Mühendisler, mimarlar mesleki sorumluluklarını yok sayan meslektaşlarının peşinde

6 Şubat tarihli Kahramanmaraş depremlerinin ardından yaşananlar; kentler, yapılar, binalar ve yerleşim alanları hakkında bir çok soruyu ve problemi gündeme taşıdı. İmar yönetmelikleri, zemin analizleri, kentsel planlama ilkelerinden başlayarak yapıların imalat süreçlerine kadar meslek insanlarının gözetiminden geçen bu süreç nasıl ve neden olması gerektiği gibi işlemiyor?

Kentleri planlayan, yapıları tasarlayan, üreten mühendis, mimar, şehir plancılarının kamu yararı düzleminde yetki ve mesleki sorumluluk ikilemi sosyal medyada gündem oldu. Hatta öyle ki mesleki sorumluluk ve etik tartışmaları hakkında imtiyazlı imar alanlarına tasarım projeleri hazırlayan, kamu arazilerini AVM’lere dönüştüren ‘star mimarlar’ da çeşitli mecralarda röportajlar verdi.

Bunlardan ilki Sanatatak isimli platformda yayınlanan “Toplumsal suç ortaklığı, acı ve fena bir gerçekliktir” başlıklı Emre Arolat’ın söyleşisi. “The Museum Hotel Antakya, Antakya’nın ortasında zeminindeki milattan sonra altıncı yüzyıla tarihlenen mozaikleriyle binlerce insanın ölümüne neden olan depremlere direndi” cümlesi ile başlayan söyleşi daha en başta yapının deprem dayanıklılığı üzerinden yapım ve projelendirme aşamasındaki hukuksuzlukları ve kent suçunu meşrulaştırması ile tepki çekti.

Kentin binlerce yıllık arkeolojik katmanları, otel projesi ile toplumsal bir üretim ve kamu varlığı olmaktan çıkarılmış, özel sektörün bir sergi objesi haline getirilerek metalaştırılmıştı.

Kendisine yöneltilen imar affı sorularına “İmar affını toplu halde taammüden öldürme teşebbüsünden pek de farklı görmüyorum doğrusu” cevabını veren Arolat’a mimar ve plancılar, Arolat’ın öznesi olduğu imar imtiyazlı projeleri hatırlattı.

İmar affının bir yönüyle imtiyazlı imar izinlerinden pek farkı olmadığını söyleyebiliriz. İkisi de kent yoğunluğunu plansız şekilde arttıran, kent siluetlerini bozan birtakım yapıları görmezden geliyor. İmar affını, sadece yurttaşların yaptığı teras çatı katlarını ve gecekondu yapılarını yasallaştırma sorunu olarak görmüyorsak tabi ki. Her ikisi de kent planlama bilimine aykırı ve kentsel bütünlüğü bozan uygulamalar.

Kente karşı işledikleri suçlar peşlerinden gidecek

Gazete Oksijen’de ise “Kentler öyle kısa sürede, sıfırdan, tek seferde kurulmaz” başlıklı Elif Argu-Emre Arolat söyleşisi yayımlandı. Arolat, mimarların, plancıların sosyal medyadan kendisine ait projelere yönelttiği eleştirilere cevap vermeye girişti. Arolat, Zorlu Center projesinin yapıldığı karayolları arazisinin kamusal nitelikte olmadığını ve deprem toplanma alanı vasfı bulunmadığını iddia etti. Oysa mimarı olduğu proje bir kamu arazisini, deprem toplanma alanını yok etti.

17 Ağustos depreminden sonra İstanbul’da 493 acil toplanma alanı belirlendi. Bu alanların dörtte üçü imara açıldı. 1999-2003 arasında belirlenen bu alanlardan imara açılanlar arasında, Mecidiyeköy’deki Torun Center’ın yükseldiği Ali Sami Yen Stadı, Zorlu AVM’nin yer aldığı Zincirlikuyu’daki Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü arazisi de var.

Mimari tasarım yarışması konseptiyle projelendirilen bu yapı kompleksleri, bir hançer gibi İstanbul’un sırtında. Kentsel ve toplumsal sonuçları düşünmeden bu mega projelere atılan imzaların kamu yararına aykırı olduğu açık. Çünkü bir yapının tasarım değeri sadece estetik öğelerden ve deprem dayanıklılığı sağlayacak mühendislik projelerinden ibaret değildir. Tasarımcı aynı zamanda yapının işleyen bir kent organizmasında; işlevinden, kullanıcı deneyiminden, kültürel yapı üzerindeki etkisinden de sorumludur.

Deprem sonrası yayımlanan kararnameye itiraz

Mühendisler, mimarlar, plancılar, depremden etkilenen kentlerdeki “kentsel dönüşüm” projeleriyle ilgili Cumhurbaşkanlığı tarafından yayımlanan 126. kararnameyi reddediyor.

Kentin yeniden inşasını, sermayenin çıkarına uygun bir rantsal dönüşüme odaklayan bu kararname, ormanları, tarım arazilerini, sulak alanları yapılaşmaya açarak, kentlerin kültürel değerlerini yok ederek felaketin daha da derinleşmesine neden olacaktır.

Bu kararname karşısında kent ve doğa savunucuları, mühendis,  mimar, plancılar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı önündeydi. Tüm kentsel tasarım süreçleri ve zemin etütleri vb. görmezden gelinerek, tarım arazileri üzerine tebeşirle çizilerek başlayan inşa faaliyetlerinin hukuksuzluğu bir kez daha dile getirildi.

Meslek odalarının ve bilim insanlarının uyarılarına rağmen bütüncül planlamadan uzak bu kararların uygulanmasını gönüllülük ve dayanışma adı altında meşrulaştıran ve katılım sağlayacağını belirten bazı tasarım ofislerine de tepki gösterildi. Tasarım ve uygulama projelerine dahil olan firmalara karşı sosyal medyada teşhir kampanyaları başlatıldı.

Mimarlık suçu nedir, kent suçu nedir?

Tasarım ve kullanım değeri kamu yararı gözetmeden, sermaye ortaklarına rant ve çıkar amacı güdülerek, bilim ve tekniğin getirdiği mesleki sorumluluk ve etikten uzak inşa edilmiş her yapı ve kentsel alan; kente ve mesleğe karşı işlenmiş suçtur.

Kent silüetini etkileyen Haliç Köprüsü, Boğaziçi görünümünü delen Zorlu Center, özgünlüğü bozularak restore edilen Narmanlı Han, el konulmuş bir kıyının projesi Galataport gibi bugün yok olmuş kentleri TOKİ’leştirecek projelerin tamamı açık bir kent suçudur.

politeknik.org.tr