İstanbul’un En Güçlüleri: Ayazma Mevkii Çocukları – Onur Baysal

Onur BAYSAL 28 Kasım 2008  Birgün

13 Kasım 2008 Perşembe sabahı, İstanbul Küçükçekmece Ziya Gökalp Mahallesi Ayazma Mevkii’nde18 ailenin içinde yaşadığı çadırlar, üçüncü defa olmak üzere zabıta, polis, panzer ve grayderlerle yağmur altında yıkıldı. Yıkım sonrasında, Ayazma’nın ilham verdiği ve dayanışma içinde olduğu inisiyatif, platform, dernek, üniversite ve diğer Kentsel Dönüşüm mağduru mahallelerin yoğun ve ısrarlı girişimleriyle, Belediye Başkanı’yla yapılan görüşmeler olumlu sonuçlandı. Belediye, ailelerin 1 yıllık kira kontratlarını imzalayacağının sözünü verdi ve önümüzdeki günlerde TOKİ’nin protokolleri hazırlaması bekleniyor.

Bu yazı, yıkımdan iki gece sonra yapılan röportajlarla başladı ve ailelerin kiralıklarına geçeceği müjdesinin geldiği günde tamamlandı. 3 yıldan beri örnek bir mücadeleyi her ferdiyle sürdürmüş, nüfusu yaklaşık 100 kişi olan 18 ailenin çoğunluğunu çocuklar oluşturuyor. Ayazma’lı çocukların direnme emeği, zaferlerinden daha büyük. İstanbul’un en güçlüleri, Ayazma Mevkii’ndeki çocuklar “Devlet ve Tabiat” dersinde şimdi bir teneffüse doğru tamamlıyorlar 3 yıldır anlattıklarını.

(Foto: Deniz ERSOY)

“Bu Yaşadıklarımı Unutursam İnsan Değilim!”

İstanbul Küçükçekmece İlçesi, Kentsel Dönüşüm kapsamına alındığı 2004 yılında Ayazma Mevkii’nde yaşayanlara ulaşan, İBB, TOKİ ve Küçükçekmece Belediyesi antetli dilekçede “İnsanca yaşabileceğiniz konutlara kavuşacaksınız. Gecekondu sahibinden kiracısına kadar Ayazma’da ve Tepeüstü’nde yaşayan herkes için ayrı ayrı çözüm geliyor. (…) Amacımız sizleri insanca yaşanabilir konutlara kavuşturmaktır” yazıyordu ve altında Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay’ın imzası bulunuyordu. Ayazma mevkiinde gerçekleştirilen yıkımla ev sahipleri TOKİ Bezirganbahçe konutlarına yerleştirilirken, kiracıların hakları tanınmamıştı. Kendilerine verilen söz yerine getirilinceye, temel hakları olan barınma hakkı sağlanıncaya dek Ayazma’dan ayrılmama ve yıkıntılardan arda kalan malzemelerle kurdukları barakalarda kalma kararı alan 18 aile, 30 Kasım 2007 günü sabah saat 4:00’te, uykularındayken şiddetli bir yıkıma maruz kalmışlardı. Yine de haklılığın inadı ve dayanışmanın gücüyle ikinci defa kepçe ve panzer altında parçalanan malzemelerden barakalarını, çadırlarını kurmuşlardı. 2007’de gerçekleştirilen yıkım, 18 ailenin hayatında büyük bir tahribata sebep olmuş, evlerle birlikte yıkılan düzenlerinin yeni baştan kurulması ve artan sağlık sorunlarıyla zorlaşan ekonomik koşullar, çocukların eğitime ara vermesine veya tamamen okuldan uzaklaşarak oldukça düşük ücretli işlerde çalışmasına sebep olmuştu. 13 Kasım 2008 Perşembe sabahı, haberi bir gün önceden verilmiş olan üçüncü yıkım gerçekleştirildi. Yağmurun çamura döndürdüğü toprağa çadırları gömen üçüncü yıkımdan beklenen, çaresiz bırakılan Ayazmalıların haklarından vaz geçerek dağılmaları, kentin ve tarihin meçhulune karışmalarıydı. Mevkiide tek tük bulunan, yıkılmamış tapulu evlerinde kalan komşuları, ailelere geçici olarak evlerini açtı. Kadın ve küçük çocuklar bu evlerdeki komşularında geceyi geçirirken, erkekler ve çocuklar geceyi yakılan ateşlerin ve eşyalarının başında ve hemen o gün imece usulüyle kurmuş oldukları barakalarda topluca kalarak geçirdiler.

Ayazma halkının mücadelesiyle dayanışma içerisinde olan Küçükçekmece Sivil Toplum Kurluşları İnisiyatifi, bu süre zarfında Kaymakam ve Belediye Başkanı’yla yoğun görüşmelere başladı ve kira yardımı sözünü aldı ve 16 Kasım Pazar günü, yaptığı basın açıklamasıyla verilen sözün belgelenmesi talebini kamuoyuna duyurdu. Aynı gün içinde, Başıbüyük Mahallesi’nin Kentsel Dönüşüm’le mücadelesini konu alan “Göç” adlı belgeselin birincilik ödülüyle satın alınan çadır, toplu mutfak ve çocukların dersliği olarak kullanılması amacıyla Başıbüyük halkının armağanı olarak İMECE tarafından kuruldu. Aynı günün gecesinde, Ankara Dikmen Vadisi, Halkın Barınma Bürosu’nda yapılan toplantının ardından Dikmenliler, sokakta yaktıkları bir büyük ateşin başında okudukları şu bildiriyle Kentsel Dönüşüm’e karşı verdiklerileri mücadelede bir sefer daha Ayazma ile dayanışma içinde olduklarını ilan ettiler: “Nerede olursa olsun, bir yoksulun evi yıkılır ve bütün ailesi ile sokakta bırakılırsa; gerçekte hepimiz üşürüz, hepimizin vicdanı kanar.”

(Foto: Uğur ÇOLAK) 

Belediye Başkanı Aziz Yeniay, görüşmelerin ardından Ankara’ya hareket ederken, Küçükçekmece İnisiyatifi, Bir Umut Derneği ve IMECE, soğuğu ve fırtınası unutulmayacak 2008 Kasım’ının gece ve gündüzlerini barınaksız geçirmekte olan mahallelilerin sağlık taramasının yapılması, ihtiyaçlarının belirlenmesi, kısaca insanca yaşam koşullarına kavuşmaları için çalışmalara başladı. Anaakım medyada -çarpık bir biçimde dramatize edilerek de olsa- Ayazma haberlerinin yer almaya başlaması, olumlu gelişmelerin yaşanacağını işaret ederken, nihayet Ayazma halkının kanaat önderleriyle Belediye’nin yüzyüze görüşmeleri başladı ve kira yardımının yapılacağı, kira kontratlarının Belediye tarafından imzalanacağı Aziz Yeniay tarafından medyada ilan edildi. Bugün iki büyük çadırda, kadınlar ve erkekler ayrı olarak topluca kalan aileler, kiralıklarına geçmeye hazırlanıyorlar.

13 Kasım Perşembe günü gerçekleştirilen yıkımdan iki gece sonra, karanlık gökyüzüne doğru dumanı yükselen bir sobanın etrafında oturuken sohbet ettiğim Yusuf, masmavi gözlerinden bir kıvılcım geçirerek şöyle demişti: “Bu yaşadıklarımı unutursam insan değilim!”

Bugün Top Oynadık, Çadır Yaptık

Ayazma’da yetişkinler ve çocuklar arasında, dikkate değer bir ilişki var, aileler sadece kendi çocuklarıyla değil, ellerinden geldiği ölçüde her çocukla ilgileniyorlar. Çocuklar da kendi aralarında dayanışmanın izlerinin hayli belirgin olduğu bir ilişkiye sahipler. Ömer Akvaranlı, sadece kendi altı çocuğuyla değil diğer çocuklarla da yakından ilgileniyor. Eğitimden uzaklaşan çocukların okula dönebilmesi ve mahalleye servis tahsis edilmesi için hiç cevap gelmemesine rağmen defalarca dilekçe yazmış olduğunu anlatıyor. Ömer Abileri’nin gözetiminde, molozların arasına kurulmuş sobanın etrafına toplanmış çocuklara, Bugün ne yaptınız, diye sorduğumda, Muhammed cevap veriyor: “Bugün top oynadık, çadır yaptık, tahtaları taşıdık. Hepbirlikte yapmak gerekiyor bunları. Bu çadırlarda herkes kalacak. Kadınlar ve küçük çocuklar komşularda kalıyor. Erkekler burada, çadırlarının başında yatıyorlar. Dün gece komşularda yatmıştık, büyükler burada kaldı. Büyükler kalmazsa biz kalacağız yoksa birileri gelip eşyaları götürebilir.”

Muhammed 14 yaşında ve üç kardeşin en büyüğü. Okuluna devam ediyor ve Ayazma’da okuluna devam eden çocukların çoğu gibi derslerinde çok başarılı. Pazar günü, basın açıklamasından önce yaptığımız maçta Muhammed’le aynı takımdaydık, esaslı tekniğiyle neredeyse tüm golleri o attı. Kardeşi Cumali’nin tam iki bacağımın arasından attığı dahil, benim peş peşe yediğim gollere dayanamayıp sonunda kaleyi de korumaya çalıştı. Basın açıklamasından sonra da kucağında 3 yaşındaki en küçük kardeşini getirip tanıştırdı: Hivda, Kürtçe “Doğan Ay” demekmiş. Konu yıkıma gelince alaycı bir ifadeyle, “Elimde çayım vardı, daha içmemiştim” diyerek anlatmaya başladı: “Tam kahvaltı ediyorduk, baktım, şuradaki asfalt yolun üzerine polisler, panzerler dolmuş. Biraz bekledik, komşular toplanmaya başladı, iki üç arabanın ardından dozerler gelince hemen yerimizden kalktık. Önceki yıkımda bütün eşyalarımız kırılmış olduğu için hemen eşyalarımızı dışarı çıkarmaya çalıştık. Zabıtalar geldiler, buzdolabını, çamaşır makinasını, çekyatı dışarı çıkardılar, kepçeyi vurdular. Çevikkuvet yaklaşmayalım diye, joplarla önümüzü tutmuştu. Belediye Başkanı Yardımcısı gelmişti, babam onunla konuşmak istiyordu ama polisler etrafını sarmıştı, bırakmıyordu. Babam sesini çıkardığında da polisler ağzını kapatıp ileriye götürdüler, ‘fazla sesini çıkarma, yoksa içeriye alırız seni’ dediler. Yıkımdan sonra eşyaları kurtarmaya çalışıyorduk, herkes bir yana dağılmıştı, o zaman daha önce burada oturan bir arkadaşım geldi, ‘üzülme, nasıl olsa bir daha yapacaksınız’ dedi, ben ondan biraz moral alıyordum. Onlar yıksınlar, biz yine yaparız!”

(Foto: Uğur ÇOLAK)  

Muhammed’in son cümlesini tekrar edip ekliyor İzzet: “Yıksınlar! Arkadaşlarımızı bırakmayacağız!” 2007 kasımında gerçekleşen yıkımla eğitimden uzaklaşmak ve çalışmak zorunda kalan, derslerinde başarılı olan çocuklardan İzzet. Ayazma’da gerçekleştirilen her yıkım, fiilin bizatihi içerdiği şiddetin yarattığı tahribat yanında sebep olduğu olumsuz değişimlerle bir sürekliliğe sahip oluyor. Yıkım, sadece çadırların kepçelerle yıkılması, eşyaların parçalanması değil, özellikle çocuklar için ekonomik nedenlerle eğitime ara vermek veya okuldan tamamen uzaklaşarak düşük ücretli işlerde çalışmak anlamına geliyor. Özellikle çalışan çocukların anlatımlarından, üç yıkımı, aralarında herhangi bir kesinti görmeden, yekpare bir yıkım olarak değerlendirdikleri anlaşılıyor. İkinci yıkımın şiddettini hala hissettikleri çok açık çünkü o yıkımdan sonra Ayazma’daki çocukların yarısından fazlası eğitimden uzaklaşmak zorunda kaldı. İzzet, okula dönmek istediğini tekrarlayarak Muhammed’le birlikte ikinci yıkımdan bahsetti: “Saat ikide toplanmışlardı hepsi, sonra dört oldu, geldiler. Biraz aydınlık oldu, yıktılar. Açmayacaktık kapıyı, kırdılar. Medya gelmesin diye çok erken geldiler, kimse görmesin diye. Burada 1500 tane polis vardı. Bunlar olmasaydı okuyacaktık. Bunlar oldu herkes okulundan kaldı. Ben bile çıktım. Önceki yıkımda, okula gidecektik, sabah kalkmıştık. O zaman İkitelli’de okuyordum, sabahçıydım. 6. sınıftayken bıraktım okulu. Kapıyı açmadık, kırıp girdiler, çocukların hepsini yolun üstünde bıraktılar.”

İzzet’in anlattıklarıyla birlikte ilk başta konuşmak istemeyen Erhan, “Buradaki beş altı kişi okulu terk etmek zorunda kaldık” diyerek sohbete katıldı. Erhan geceleri arkadaşları için saat başı uyanarak çevreyi kontrol ediyor. “İzzet’le aynı okuldaydık, birlikte gidip geliyorduk, sınıf ayrıydı. Birlikte okulumuzdan ve evimizden olduk. Bir ev istiyoruz, sıcak bir yuva.” İzzet de aynı isteği tekrarlıyor: “Sadece bir evimiz olsun yeter, bir de okumak istiyorum.”

Şu Ev Gibi Çadırımızı Bile Yıktılar

Yusuf, 2007 yıkımıyla eğitimden uzaklaşan çocuklardan ve yakınlardaki bir ayakkabı atölyesinde sayacılık yapıyor. Kayıt cihazını eline alıp, masmavi gözlerini ateşe dikip soluk almadan anlattı:

“Maddi durumdan dolayı okula devam etmiyorum. Önceki yıkımdan sonra çıktım okuldan. Çalışıyoruz, mecburen eve para getirmek için. Okumayı herkes ister, yani bizi böyle perişan ettiler. Burada insan yaşıyor. Şimdi Başbakan gelsin burada yatsın. Acaba kim kabul edecek? Cumhurbaşkanı gelsin burada otursun, çay içsin, yemek yesin. Biz yemeğimizi bile doğru dürüst yemiyoruz, çayımızı bile doğru dürüst içmiyoruz. Geceleri bile doğru düzgün yatamıyoruz. Şu ev gibi çadırımızı bile yıktılar. Çadırı bize çok mu gördüler?

Bize bir sıcacık yuva yeter. Ki akşam iyice uyuyalım, o bize yeter. Başka birşey istemiyoruz. Parasıyla versin, biz demiyoruz ki bedava versin. Parasıyla da istiyorsun vermiyor, öyle de istiyorsun vermiyor.

Şimdi bu arkadaşlarımız sınıflarından kalmış, derslerinden geri kalmış. Niye? Bunlar okuldan çok mu uzaklaşmak istiyorlardı? Hayır. İyi bir ev, iyi bir yemek, iyi bir sıcacık yuva olsun tamam. Okuluna da giderler, her şeyi de yaparlar. Ama şimdi buraya yıkmışlar, hadi herkes çıksın, gitsin, demişler. Her yağmur yağdığında da polisler buraya geliyor, nasılsınız diye soruyor. Eğer öyle bir vicdanınız varsa evleri yıkmayacaktınız.

Başbakanımız “vatan bir, millet bir” diyor ama ayrımcılık bu, bu vallahi ayrımcılık. Burada yüzden fazla aile vardı, TOKİ hepsine evleri verdi,18 aileyi niye burada bıraktı?

Bu yaşadıklarımı unutursam insan değilim. Unutamazsın zaten. Niye? Küçük kardeşim hasta; şimdi komşumuzun evinde. O ev de olmasaydı, kardeşim allah korusun burada donarak ölecekti. Başka bir çare var mı? Onlar söylesin, başka bir çare var mı? Gitsinler diyecekler! Tamam da nereye gideceğiz?”

Sohbeti Muhammed tamamlıyor: “Tüm insanların sahip olduğu gibi, barınma hakkı ve eğitim hakkımızı istiyoruz. Başka birşey istemiyoruz zaten. Bu kadar!”

Dayanışma

Modernitenin “düzen” ve “ilerleme” projeleriyle alenen yaşama karşı örgütlenen kapitalizm, Kentsel Dönüşüm, Mutenalaştırma, Sağlıklılaştırma, Ekonomik Canlandırma adları altında mekan üzerinden zamanı sömürüye uygun olarak kurgularken, hazırlanan senaryolarda rolü verili sayılanlar, yeniden sıradan, temel ve özel olanı keşfedip uyguluyor: Vicdan linki ve bellek, dayanışma ve mücadele. Bireyin, öteki ile güçlü bir empatik bağ kurarak birlikte olduğu, dayatılmış burjuva hiyerarşisinin ters yüz edilip enlemesine dağıtılarak, dayanışmacı mücadelenin sağladığı hipermekanlarda kurulan çok zamanlı heterarşik ilişkilenme, Ayazma ayazdayken Dikmen’de ateş yakılmasının nedenidir. Ayazmalılar geçtiğimiz iki yıl boyunca sadece kendileri için mücadele etmemiş aynı zamanda Kentsel Dönüşüm mağduru olan Sulukule, Başıbüyük, Gülsuyu, Gülensu, vd. mahallelere destek vermiş, hem bu mahallelerde hem de kendi mahallelerinde hak mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Ayazma aynı zamanda bu mahallelerin tümüdür de. Çoğunluğu çocuk olan 100 kişiye yakın mahallelinin kurguladığı ve uyguladığı dayanışma, insan ve doğa, yetişkin ve çocuk, kadın ve erkek ilişkilerini bu deneyime uygun olarak değiştirmeye gebe olduğu için kazanımlarından daha da büyüktür.