Ücretli – işsiz mühendislerin mücadelesi ve TMMOB – Ertuğrul Bilir
Spread the love

2-23 Eylül 2007 tarihlerinde TMMOB tarafından “Mühendislik, İstihdam ve Ücretlendirme Sempozyumu” düzenlendi. Sempozyum esas olarak ücretli ve işsiz mühendislerin sorunlarını ve çözüm önerilerini tartışmak için yapıldı. Bu vesileyle ben de bu kesime ilişkin bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının (yazıda kısaca mühendisler diyeceğiz) yaklaşık %80’inin ücretli olduğu TMMOB çevrelerinde genel kabul gören ve yapılan araştırmaların da desteklediği bir görüştür. 1998 araştırması mühendislerin %6’sının ise işsiz olduğunu göstermektedir. Ancak bugün için TMMOB çevrelerinde işsiz mühendislerin oranının %20 civarında olduğu görüşü yaygındır.

Ücretli Mühendislerin Özgün Sorunları

Ücretli ve işsiz mühendisler de diğer emekçiler gibi düşük ücretler, işsizlik, güvencesiz çalışma koşulları, düzensiz ve yoğun çalışma, yasal hakların verilmemesi sorunlarını yaşıyorlar. Mühendisler bu sorunların yanı sıra statü kaybı, haklarını koruyacak bir örgütlenmenin olmayışı gibi ek sorunlar da yaşıyorlar.

Statü kaybı, ücret ortalamalarının düşmesiyle yaşam standardının diğer emekçilere yaklaşmasını, işyerinde yönetici pozisyonlarındaki gerilemeyi, işin genel bilgisine sahip olmamayı içeriyor. Geçmiş dönemlerdeki mühendisin gerek toplumsal yaşamdaki, gerekse işyerindeki durumuyla karşılaştırıldığında bir tatminsizlik oluşuyor. Genç mühendisler ise meşakkatli eğitim süreci sonunda ulaşmayı umdukları konumların da giderek zorlaştığını görüyor. Durum bazı genç mühendislerde “işçiler gibi çalışıyoruz, teknisyenlerden geriye düşüyoruz” gibi yakınmalarla da karşılığını buluyor.

Tabii ki mevcut durumda da mühendislerin sınıf atlama ihtimali, diğer işçilerden daha yüksek. Bunu başarıp sermaye sahibi/patron mühendis haline dönüşenleri bu yazıda kapsamdışı tutuyoruz.

Ücretli Mühendislerin Sınıfsal Durumu

Ücretli olarak çalışan mühendisler de tek bir sınıfsal konumda değerlendirilemez.

Köse ve Öncü araştırmalarında toplam mühendislerin %27,3’ünü işçi sınıfı konumundaki mühendisler, %54,7’sini ise orta sınıf olarak tanımlamıştır. Ücretli mühendislerin %1,6 sı da yönetim temelli kapitalist olarak tanımlanmaktadır. Araştırmada işçi sınıfı konumu, genel olarak üretim sürecinde yer alanlar ile küçük ve orta ölçekli işletmelerde üretim ve koordinasyon ile gerçekleşme sürecinde yer alanlar şeklinde tanımlanıyor. Orta sınıf konumu ise farklı işletme büyüklükleri, kamu ve özel sektör ayrımı yapılıp yönetici konumunda olanlar, büyük işletmelerde üretim ve koordinasyon ile gerçekleşmede yer alanlar, kamuda yöneticiler ile üretim, koordinasyonda yer alanlar şeklinde tanımlanıyor.

Bu sınıflandırma ve oranlar aynı zamanda mühendislerin hayata bakışlarının nesnel temellerini de yansıtmaktadır. Mühendislerin yaşama bakışını etkileyen bir faktör de üniversite eğitimi almış olmaları ve bilgiye ulaşma olanaklarının daha fazla olması temelinde aydın karakteridir.

Mühendislerin işçileşmesi giderek artmakla birlikte işyerinde ağırlıklı olarak bulundukları yönetici konumları, işçi-mühendis ilişkilerini etkilemektedir.

Ücretli Mühendisler ve Sendikalar

98 araştırmasına göre özel sektörde çalışan mühendislerin sendikalaşma oranı %0,5 (binde beş), kamuda çalışan mühendislerin ise %25,7’dir. Yine ücretli mimar ve mühendislerin %60,6’sı “mühendis-mimarlar için diğer çalışanlardan bağımsız bir sendika olması gerektiği” düşüncesini taşımaktadır.

Çoğu zaman sanıldığı gibi mühendislerin sendika üyesi olmasını engelleyen bir yasal düzenleme yoktur. Sendikalar Yasası işveren vekili olarak “işyerinin bütününü sevk ve idareye yetkili olan” kişileri tanımlamaktadır. Ancak ortada başka engeller vardır. En başta sendikaların mühendisleri örgütlemeyi önüne hedef olarak koymaması, TİS’lerde mühendislerin “kapsamdışı” sayılması, mühendislerin işçileştiklerinde dahi diğer işçilerin amiri pozisyonunda olmaları ve kısmi ayrıcalıklarının sürmesi nedeniyle ortaya çıkan gerilimler, mühendislerin ve işçilerin kafasındaki duvarlar gerçek hayattaki engellerdir. Bizim tartışmamız gereken, bizim bu engelleri ne kadar aşabileceğimiz ve nasıl aşacağımızdır.

Bugün TMMOB ve bağlı odalarda bile mühendisler sendikasız çalışmaktadır. Geçmiş yıllarda sendika üyesi olma girişimleri işten çıkarmalarla karşılaşmıştır. Odalarda çalışan, mühendis olmayan işçiler genel olarak sendikalıdır. Ancak Toplu İş Sözleşmelerinin kapsam maddesi “İşveren’e üye olan personel hariç” diyerek mühendisleri dışta tutmaktadır. Örneğin Makina Mühendisleri Odası’nda mühendisler, proje onayı, LPG kontrolü, periyodik kontroller gibi işleri yaptıkları halde “işveren vekili” sayılarak kapsamdışı tutulmaktadır. Odaların mevcut demokrat yapısından hareketle mühendisler de genellikle sendikalaşmaya ihtiyaç duymamaktadırlar. Ancak böylesi bir ayrım TİS’li personel/TİS’li olmayan personel gerilimi yaratmaktadır. Öte yandan genel olarak varolan “mühendisler sendika üyesi olmazlar” anlayışı oda uygulamasıyla da desteklenmiş olmaktadır.

Kamuda çalışan mühendisler içinde sendikalaşma oranı daha yüksektir. TMMOB belgelerine de bakıldığında mühendis-sendika bağının esas olarak kamuda çalışan mühendisler üzerinden kurulduğu görülecektir. Mühendislik, İstihdam ve Ücretlendirme Sempozyumu’nun “TMMOB ve Sendikalar” başlıklı oturumunda sendikal alandan tek konuşmacı KESK’ten gelmiştir. 8 Ekim 2005’te yapılan “TMMOB Mitingi” için hazırlanan TMMOB Yönetim Kurulu imzalı bildiride sendikal örgütlenme ile ilgili tek madde “toplu görüşme masalarının toplu sözleşme masalarına dönüşmesi için” şeklinde yeralmaktadır. 14 Ekim 2006’da yapılan mitingin duyurularında ise “bütün çalışanlara grevli, toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkının tanınması için” denilerek daha genişletilmekle birlikte, yasal olarak bu hakka sahip olanların bu hakkı nasıl kullanacağı konu dışı kalmıştır.

Mühendislerin sendikalaşmasının önündeki engellerin aşılabilmesi için TMMOB çalışma yapmalıdır. Sendikalarla (sadece kamu çalışanı sendikaları ile değil) kurulacak ilişkilerle (özellikle mühendislerin yoğun olarak çalıştığı metal, enerji, inşaat, belediye hizmetleri vb.) konunun sürekli gündemde tutulması, TİS’lerdeki “kapsamdışı” uygulamasına son verilmesi, sendikaların mühendisleri kazanacak politika üretmeye yönlendirilmesi, diğer işçilerle mühendislerin ortak çıkarlarını ön plana çıkaran gündemlerle (işçi sağlığı iş güvenliği, fazla çalışma ücretleri, işgüvencesi, esnek üretime karşı mücadele vb.) etkinlikler yapılmalıdır.

TMMOB’un Doğrudan Görevleri

Mühendisler bilimsel eğitim almış bir meslek üyeleri olarak ve projeci, teknik uygulama sorumlusu, gözetçi, yönetici, denetçi vb. konumlarda bulunduklarından dolayı yapılan işlerin doğaya, halka ve işçilere zarar vermeyecek şekilde yapılmasında sorumluluk sahibi olarak davranmak durumundadır. Sermaye, mühendisi “kar maksimizasyonu” hedefine uygun olarak istihdam etme eğilimindedir. Onun karşısında mühendis ise kişisel gereksinimlerini karşılama, çıkarlarını koruma kaygısıyla oldukça güçsüzdür. Mühendis çelişik bir durumdadır. Aslında aynı çelişki işçilerin tamamı için geçerlidir. İşçiler genel olarak yaptıkları üretimle kendi üzerlerindeki sömürü ve baskı mekanizmalarını kuvvetlendirir. İşçinin anlık (yaşamını sürdürme) ihtiyacı ile uzun vadeli (ücretli kölelikten kurtulma, devrim) ihtiyacı çelişki içindedir. Ancak bu çelişki mühendis için daha fazladır. Çünkü yukarda bahsedildiği gibi mühendis, hem yapılan işlerde belli yetkilere sahiptir; hem de yapılan işin (güvenliksiz çalışma, çevre kirleticileri, uygun olmayan binalar vb.) olası sonuçlarını bilmektedir. Bilgi sorumluluk yükler. Mühendisin içinde bulunduğu çelişki bireylerin “etik, ahlak” gibi kaygılarla aşabileceği bir çelişki değildir. Ancak çok küçük bir azınlık tek başınayken de doğrulardan yana olabilecektir. Bu nedenle mühendislere örgütleri sahip çıkmalıdır. Mevcut sendikasızlık durumu da göz önüne alındığında bugün mühendislere sahip çıkabilecek kurum olarak TMMOB ve bağlı odalar görünmektedir. TMMOB bünyesinde, mesleki ahlaka sahip çıkarak işçi, halk ve çevre yararına müdahalede bulunduğu için baskıya maruz kalan mühendislere sahip çıkacak örgütlenmeler, “Dayanışma Fonu” ve uygun bir Hukuk Birimi oluşturulmalıdır.

Sermaye saldırılarının oldukça güçlü olduğu bir dönemde yaşıyoruz ve işçilerin ücretleri, diğer emekçi kesimlerin gelirleri, dünya ölçeğindeki en düşük standarda doğru bastırılıyor. Böylesi bir dönemde kısmi kazanımların kalıcı olamayacağını bilerek, ama bundan dolayı sermayenin kar hırsını frenleme çabasını ertelemeden, mücadele etmeliyiz. Kısmi çabalarımız dünya ölçeğinde oluşacak olan genel bir direnişin de parçaları olarak değerlendirilmelidir. Bu çerçevede TMMOB ücretli mühendisler için bir asgari ücret belirlemeli ve bunu uygulamak için güçlerini seferber etmelidir. Ancak bu çaba sadece mühendisler için insanca yaşam talep ederek yürütülemez; genel asgari ücretin işçilerin aileleriyle birlikte insanca yaşayabileceği bir düzeye yükseltilmesinden kopuk olarak başarı şansı yoktur. Bundan dolayı TMMOB ve odalar, sendikalar ve ilerici halk örgütleriyle birlikte doğrudan kendi sorunu olarak asgari ücret mücadelesinde yeralmalı ve kendi alanında da mühendisler için asgari ücreti belirleyerek uygulamaya koymalıdır. Mühendis asgari ücreti olarak da 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırının belli bir miktar üstü (bugünkü şartlarda 2 000 ytl civarı) belirlenmelidir. Genel asgari ücret önermesinden farklılığın nedenleri mühendisliğin içinde yaşadığımız şartlarda oldukça zorlu (ekonomik olarak da zorlu) bir eğitim süreci sonrasında kazanılabilir olması, bilgiye dayalı bir meslek olarak kendini yenileme ihtiyacı bulunması ve bu ihtiyacın gerektirdiği harcamalar, mühendisin üretim sürecinde artı-değere katkısının daha yüksek olması şeklinde özetlenebilir.

Bugün mühendislik alanında “diploma kullandırma” vb. uygulamaların belli bir yaygınlığı olduğu bilinmektedir. Odalar bir yandan mühendislerin geçinebilmek için kalitesiz, niteliksiz, göstermelik işlere başvurmak zorunda kalmamasını sağlamayı görev olarak görmeli, öte yandan bu tür uygulamalara karşı yaptırım uygulamalıdır.

Yine içinde bulunduğumuz dönemde çokça tartışılan “yetkin/uzman mühendislik” konusu ücretli mühendisler açısından yaşamsaldır. Yetkin mühendislik savunusu “mühendisliğin kritik bir meslek olduğu, yapılan hataların önemli sonuçları olabildiği, buna karşılık bilginin hızla değiştiği, yenilenmesi gerektiği ve meslek içi eğitimin piyasa ya da devlete bırakılmayıp odalarca yürütülmesi gerektiği” argümanlarıyla yapılmaktadır.

Öncelikle mühendislik kusurlarının ana nedeninin, bu işi yapanların işi bilmemesi değil sermayenin kar hırsı olduğunu sürekli hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. Kapitalist, genel olarak yaptığı işin olası sonuçlarını bilmektedir: Zehirli varilleri çayırlara gömen, siyanürle altın çıkaran, tersaneyi taşeronlaştıran, grizu biriken ocağa işçiyi sokan patronlar ve onlarla işbirliği yapan mühendisler pekala ne yaptıklarını bilmektedirler. Öncelikle odaklanılması gereken yer kapitalistin kar hırsını dizginlemek (mümkün olduğu anda da kendisini tümden tasfiye etmek) sorunudur.

Peki yetersiz eğitim, kendini yenilememe, bilmediği alanlarda çalışma gibi sorunlar yok mu?Var. Özel sorumluluk, uzmanlaşma ve birikim isteyen işler yok mu? Var.

Bu sorunların çözümünde de önerilerimizin kamusal haklar ve sorumluluklar temelinde oluşturulması gerekir; kastlaşmaya ve sömürünün katmerlenmesine yol açacak şekilde değil. Yetkin mühendislik uygulamaları ise bu sorunları içinde barındırmaktadır. Savunulması gereken, üniversite eğitiminin niteliğinin yükseltilmesi, uzmanlaşmanın zorunlu olduğu alanlarda meslekiçi eğitimin üniversite-oda işbirliğiyle sağlanması, eğitimin kendisinin bir eleme ve engelleme aracı olarak kullanılmasının engellenmesidir.

Bugün ülkemizde işçiler için haftalık resmi çalışma süresi 45 saat, gerçek süreler ise daha fazladır. Mühendisler ise işyerinde fazla çalışması beklenen bir meslek grubudur. Karşılığında ise fazla mesai almamakta, diğer işçilere göre biraz daha iyi olan ücretlerinin bir tür diyetini ödemekte ve işverenler tarafından beğenilerek konum ve ücret ihsan edilmesini ummakla yetinmektedirler. Mühendislerin de bir parçası olduğu, bilimsel ve teknolojik gelişme sürecinin önemli sonuçlarından birisi, aslında bu sürecin emekçilerin çalışma sürelerinin düşürülmesine uygun zemin sağlamasıdır. Ancak sermaye, doğal olarak, bu zemini kendi yararına kullanma eğilimindedir. Üretici emeğin verimin artması yedek sanayi ordusunu daim kılarak işçi sınıfı üzerinde baskı oluşturmakta, elde edilen muazzam karlarla istihbarattan, polis ve askere, medyadan, gerici örgütlere ve partilere kadar geniş bir finansman sağlanmakta, kapitalizmin kendisinin sürmesinden başka bir işlevi olmayan geniş bir asalak hizmet sektörü (reklam, borsa, finans, strateji geliştirme kurumları vb.) beslenmekte, geniş bir sefahat/lüks tüketim sektörü sürdürülmektedir. Çalışma sürelerinin düşürülmesi mücadelesi 200 yıldır önemli bir mücadele alanıdır. Önümüzdeki dönemde ücretli mühendisler ve onların bir parçası olduğu TMMOB, tüm işçi sınıfı ile birlikte haftada 35 saatlik çalışma süresi mücadelesini yürütmelidir.

Dünya genelindeki güncel sınıflar mücadelesinin ana odaklarından birisi neo-liberal saldırganlığa karşı kamusal haklar mücadelesidir. Eğitim, sağlık, barınma, su, enerji, haberleşme, ulaşım hakları için yürütülen mücadeleler emekçi sınıfların direniş mevzilerini ve kimliklerini oluşturmalarında büyük önem taşımaktadır. Mühendisler bir yandan uygulanan politikalardan etkilenen bir halk kesimi olarak, ama öte yandan barınmadan, enerjiye, haberleşmeden ulaşıma kadar pek çok aktüel mücadele alanında önemli işlevleri olan bir meslek grubudur. Sermaye politikaları karşısında oluşturulacak direniş hattına mesleki anlamda da katkı yapmalıdır.

Mühendisler işyerlerinin organizasyonunda, denetiminde işlevli bir gruptur. Ücretli mühendisler kendilerinin de bir parçası oldukları üretimin sermaye lehine örgütlenme biçimlerini sorgulamalı, mesleki konumlarının verdiği olanakları ve bilgiyi işçi sınıfı mücadelesinde işlevli hale getirmelidir. Üretim sürecinde sınıf kimliğini parçalayan ve etkisizleştiren “Toplam kalite yönetimi, esnek üretim, şirketlerin sosyal sorumluluğu” gibi uygulamaların gerçek işlevinin deşifre edilmesi, üretimin demokratik yönetimi gibi alanlarda alternatif modeller önerilmesi, işçi sağlığı ve güvenliği, çevre ve halk sağlığı alanlarında öneriler geliştirilmesinde yer almalıdırlar. TMMOB ve bağlı odalar da üretimin kapitalist örgütlenmesini yücelten ideolojilere eleştirel yaklaşmalı ve bu alanı da sermayeyle mücadelenin önemli bir alanı olarak kavramalıdır.

Sonuç

Mühendisler eşitlik, özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde temelde iki konumlarından dolayı yeralmaktadırlar: İşçi-emekçi kimliği ve aydın kimliği.

Aydın kimliği doğrudan sınıfsal olmayan bir kimliktir. Önemli oranda küçük-burjuva bir karakter barındırır. Aydınların geniş ve etkili bir şekilde mücadelede etkili olmaları, ezilen sınıfların mücadelesinin yükselmesine ve kendi sınıfsal konumlarının onlara yaklaşmasına bağlıdır. Bu şartlar gerçekleşmediğinde ancak tekil ve zayıf katkılarda bulunabilirler.

Mühendislerin işçileşme süreçleri de göz önünde bulundurularak mücadelede temel alınması gereken kimlik sınıf kimliğidir. Mühendisler işçi sınıfının organik aydınlarının içinde yeralan bir kesim olarak mücadeleye katılmaya çağrılmalıdır. Bu amaçla süreçte ücretli mühendislerin, işçi sınıfının diğer kesimleriyle ortak taleplerini ön plana çıkararak sınıf bilincinin oluşturulması hedeflenmelidir. Gerek üretim alanlarındaki (ücretler, çalışma koşulları, işbölümünün şekillenmesi, söz hakkı vs.), gerekse yeniden üretim alanındaki tüm sorunlar bu ilişki üzerinden tanımlanmalıdır. Bu yazıda böyle bir perspektife katkıda bulunulmaya çalışılmıştır.

Devrim ve sosyalizm gözlüğüyle dünyaya bakan mühendisler işçi sınıfı perspektifini TMMOB’da – onun sınırlarını da göz ününde tutarak- hakim konuma getirmeye çalışmalıdır.

Ertuğrul Bilir
Makina Mühendisi


Spread the love