda Ankaram Platformu, Üçüncü Köprüye Hayır Platformu, Herkese Sağlık, Güvenli Gelecek Platformu ve kentsel dönüşüm projelerine karşı alınan aktif tavır zaten üzerinden yürünmesi gereken çizgiyi göstermekte. TMMOB birimleri bu platformlardaki konumlarını basit birer katılımcı olmaktan öteye geçirerek, kendi meslek alanlarının verdiği bilgi ve birikimlerle, platformların niteliğini yükseltecek bir etkinlikte olmalıdır. Bugün bunları çoğaltmanın ve mimar-mühendis-şehir plancıları bu süreçte aktif bir özne, örgütlerini ise mücadelenin sürükleyici dinamiği haline getirmenin gayreti içinde olunmalıdır.
Bu eksen, “bilimi ve tekniği emekçi halkımızın hizmetine sunmak” misyonunu gerçekleştirmede de bir adım olabilir. TMMOB birimleri kriz koşullarında halkı bilgilendirmek aydınlatmak için mahalle toplantıları düzenlemeye başlayabilirler. TMMOB’nin yerel seçimlere müdahalesinin ipuçları da bu toplantılarda ortaya çıkacaktır. Örneğin, Ankara’da doğalgaz ve su, İstanbul’da su için kullanılan ön ödemeli sayaç konusunda TMMOB birimlerince yapılanlar ve yürütülen mücadele; doğalgaz ve elektrik zammı arkasındaki gerçekler; barınma hakkı konusundaki görüşler, mahalle toplantılarıyla halka anlatılabilir. Bu, en temel yaşam haklarına aykırı biçimde yürütülen neoliberal saldırıları teşhir edebilir; suyun, enerjinin ve diğer temel hakların ticarileştirilmesine karşı bir bilinç geliştirebilir ve halkçı, bir program için tutamaklar oluşturabilir.
Devrimci Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları olarak TMMOB’nin toplumsal muhalefette olması gereken yerini alması için, bulunduğumuz her noktada elimizden gelen çabayı göstereceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.
2009 yılında, güzel günlere dair umutlarımızı her daim diri tutarak, umutlarımızın birlikte atacak yüreklerde çoğalacağını biliyor ve yine haykırıyoruz, “UMUT YÜREKTE, YÜREK İSYANDA, İSYAN HER YERDE…”
FİLİSTİN’DE…
YUNANİSTAN’DA
ŞİLİ’DE
FRANSA’DA…
TÜRKİYE’DE…