Doğa olaylarının afet ile açıklandığı, demokratik hak ve taleplerlerini dile getirilenlerin alçakça katledildiği ülkemizde, bundan dört yıl önce 23 Ekim 2011 Pazar günü yaşadığımız Van Depremi`nde 604 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, bir ay geçmeden 09.11.2011 tarihinde yaşanan ikinci depremde de hasarsız olduğu düşünülen iki otelin çökmesiyle 40 yurttaşımız daha enkaz altında kalmış, toplamda 644 can kaybı yaşanmıştır.
Ülkemiz açısından büyük acılara karşılık gelen Van Depremi`nden bu güne, deprem gerekçesiyle yapılan bir dizi yasal düzenlemelere rağmen afet riski altındaki yerleşimlerde hiçbir şey değişmemiş aksine deprem ülkesi olduğu gerçekliği üzerinden öne çıkarılan risk ve kentsel dönüşüm kavramları aracılığı ile yüksek rantlı kentsel alanların dönüştürülmesi süreçlerine meşruiyet kazandırılmaya çalışılmıştır. Bu kavramlar, kentsel alanlardan başlayarak, herhangi bir yerleşimin olmadığı doğal alanlara kadar uzanan yağmanın/keyfi uygulamaların dayanağı haline getirilmiştir. Barınma hakkının sağlanması anayasal görev olarak devlete verilmişken, afet riski bahane edilerek, rant öncelikli uygulamalarla kent merkezinden gecekondu alanlarına kadar da yerlerinden sürülen yurttaşların barınma hakkı ‘yasal` olarak ihlal edilmiştir. Ülkemiz planlama, kentleşme, yapılaşma ve denetim konularında akla, bilime aykırı uygulamalar ve rant politikalarının yanısıra anti-demokratik uygulamalar sonucu tam bir “afet ülkesi”ne dönüşmüştür.
Her yurttaşın güvenli, yaşanabilir ve sağlıklı bir çevrede yaşamasının sağlanması kamunun öncelikli görevidir ve temel bir insan hakkıdır. Sağlıklı, güvenli, insanca yaşanabilir yerleşimlerin sadece mekânsal düzenlemlerle oluşmadığı bilinciyle, demokrasinin temel unsurları olan özgürlükçü, katılımcı eşitlik anlayışına sahip, kamu yararı öncelikli yönetim anlayışı olmazsa olmazıdır.
Bu ülkede yaşayan bizler, artık ne depremlerde, sellerde, çığlarda, iş güvenliğinin olmadığı çalışma ortamlarında, ne de sokaklarda, duraklarda, meydanlarda, kamusal alanlarda bir canın daha yitmesini istemiyoruz.
Özgürlüğün, eşitliğin ve kardeşliğin olduğu, planlamanın bilimsel temelinde insanca yaşama ortamının sağlandığı, güvenli ve sağlıklı kentlerde ölüm korkusu olmadan güvenli bir şekilde, barış içinde yaşamak istiyoruz.
TMMOB Şehir Plancıları Odası