İran-Irak sınırında, Sarpol-e-Zahab yerleşim yeri civarında, 12.11.2017 tarihinde, Türkiye saati ile 21.18’de, Mw:7.2 büyüklüğünde, 20.0 km. derinliğinde (http://www.deprem.gov.tr/tr/sondepremler?page=2&pageSize=50&magnitude=0&utc=0) bir deprem meydana gelmiştir. Deprem Irak Süleymaniye kenti başta olmak üzere Irak, İran ve ülkemiz sınırları içinde Diyarbakır, Urfa, Mardin, Şırnak ve Hakkari ilerimizde de hissedilmiştir. Söz konusu bölgede daha sonra büyüklükleri 5.3’e ulaşan olan çok sayıda artçı deprem meydana gelmiştir. Depremin odak derinliğine ilişkin farklı açıklamalar bulunmaktadır.
USGS tarafından yapılan açıklamada depremin odak derinliği 23 km. olarak verilmiştir. Depremin nispeten derinde oluşması ve ters fay niteliğinde olmasının depremin oldukça geniş bir coğrafyada hissedilmesine neden olduğu düşünülmektedir.
Yukarıda verilen haritalarda da görüleceği üzere, Arap Levhası 24mm/yıl hızla kuzeye doğru hareket etmekte ve Anadolu- Asya Levhası ile sınırını oluşturan Bitlis-Zagros kenet kuşağı boyunca önemli bir sıkışma ortamı yaratmaktadır. Bu sıkışma sonucu oluşan ters bir fayın yarattığı düşünülen bu deprem hem Irak Halepçe ve Süleymaniye çevresinde, hem de Pol-e Zahab başta olmak üzere İran’daki bazı yerleşim birimlerinde ağır hasarlar oluşturmuştur. Mevcut durumda bilinen can kaybı 350, yaralı sayısı ise 2500 den fazladır. Bunun yanı sıra çok sayıdaki bina ile bölgede bulunan Darbandikhan barajının ağır hasar gördüğü rapor edilmektedir. Bu vesileyle bölgede yaşamını yitiren dost ve kardeş ülke insanlarına başsağlığı diliyoruz.
Bitlis-Zağros kenet kuşağı içerisinde, ülkemizde de son yüz yıllık aletsel dönem kayıtlarına bakıldığında; 1975 yılında Diyarbakır- Lice’de, 2400 kişinin yaşamını yitirdiği Mw.6.6 büyüklüğünde, 7 Mayıs 1930 tarihinde Hakkari’de, 2514 kişinin yaşamını yitirdiği Mw: 7.2 büyüklüğünde, 09.10.2011 tarihinde Van-Edremit’te 40 kişinin yaşamını yitirdiği Mw.5.6 büyüklüğünde çok sayıda depremin meydana geldiği bilinmektedir.23 Ekim 2011 tarihli Mw:7.2 Van depremi de bu sıkışma sisteminin bir ürünüdür.
Sonuç itibariyle; aynı dağ kuşağı üzerinde yer alan ülkemizde de benzer depremler olmuş ve önemli hasarlar yaratmışlardır. Bunların gelecekte de olması mümkün görülmektedir.
Bu bakımdan tüm ülke sathında yerel ve merkezi yönetim birimlerimizin planlama, yapı üretimi ve denetimi süreçlerinde jeolojik-jeoteknik çalışmalara gerekli hassasiyeti göstermelerinin ne kadar yaşamsal önem arz ettiği bu yaşanan deprem ile bir kez daha görülmüştür. Ancak, gerek doğu ve güney doğu, gerekse ülkemizin farklı kentlerinde bina yapım sürecinde yapılması gereken zemin ve temel etüt çalışmalarının Odamızın yaptığı tüm uyarılara rağmen yapılmadığı tespit edilmiştir. Bu konuda Valilikler ve ilgili Belediyeler başta olmak üzere; İçişleri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarımızı bir kez daha uyarıyoruz. Görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyenlere ilişkin iş ve işlemler derhal başlatılmalı, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini doğrudan ilgilendiren bina ve bina türü yapılar için ruhsat verilmeden önce etüt ve projelerinin mevcut İmar Kanunu’na uygun olarak hazırlanıp, hazırlanmadığı ve buna ilişkin denetim ve incelemelerin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği mutlaka kontrol edilmeli eksik veya hatalı etüt ve projeler iade edilmelidir. Unutulmamalı ki; bir doğa olayı olan deprem; kentleşme için jeoloji bilim ve uygulamalarına önem vermeden yapılan yanlış yer seçimi kararlarından başlayarak; her türlü yapı için zorunlu olan zemin ve temel etütlerinin yapılmamasından, bina yapımında yeteri mühendislik hizmeti alınmamasından ve denetimsizlikten dolayı birer afete dönüşmektedir.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası