AKP Saldırganlığına Cevap Güçlü ve Örgütlü Bir TMMOB’den Geçiyor

12 Haziran seçimleri ile başlayan AKP’nin 3. dönemi ile neoliberal saldırganlığın yeni bir perdesi de açıldı. Bu dönemin temel belirleyenini neoliberal yıkım ve şiddet oluşturuyor.

AKP’li olmayan her kişi ve kurum tasfiye edilme ve etkisizleştirilmeye çalışılıyor. Medya aracılığıyla yürüyen bir yalan demagojisine eşlik eden şiddet sarmalı, toplumsal muhalefetin küçükten büyüyüğüne bütün öznelerine uzanıyor. Sadece Kürt siyasetçiler, öğrenciler, gazeteciler değil DİSK’e bağlı sendikaların yöneticileri, KESK yönetici ve üyeleri onlarca aya varan sürelerde tutuklu kalıyor, hapis cezası alıyor.

Öte yandan sömürü, doğanın talanı ve kentsel dönüşüm politikaları, beraberinde toplumsal yıkım getiriyor. Van Depremleri’nde devlet, halka saldırmada ve Van’a gelen devlet erkanını  korumada gösterdiği beceriyi, enkaz altından kurtarma ve deprem sonrası organizasyonda gösteremiyor. Deprem sonrası süreç ülke çapında yeni bir kentsel dönüşüm saldırısının tetikleyicisi olarak, inşaat sektörü ve diğer sermaye grupları için fırsata çevrilmeye çalışılıyor.

Bugüne kadar AKP politikalarının ‘gözbebeği’ olan “Sağlıkta Dönüşüm”, piyasacı yüzünü göstermeye başlıyor. Halkın sağlık hakkına ulaşımını engelleyecek bir dizi uygulama ya yürürlüğe henüz girdi, ya da girmek üzere.

Seçimden sonra ilk olarak ulaşım zamları, ülke gündemine girdi. İstanbul ve Ankara’da başlayan toplu ulaşım ücretlerine yapılan zamları, diğer illerdekiler takip etti. Bu zamların ardından Eylül ayında da  elektrik ve doğalgaz zamları gerçekleşti. Daha sonra ise vergi oranlarının arttırılması gündeme geldi.

Neoliberal yıkım ve saldırganlık direnişi doğuruyor
Bütün bu şiddet sarmalı ve halkın haklarına yönelik saldırganlık büyüdükçe buna paralel olarak  direniş de büyüyor. Doğanın talanına ve kentsel dönüşüme karşı halkın hak mücadeleleri gelişiyor. Gerze’den Arızlı’ya, Tortum’dan Dikmen’e kadar onlarca mücadele alanı, geleceğe umut taşıyan bir dinamizmi barındırıyor. Bugüne kadar geleneksel sendikacılığın, örgütlemeye ‘tenezzül etmediği’ taşeron işçiler, militan eylemleri ile hak mücadelelerinde yerini alıyor.

9 Aralık Ankara Hopa davası, AKP saldırganlığına karşı, muhalefetin meşruluğunu toplumun algısının bütününe mal edebilmesinin ve istediğini almasının bir örneği oldu. Böylece bu dava, 1 Mart tezkeresinin geri çektirilmesinden sonraki en büyük kazanım olarak tarihe geçti.

Meslek örgütleri de saldırı altında
AKP’nin toplumsal muhalefeti yalıtma, itibarsızlaştırma ve etkisizleştirme kıskacında meslek örgütleri, özel bir yer tutuyor. Siyasal iktidarın kentsel dönüşüm ve doğanın talanına yönelik saldırıları, çoğu zaman TMMOB birimlerinin,  hukuki girişimleri ile engellenmişti. Bu girişimleri boşa çıkartmak için başta Erdoğan olmak üzere AKP yöneticilerinin sıklıkla TMMOB birimlerini eleştiren, hakaret ve tehdit eden açıklamaları olmuştu. Ancak gelinen noktada bu tehditler birer birer fiili-resmi saldırganlık halini alıyor. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporu ile başlayan kuşatma harekatı, 12 Eylül Anayasa Referandumu’nda yerindelik denetiminin kaldırılması ile sürmüştü. Son çıkarılan Kanun Hükmünde Karanameler (KHK) ile TMMOB birimlerinin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı bir genel müdürlüğün denetimine verilerek, örgütsel bütünlüğünün parçalanması ve muhalif duruşu yok edilmesi hedefleniyor. Bu saldırıların devam edeceği konusunda da herhangi bir kuşku bulunmuyor.

TMMOB ise, bu baskı ve saldırganlık dönemimde üzerindeki tarihsel sorumluluğun hakkını vermekte yetersiz kalıyor. KHK saldırısını ardından gösterilen refleks, artık bir klasik haline gelmiş olan ve yetersizliği tartışma dahi götürmeyen yazılı açıklama ve değerlendirme raporları ile sınırlı kaldı. Kararı KHK’den çok önce alınmış olan 19 Eylül Dayanışma Günü etkinlikleri, KHK’lara karşı basın açıklamalarına dönüştürülerek zevahir kurtarılmak istendi. TMMOB’nin etkisizleşmesi ve hatta örgütsel tasfiyesini gündeme getiren bir girişimin bu denli zayıf bir refleksle yanıtlanması herhalde aklı ve izanı yerinde, TMMOB’nin demokrat-ilerici geleneğine sahip çıkan herhangi bir  mühendis, mimar, şehir plancısının (MMŞP) kabul edebileceği bir durum olamaz. Bu ataleti toplumsal muhalefetin durumu ile açıklamak ise ancak teessüf konusu olabilir.

Bu bahanenin ardına sığınanlar hemen yanı başlarında yine KHK saldırısına maruz kalmış bir başka meslek grubuna ve onun meslek örgütüne baksalar belki biraz cesaret alabilirlerdi. Kasım başında çıkan KHK ile Kamu Hastane Birliklerinin kurulması ve meslek alanlarında yabancı sağlıkçı çalışmasının önünün açılması ve diğer sağlıkta piyasalaşma uygulamaları karşısında TTB, kısa bir süre içinde ilk olarak saldırıya karşı en geniş meslektaş dayanışmasını harekete geçirmek üzere, Türkiye Hekim Meclisi’ni topladı. Bu Birlik bürokrasisinin ötesinde, karşı duruşa katkı verecek herkesin katıldığıbir platform oldu ve bunu bir hafta sonra toplanan Türkiye Sağlıkçılar Meclisi izledi. Bu toplantılar sonunda 21 Aralık’da tüm sağlık örgütleri tarafından, greve çıkma kararı alındı. Ardından bu karar KESK tarafından da sahiplenildi ve bir kamu grevine evrildi.

TMMOB Genel Kurul süreci başladı

Yaşanan yoğun ve yoğunlaşacak AKP saldırganlığı altında, TMMOB ve bağlı Odaların seçim süreçleri, Aralık 2011’den başlayarak Mayıs 2012 sonuna kadar bir silsile halinde devam edecek. Yukarıda çizdiğimiz çerçevenin paralelinde Genel Kurulların AKP iktidarının kurumsallaştığı, saldırganlaştığı ve bir o kadar da kırılganlaştığı bir dönemde yapılması, bu süreci daha da önemli kılıyor.

Bu saldırganlığın mevcut ezber ve daralmış yönetim mekanizmaları ile sürdürülemeyeceği açıktır. Bugün artık, TMMOB’nin etkisizleşmesi-tasfiyesi ihtimalin ötesinde bir zamanlama meselesidir. AKP’ye karşı mümkün olan en geniş ilerici yönetim mekanizmalarının oluşturulması, bugün TMMOB demokrat geleneğinin önünde zorunlu bir görev olarak durmaktadır.

TMMOB bütün devrimci-demokrat birikimini ve enerjisini neo-liberal saldırganlığın bugün aldığı, bu en vahşi biçimine karşı seferber etmelidir. Bu çağrı, aynı zamanda bütün TMMOB kurumsallığını en aşağıdan en yukarıya kadar harekete geçirme iradesini gösterme ve üyesiyle daha organik ilişki içerisine gireceği, acil bir örgütsel yenilenme çağrısıdır. Bu, aynı zamanda yüzünü ağırlıklı üye profilini oluşturan genç ve işsiz-ücretli meslektaşlarına dönme çağrısıdır. Bu, aynı zamanda sadece meslek örgütü olma kıstasıyla değil tarihin üzerimize yüklediği sorumlulukla hem bir meslek örgütü, hem de bir emek örgütü olarak çalışma kararlılığı çağrısıdır. Bu çağrı, salt yan yana gelmekten ibaret bir birlik tahayyülü değil, ortak bir iddia, program ve coşkuyla yeni Hopa davası kazanımlarını yaratma cüreti gösterme çağrısıdır.

Politeknik Büyüyor
Van depreminin ardından bir haftasını Van’da geçiren Politeknik ekibi illerine döner dönmez mahallelerde ve üniversitelerde afet etkinlikleri gerçekleştirmeye başladı. Öte yandan Politeknik, içinden geçtiğimiz sürecin zorluklarının ve olanaklarının bilinciyle deprem bölgelerine, kampuslerden, direniş alanlarına HES mitinglerinden MMŞP’lere halkın mühendisi olma çağrısını yükseltmeye devam ediyor. Pratik içerisinde büyüyen ve gün geçtikçe ete kemiğe bürünen Politeknik, meslek alanlarının maruz kaldığı güvencesizlik süreçlerine karşı direnişi örgütlemek için deneyim ve tartışmaları biriktiriyor. Politeknik, neoliberalizmin felakete çevirdiği doğal afetlere karşı yapılabilecekleri gün yüzüne çıkarırken, AKP’nin doğa talanına, kentsel dönüşümüne ve Ortadoğu ülkeleri üzerindeki, sömürge girişimlerine ve füze kalkanı vs. model ortaklık projelerine karşı, emeğin sömürüldüğü her alanda olduğu gibi MMŞP’leri de çepeçevre saran güvencesizlik kuşatmasına karşı bilimin ışığında hak mücadeleleri hattını işaret ediyor.

Politeknik, daha örgütlü ve güçlü bir TMMOB için emek harcamaya devam ediyor. Politeknik, TMMOB ve onun devrimci geleneğinin tasfiyesine karşı Genel Kurullar sürecinde de ilerici, ortak bir çizgi oluşturmak için tüm kapasitesini seferber edecektir.