Jeoloji Mühendisleri Odası: “Afetler Bu Ülke İnsanının Kaderi Değildir”

17 Ağustos 1999 tarihinde; 45 saniyede, on binlerce canımızı yitirdik, yüz binlerce konutumuz hasar gördü,  milyarlarca dolar maddi kaybımız oldu…

Süreç içinde maddi kayıplar telafi edilse de yitirdiğimiz insanlarımızın acısını hala yüreğimizde yaşamaya devam ediyoruz. Benzer acıları yaşamamak için ilgili meslek Odası olarak, 10 yıl boyunca yaptığımız gibi bundan sonra da kamuoyunu bilgilendirmeye ve yetkilileri uyarmaya devam edeceğiz. 

17 Ağustos 1999 Marmara depreminin devasa boyutta bir felakete dönüşmesinin temel nedeninin; yeterince mühendislik hizmeti görmemiş depreme dayanaksız yapılar ile  sağlıksız ve plansız kentleşmeler ve yerleşim alanlarının belirlenmesinde yanlış yer seçimi olduğu gerçeği artık herkes tarafından kabul edilmiştir.

 

Deprem, ülkemizin jeolojik yapısı gereği yüzölçümümüzün % 96 sını tehdit eden yadsınamaz bir gerçekliktir. Biliyoruz ki, en aktif fay zonları üzerinde bulunan ülkemizde bir doğa olayı olarak deprem, kaçınılmaz olarak tekrar karşımıza çıkacaktır. Bu jeolojik gerçekliğin bilinmesine karşın, doğa olayının büyük bir afete dönüşmesinin ardından geçen on yıl sonra bugün, yaşadığımız çevrenin afetlere karşı daha güvenli olduğu söylemek mümkün değildir.

Jeoloji Mühendisleri Odası olarak soruyoruz. Aradan geçen süre içinde yapılması gerekenler yapıldı mı?

17 Ağustos 1999 Marmara depreminin yıkıcı sonuçları, ülkemizin temel aldığı afet stratejisi olan “Yara sarma” yaklaşımı ile, afet sırasında ve sonrasında yapılması gereken  arama-kurtarma, acil yardım, geçici iskan, yeni yerleşim yeri seçimi ve kalıcı konut inşa edilmesi işlemleri eksikli de olsa yerine getirilmiştir.

Ancak, afet tehlikeleri açısından hassas bir coğrafyada bulunan ülkemizde, yara sarma yerine en temel görev olması gereken  afet tehlikelerinin önlenmesi ve/veya afet risklerinin azaltılması konusunda yeterli hazırlığın yapıldığını söylemek mümkün değildir.

Bugün bütün dünyada kabul edilen, afet öncesi hazırlık çalışmalarına yapılan bir birim harcamanın afet sonrası yapılacak 7 birim harcamaya karşılık geldiği gerçeğinden hareketle, afetlerle mücadele stratejisinin; hazırlık, planlama ve zarar azaltmayı önceleyen bir anlayışla kurgulanması gerekmektedir. Kısacası, kriz  yönetiminden önce risk yönetimine öncelik veren bir afet yönetimi anlayışı ile doğa olaylarının afete dönüşmesinin önüne geçmek mümkün olacaktır.

Ülke olarak aradan geçen 10 yıl sonunda sormak gerekiyor:

•-         Afet risklerini azaltmaya yönelik ulusal afet politikaları oluşturuldu mu?

•-         Ülkemiz afet tehlike haritaları hazırlandı mı?

•-         Afetlerle doğrudan ilintili yasalarda tek bir değişiklik yapıldı mı?

•-         Afet risklerini azaltmaya yönelik bütçe kalemleri, fonlar  oluşturuldu mu?

•-         Halkın afet bilinci ve afetlerle mücadele kültürü geliştirilebildi mi?

Bu sorulara  olumlu bir cevap vermek mümkün değildir.

17 Ağustos 1999 sonrasında, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca düzenlenen, her kesimden  temsilcilerin katılımıyla Deprem Şurası ile Kentleşme Şurası‘ nın gerçekleştirilmesi olumlu bir gelişme olmasına karşın; şura kararlarının hayata geçmesi konusunda önemli bir ilerleme sağlanamamıştır. Şura raporlarında ısrarla vurgulanan Afet, İmar ve Yapı Kanunlarının  yeniden düzenlenmesi konusunda aradan geçen süre içinde herhangi bir gelişme olmamıştır.

Yasa bazında gerekli değişiklikler yapılmamasına  karşın 17 ağustos depremi sonrasında yürürlüğe konan Yönetmelik ve Genelgelerle, güvenli yapılaşmanın ilk adımı olan zemin etütlerinin ve sağlıklı kentleşmenin altlığını oluşturan imar planlarına esas Jeolojik-Jeoteknik etütlerin zorunlu hale getirilmesi önemli bir gelişme olmuştur. Afet risklerinin azaltılması açısından yaşamsal öneme sahip bu düzenlemelerin uygulanması ve hayata geçirilmesi konusunda  yerel yönetimlerin yeterli duyarlılığı göstermemeleri, hala yeterince ders almadığımızı göstermektedir.

Afet risklerinin azaltılması sürecinde önemli bir rolü olan Yerel Yönetimlerin,  başta jeoloji mühendisi olmak üzere teknik personel alt yapısı güçlendirilerek, uygulama ve denetim görevlerini yerine getirmeleri acil bir görevken bugün arzu edilen bir düzeyde olunmadığı bir gerçektir.

Ülkemizde afet yönetiminin temel sorunlarından biri olan çok başlılık ve koordinasyon sorununun aşılması için  Afet Müsteşarlığı kurulması önerimiz siyasal iktidarlar tarafından dikkate alınmamış, bunun yerine risk yönetimine ağırlık vermeyen, acil durum ve kriz yönetimini ön planda tutan  Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı oluşturulmuştur. Başta Afet İşleri Genel Müdürlüğü olmak üzere mevcut kurumların kapatılarak bilgi birikimlerinin önemsenmediği, mevzuatı ve örgütlenme yapısı ülkenin afet potansiyeline denk düşmeyen, risk  yönetimi ve jeolojik hizmetlere yeterli önemi vermeyen bu yeni yapılanma ile afet hizmetleri konusunda belirsiz bir ortam yaratılmıştır. 

Bütün bu göstergeler 17 Ağustos sonrasını iyi değerlendirmediğimizi ve dersimize yeterince çalışmadığımızı göstermektedir. Unutmamalıyız ki kaybettiğimiz zaman ilerde yaşanacak afetlerde kayıplarımızın artmasına neden olacaktır.

Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, ülkemizin jeolojik yapısı nedeniyle sıkça karşılaştığımız ve karşılaşacağımız depremlerin, yıkıcı afetlere dönüşmesinin önüne akıl, bilim ve mühendislik yaklaşımı ile geçebileceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.

Depremler önlenemez ancak zararlarını azaltmak mümkündür. Rant ilişkilerinin üzerinde şekillenen  kentleşme politikaları yerine toplumsal  ihtiyaçları önceleyen  kentleşme  politikalarını geliştirmek, buna uygun imar, afet ve yapı mevzutına ilişkin yasal düzenlemeleri ivedilikle gerçekleştirmek, risk yönetimini esas alan bir afet yönetim sistemini oluşturmak ve toplumun afet bilinci ile afetlere karşı mücadele kültürünü geliştirmek zorundayız.

Depremler bu coğrafyanın jeolojik  yapısının kaçınılmaz sonucudur.

Ancak, afetler bu ülke insanının kaderi değildir.

TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU