Ülkemizde kapitalist-küreselleşme sürecinde, uluslararası işbölümünün sonucuna göre uygulanan politikalara paralel olarak eğitim politikası da şekillendirilmektedir. Tüm dünyayla birlikte ülkemizde de eğitimin piyasalaştırılması adım adım örülmektedir. Sermaye odaklı bir eğitimin inşaası için “yeniden yapılandırma” adı altında üniversiteler kamusal hizmet alanları olmaktan çıkarılmakta ve bir yatırım alanına dönüştürülmektedir. Bu süreçteyse öğrenciler birer müşteri gibi görülmektedir.
Eğitimin kamusal hizmet dışında tarif edilmesiyle birlikte, kamu bütçesinden her geçen yıl üniversitelere ayrılan payın azaldığı, özel üniversitelerin (sözde kar amaçlamayan vakıf üniversiteleri) furya halinde açıldığı, üniversite sayılarının ve bölüm kontenjanlarının %40-50‘lere varan bir oranda hızla arttırıldığı bir süreci yaşamaktayız.
Ülkemizde bugün 102 devlet ve 52 vakıf olmak üzere toplam üniversite sayısı 154‘tür. 2009-2010 akademik dönemi itibariyle devlet üniversitelerinde 3.329.057, vakıf üniversitelerinde 200.277 öğrenci olmak üzere toplam üniversite öğrenci sayısı (Lisans, Önlisans) 3.529.334‘dür.
Diğer taraftan ülkemizdeki 400 bine yakın mühendis ve mimarın yaklaşık % 25‘i, yani yaklaşık 100 bin kişi işsiz ya da meslek dışı alanlarda çalışmakta, mühendislik fakültelerinde 291.745 öğrenci bulunmakta ve her yıl mühendislik ve mimarlık fakültelerinden yaklaşık 35 bin mezun verilmektedir. Bu tablo göz önüne alındığında her sene yeni bölümlerin açılmasının bilimsel bir dayanaktan yoksun olduğu, plansız ve ülke gereksinimleri gözetilmeden gerçekleştirildiği ortaya çıkmaktadır.
Anayasanın üniversitelerin kuruluşuyla ilgili 130. maddesi yeni bir üniversitenin kurulması ve bölümlerin açılmasını “.. ülkenin gereksinimlerine uygun insan gücü yetiştirme ..” ve “..üniversite kavramına yakışır bir eğitim – öğretim vermesi ..” gibi nitelikli koşullara bağlamaktadır. Bu noktada sorulması gereken hangi bilimsel veriler ışığında üniversitelerin açıldığıdır.
Bilimin ve teknolojinin hızla geliştiği ve egemenlik kurduğu yüzyılımızda; üniversite ve bölümler planlamacı bir anlayış ve toplumsal gereksinimler dikkate alınarak açılmalı, sorgulayan, düşünen, dayanışma duygusuna sahip bilimsel kriterleri önemseyen daha nitelikli ve donanımlı mühendislerin yetiştirilmesi, ilke ve amaç olarak benimsenmelidir.
Üniversitelerde bilimin ve özgürlüğün hakim kılınması için üniversiteyi vareden olgular olarak akademik özgürlük ve özerklik sağlanmalıdır. Bugünse üniversitelerimiz baskı ve otorite altında biçimlendirilmeye çalışılmaktadır. Üniversiteleri tek söz, tek kalem olarak yöneten ve otoriteyi temsil eden YÖK askeri darbe ürünü olarak, ‘sivil‘ yapıyı da etkilemiş, üniversitelerdeki akademik ve yönetsel çehreyi de despotizmin parçası haline getirmiştir.
Geçtiğimiz günlerde YÖK tarafından üniversite rektörlüklerine ve Emniyet Genel Müdürlüğü aracılığıyla 81 ilin valilerine gönderilen yazı, tümüyle ideolojik hegemonyasına alamadığı üniversiteleri ve üniversitelileri hizaya çekme çabasıdır. YÖK‘ün aldığı kararlara göre artık üniversitelere resmi polislerin ve ÖGB (Özel Güvenlik Birimleri)‘nin yanı sıra sivil polisler de girecek, polislere üniversitelerde yer tahsis edilecek, yani üniversitelerde karakollar kurulacaktır.
Kendi gencinden korkan bu anlayış, öğrenciye potansiyel tehlike olarak bakmakta, üniversiteyi polis copu ile nizam etmeye çalışmaktadır. Baskı ve teslimiyet politikalarıyla şekillendirilmeye çalışılan ve asli unsurlarına yabancılaştırılan üniversitelerin bu yaklaşımla bilim yuvası olamayacağı, böyle bir yapının içerisinde bilim üretilemeyeceği açıktır. Her ortamda ülke nüfusunun genç olmasından övgü ile söz edilirken üniversite gençliğine yapılan bu yaklaşım ironiktir.
Son uygulamasıyla YÖK üniversite ve üniversitelinin gerçek kimliğiyle ne kadar ters düştüğünü bir kez daha göstermiştir.
Artık daha geniş kitleler, halktan ve emekten yana duran üniversite gençliğinin yetişmesi adına üniversitelerde özgür ve demokratik bir yapılanmanın, katılımcı bir anlayışın önündeki en büyük engellerden biri olan 12 Eylül ürünü YÖK‘ün kaldırılması gerektiğini haykırıyor.
Bugün, halkın aynası olan üniversitelerin özgürleşmesi için bir arada mücadele etme zamanıdır. Bugün, özgür düşüncenin, aydınlık yarınların yaratılması adına üniversitelere sahip çıkma zamanıdır. Bugün, bu ülkenin aydın, çağdaş mühendisleri olarak üniversitenin ve üniversitelilerin var olma mücadelesinin yanında olma zamanıdır.
Özgür ve demokratik üniversitelerin zamanıdır…
TMMOB
HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI
KASIM 2010