Kamuoyu önce Deniz Baykal’ın kaseti ile tanıştı. Baykal, olaydan kısa bir süre sonra CHP Genel Başkanlığı’ ndan istifa etti. Seçimler yaklaşırken tanrılar bu sefer kurban olarak MHP yöneticilerini gözlerine kestirmişti. İki MHP yöneticisinin görüntüleri İnternet’e düştü. Hemen ardından da istifaları geldi. Bu yazı yazılırken, gizli güçler ellerinde daha dört MHP yöneticisine ait kayıtlar olduğunu söylemekte ve MHP Genel Başkanı’nın istifasını istemekteydi. CHP ve MHP yöneticileri yaşananlara “ama bu özel hayattır…” şeklinde cılız itirazlarda bulundular. Başbakan Erdoğan buna itiraz etti ve özel hayat kavramında da bir açılım yaptı. Bu vakaların özel hayat kapsamında değerlendirilemeyeceğini, çünkü yaşananların ilgili kişilerin eşleriyle olmadığını söyledi ve ardından da bir ahlak vaazında bulunmayı ihmal etmedi.
Görüntülerin, siyaset sahnesini yeniden tasarlamak ve bazı kişileri bu sahneden silmek üzere İnternet’e salındığını tahmin etmek güç değil. Ancak bu yazıda görüntüleri İnternet’e koyan ve bunları yaygınlaştıran kişilerin tam olarak neyi hedefledikleri, bu eylemleriyle istedikleri hedefe ulaşıp ulaşamayacakları tartışılmayacak. Erdoğan’ın özel hayat açılımını sığ bulanlar çıkacaktır. Fakat Erdoğan, usta bir siyasetçi olarak sadece toplumdaki egemen kültürü dile getirmiştir: Halkın gözü önünde olan kişilerin (politikacıların, sanatçıların, mankenlerin, sporcuların vs.) özel hayatları olamaz. topluma örnek olması gereken bu kişilerin, hareketlerinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerekir.
Muhalefet partilerinin bu olaylara sessiz kalıp, son derece cılız tepkiler vermelerini bu egemen kültürün etkisinde olmalarıyla ilgilidir. Telefonların ve mekanların dinleniyor/izleniyor olması o kadar yenir yutulur bir durum değildir. İnsanların, “yasadışı” ilişkileri, başkaları tarafından kaydediliyorsa ve bunlar günü gelince şantaj ya da yıpratma amacıyla kullanılıyorsa, hükumetin bu terör örgütünü bulup ortaya çıkarması ve muhalefet partilerinin de hükumeti bu konuda ısrarlı bir şekilde sıkıştırması gerekirdi.
Fakat bu konudaki suskunluk ya da itirazların cılızlığı yalnız muhalefetin yetersizliği ile açıklanamaz. Özel hayat kavramının kendisi de son derece muğlaktır. Daha önceki yazılarda, CCTV, Facebook ve İnternet üzerinden özel hayat konusuna değinmiştik. Bu yazıda, özel hayat kavramının farklı anlamlarını tartışacağız.
Dolayısıyla, öncelikle özel hayatın bir tanımını yapmak gerekiyor. Ne yazık ki bu o kadar kolay bir iş değildir. Solove’un vurguladığı gibi özel hayat her şeyle ilgiliymiş gibi görünmektedir ve bu nedenle hiçbir şeymiş gibi durmaktadır [1]. Özel hayatın tanımı ve sınırları konusunda ortaklaşma yoktur. Ancak, paylaşılan ortak nokta her insanın belirli bir düzeyde ve derecede özel hayata gereksinimi olduğudur. Bennett özel hayata getirilen yaklaşımları iki farklı boyutta ele alır. Birinci boyut, özel ve kamu ayrımının nasıl yapıldığıdır. Özel hayat nerede başlayıp, nerede bitmektedir. İkinci boyut ise özel hayatın neden savunulduğu ve hangi gerekçelerle özel ve kamu arasında bir sınır çekme ihtiyacı duyulduğudur [2].
Birinci boyuta, özel ve kamu sınırına, baktığımızda farklı yaklaşımlar görürüz. Bennett, bu farklı sınırlamaları dört kategori altında inceler: Mekansal, davranışsal, kararsal ve bilgisel sınırlamalar.
Mekansal sınırlamalar : Doğal olarak başlıca sınır koyma, mekansal alanda ve fiziksel olarak gerçekleşmektedir. Örneğin, “insanın evi kendi kalesidir” ve “devletin yatak odamızda bir işi yoktur” gibi yaklaşımlar bu kapsamda değerlendirilebilir.
Davranışsal sınırlamalar: İkinci sınır koyma yaklaşımı ise belirli insani ilişkilerin, üçüncü şahısların müdahalesinden muaf tutulmasıdır. Charles Fried, sevmek, sevilmek, saygı duymak, güvenmek gibi insanlar arası ilişkilerin, yanmanın oksijene ihtiyaç duyması gibi özel hayata ihtiyacı olduğunu belirtir [3]. Dolayısıyla, özel hayat, insanlar arası mahrem ilişkiler için yaşamsaldır.
Kararsal sınırlamalar: Sınır, insanların kararları bağlamında da çizilebilir. Özellikle ABD Anayasası özel hayat kapsamında, insanların kararlarına müdahale edilemeyeceğinin altını çizmektedir. Kürtaj, doğum kontrolü, belirli bir yaşam tarzı seçme, çocuklarını kendi dinine göre yetiştirme, cinsel tercihler vb. hakkındaki kararlar bu kapsamda değerlendirilebilir.
Bilgisel sınırlamalar: Bilişim teknolojilerindeki gelişmelerle beraber kişiler hakkında toplanan bilgiler devasa boyutlara ulaşmıştır. Modern hayatın bir gereği olarak, insanlar çeşitli kurumlara ve şirketlere kişisel bilgilerini vermektedir. Burada sınır, verilen bilginin kişinin kontrolü dışında başka yerlerde kullanılmaması ve kişisel bilginin akışının sınırlandırılması şeklinde gerçekleşmektedir. Ayrıca belirli kişisel bilgilerin üçüncü şahıslarla paylaşılmaması yönünde sınırlamalar da getirilebilmektedir.
Bennett’in de belirttiği gibi bu sınırlamalar mutlak değildir ve harfi harfine değerlendirilmemelidir. Örneğin, iki yetişkin arasındaki cinsel ilişki, özel bir alanda değil de kamuya açık bir alanda gerçekleşiyorsa burada özel hayatın sınırlarından bahsetmek zorlaşır. Ya da, çocuklarını şiddet uygulayarak yetiştirmeyi tercih eden ebeveynlerin özel hayatının sınırları tartışmalıdır. Bu sınırlamalarda dikkat edilmesi gereken nokta, özel hayatı tanımlamak için uygulanan sınırlamanın kişinin kendini toplumdan yalıtması ile değil, toplumsallığın sınırlarının çizilmesi ve toplumsal ilişkilerin yeniden düzenlenmesi ile ilgili olduğudur.
Özel hayat tartışmasının ikinci boyutu ise özel hayatın hangi nedenlerle savunulduğudur. Bennett burada üç farklı bakış açısı tespit eder: İnsani, siyasal ve politik nedenler.
İnsani nedenler: Özel hayat kendi başına insani bir anlam taşır. İnsanın kendi alanına zorla girilmesi, davranışlarına ve kararlarına müdahale edilmesi ve kişisel bilgileri hakkındaki kontrolü kaybetmiş olması başlı başına insanlık onurunun çiğnenmesidir.
Siyasal nedenler: Özel hayat, demokrasinin ön koşuludur. Örgütlenme özgürlüğü, bilimsel çalışmaların siyasi iktidarların müdahalesinden bağımsız olarak gerçekleştirilebilmesi, gizli oy hakkının güvence altında olması, medya organlarının bağımsız çalışması, polisin vatandaşların yaşamına gereksiz müdahalelerin önlenebilmesi için özel hayatın varlığı temeldir. Kısaca şöyle diyebiliriz, kişinin kamusal alandaki özgür faaliyeti, ancak ve ancak özel hayatının koruma altına alınması ile mümkündür. Muhalefetin telefonlarının, toplantılarının dinlendiği bir ortamda demokrasi söz konusu olamaz. Örneğin gizli oy ile kişilerin siyasi tercihlerinden dolayı baskı görmesinin önüne geçilebilir. Ancak kişiler dinleniyor/izleniyor ve fişleniyorsa gizli oyun da bir anlamı kalmaz. Farklı düşünen ve iktidar için potansiyel tehlike olarak görülen vatandaşlar, iktidarın hedefi haline gelir.
Araçsal nedenler: Burada stratejik bir bakış açısı söz konusudur. İtiraz, diğer iki maddede olduğu gibi kişisel bilginin toplanmasına değildir. İtiraz edilen nokta, bu bilginin farklı amaçlar için farklı kişiler tarafından kullanımıdır.
Yukarıdaki sınırlamaların ve nedenlerin özel hayat tartışmalarında farklı etkileri vardır. Örneğin hükumetler, kamu politikalarının biçimlenmesinde kendilerine özel hayatın bilgisel sınırları içinde roller biçmekte, mekansal, kararsal ve davranışsal sınırlar ikinci planda kalmaktadır. Ayrıca özel hayatın insani nedenlerle savunulması son derece soyut ve zayıf kalmaktadır. Fakat, kişisel bilgilerin kişinin iradesinden bağımsız olarak kullanımı Orwell tarzı korku hikayeleri ile donatıldığında daha etkileyici olmaktadır. Bu nedenle, 1970lerden beri özel hayat tartışmalarına yön veren özel hayatı bilgisel sınırlar ve araçsal nedenler kapsamında tanımlayan tartışmalar olmuştur.
Kişisel Bilginin Korunması
Rule, 1973 yılında artan gözetim sistemleri üzerine oluşturulan korku hikayelerinin abartılı bir yaklaşım sergilediğini iddia eder. Rule’a göre bu korku hikayelerinin gerçek olabilmesi için karşılarında dört engel vardır. Birinci olarak, kişisel bilgilerin saklanması ve daha sonra bunlardan anlamlı bilgi kümeleri oluşturulabilmesi için teknik yetersizlikler vardır. İkincisi, farklı yerlerdeki bilgiyi birleştirecek merkezi bir sistem yoktur. Üçüncüsü, Orwell’in 1984’ünde bilgisayar sistemleri anlık durumları analiz edip anında yanıtlar verebilmektedir. Zamanın bilgisayarları için bu tamamen olanaksızdır. Dördüncüsü, 1984’de bilgisayarlar insanların her anlarını gözetleyebilmekteydiler. Bu 1970lerin teknolojisi için hayal bile edilemez bir durumdur [4]!
Peki Rule’un 1973 yılında belirttiği sınırlılıklar bugün ne kadar geçerlidir?
Özellikle 1990’ların ikinci yarısından sonra bilişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler dikkate alındığında bir çok teknik yetersizliğin ortadan kalktığını görürüz ve hala var olan teknik sınırların da sadece bugüne dair olduğunu biliriz. Kamu kurumları ve özel şirketlerin kişiler hakkında topladığı bilginin de miktarı artmıştır. Artık günlük hayatın bir gereği olarak yalnız kamu kurumlarının değil özel şirketlerin veritabanlarında bir yerimiz var. Özel hastanelerin kayıtlarında, kredi kartı ile yaptığımız harcamalarda, marketlerin indirim kartlarında, telefon ve İnternet şirketlerinin kayıtlarında sayısız iz bırakıyoruz. Farklı yerlerde toplanan kayıtların merkezileşmesi konusunda hem kamuda hem de özel sektörde önemli adımlar atılıyor.
Bu nedenle, oluşan korkular yersiz değildir. Özel hayat savunucuları, kişisel bilginin korunması için hem kamu hem de özel sektörün aşağıdaki kurallara uymasını talep eder [5]:
· Kurumlar, sahip oldukları bilgiler hakkında sorgulanabilir olmalıdır.
· Bilgi toplamadan önce ya da toplama esnasında kişilere bilgi toplamanın amacı hakkında bilgi verilmelidir.
· Özel durumlar dışında bilgi yalnızca kişinin rızası doğrultusunda toplanmalıdır.
· Toplanan bilginin kullanımı sadece belirtilen amaçla sınırlı olmalıdır.
· Toplanan bilginin amaç dışı kullanımı yalnızca kişinin rızasına bağlı olmalıdır.
· Bilgi sadece gerekli olduğu müddetçe saklanmalıdır.
· Toplanan bilginin doğru, tam ve güncel olmasına dikkat edilmelidir.
· Bilginin korunması için gerekli güvenlik önlemleri alınmalıdır.
· Kişilere haklarında toplanan bilgiye erişme, yanlışlıkları düzeltme ve bilgiyi güncelleme hakkı verilmelidir.
Yeni Gözetim
Özel hayatı savunurken, insani nedenler, karar verme özgürlüğü ve insan ilişkilerinin mahremiyeti gibi konular önemlidir. Fakat özel hayatın bu bağlamda tartışılması kamuoyu oluşturmada zayıf kalmaktadır. Örneğin, gerek Deniz Baykal’ın gerekse MHPli yöneticilerin durumunu insani bir çerçevede ele almak içinde yaşadığımız toplumun ahlak yargılarını düşündüğümüzde oldukça zordur. Çünkü ilk etapta karşımıza çıkarılan, ilgili kişilerin bellerine hakim olamadıkları ve eşlerini aldattıkları olacaktır. Filme alanının mı yoksa alınanların mı ahlaksız olduğu tartışması bizi günümüz Türkiye şartlarında çıkmaz sokağa sokacaktır.
Özel hayatın bireyci kavramsallaştırmalarından kaçınmak gerekir. Hatta kimi yeni gözetim teknolojileri CCTV kameralarında olduğu gibi bireyin özgürlüğünü sağlamak söylemi ile uygulamaya sokulmaktadır. Özel hayatın bireyci yaklaşımları bu noktada gözetim pratiklerine karşı koymak yerine onu destekler noktaya dahi gelebilmektedir.
Ayrıca, bugün özel hayat tartışmaları toplumu saran yeni gözetimi dikkate almak zorundadır. Yeni gözetim, insanların özel hayatına yapılan müdahalenin niceliğini arttırmakla kalmamış, niteliğini de değiştirmiştir.
Rule, gözetimi herhangi bir kişinin yaşamına müdahale etmek için yapılan sistematik dikkat olarak tanımlamaktadır [7]. Ancak, günümüzde gerçekleşen gözetim daha karmaşık bir yapıdadır. Geleneksel gözetim ile günümüzdeki yeni gözetimin karşılaştırılması bu karmaşıklığı daha iyi açıklayacaktır [8]:
Geleneksel Gözetim | Yeni Gözetim |
Şüpheli kişilere yöneliktir. | Herkesi kapsar, şüpheliler genelin içinden tespit edilir. |
Toplanan bilgi yerel bir mekanda saklanır. | Çoğunlukla üçüncü şahıslarla paylaşılır. |
Belirli bir amaca yöneliktir | Belirgin bir amaç yoktur. |
Tek bir kaynaktan beslenir | Farklı kaynaklardan beslenir. |
Toplanan veriyi saklamak ve analiz etmek zordur ve pahalıdır | Toplanan veriyi saklamak ve analiz etmek kolaydır ve ucuzdur. |
Veri göndermek ve almak zordur | Veri göndermek ve almak kolaylaşmıştır. |
Verilerin birleştirilmesi, anlamlı veri kümeleri oluşturulması zordur | Verilerin birleştirilmesi, anlamlı veri kümeleri oluşturulması kolaylaşmıştır. |
Daha dar kapsamlıdır ve yüzeyseldir. | Daha geniştir ve derinliği artmıştır. |
Bunun yanında, geleneksel gözetimin devletler aracılığıyla ulusal sınırlar içinde yapıldığını da dikkate almak gerekir. Bugün, uluslararası şirketler de insanların davranışlarını anlamak ve yönlendirmek için en az devletler kadar gözetime başvurmaktadır. Artık daha az özel hayatımız vardır.
Sonuç
Siyaset, kendi çıkarlarını herkesin çıkarı gibi gösterme becerisidir. Bu da, gündelik olaylara anlık, etkisiz tepkiler vermeyi değil, bütünselliği olan stratejik hamleleri gerektirir. Bu doğrultuda, izinsiz dinlemelere ve izlemelere, insani nedenlerle karşı çıkmak etkisiz kalmaktadır. Ülkemizin de koşullarını dikkate alınarak aşağıdaki gibi strateji izlenebilir:
· Özel hayat, bireysel ölçekte değil, toplumsallığa vurgu yapılarak ele alınmalıdır.
· Kişiler arası iletişimin izinsiz dinlenmesi/izlenmesi ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli ve bu yönde bir kamuoyu oluşturulmaya çalışılmalıdır.
· Kişisel bilgilerin güvenliği, kamuoyuna çeşitli örnekler vasıtasıyla anlatılmalı ve bu konuda genel bir duyarlılık oluşturulmalıdır.
· Özel hayat tartışmasını ahlaki ve magazinel düzlemden çıkarıp, devlet, kapitalizm ve yeni iletişim teknolojilerinin öngörülemez gözetim kabiliyetleri arasındaki ilişkisel düzleme taşımak gerekir. Diğer bir deyişle iktidarın kendisi tartışılmalıdır.
Kaynaklar:
[1] Solove, Daniel. The Digital Person: Technology and Privacy in the Information Age. New York: New York University Press, 2004.
[2] Bennett, Colin J. Privacy the Advocates Resisting the Spread of Surveillance, The MIT Press Cambridge, Massachusetts, 2008
[3] Fried, Charles. “Privacy.” Yale Law Journal 77, no. 3 (1968): 475–493
[4] Rule, James B. Social Control and Modern Social Structure, The Surveillance Studies Reader, McGraw Hill Open University Press 2007, 19–27
[5] Bennett, Colin J., and Rebecca Grant, eds. Visions of Privacy: Policy Choices for the Digital Age. Toronto: University of Toronto Press, 1999.
[6] Gandy, Oscar H., Jr. The Panoptic Sort: A Political Economy of Personal Information. San Francisco: Westview Press, 1993.
[7] Rule, James, Douglas McAdam, Linda Stearns, and David Uglow. ‘‘Documentary Identification and Mass Surveillance in the United States.’’ Social Problems 31, no. 2 (1983): 222–234.
[8] Marx, Gary T., What’s new about the ‘new surveillance’? Classifying for change and continuity?, The Surveillance Studies Reader, McGraw Hill Open University Press 2007, 82-94