İnternet medyasında 2016: Hegemonya & karşı-hegemonya – Diyar Saraçoğlu (Sendika.Org)

Bizim coğrafyamız açısından İnternet’le ilgili gelişmeler siyasal gündemle çok ilişkili gitmeye devam edecek ve belli ki İnternet’e erişim sağlamanın yeni yollarını arayacağız. Olası bir başkanlık referandumu İnternet’in de propaganda amaçlı kullanımına sıklıkla tanıklık edecek ve yine sansürlerle karşılaşacağız

Bir yılın bakiyesini tutmak zor bir iş, hele de söz konusu İnternet olunca bu iş iyice karmaşık bir hal alıyor. Bir yanda İnternet’in metalaşma süreçlerinin tam merkezinde yer alması ve beraberinde gelişen (yeni) sömürü mekanizmaları, öte yanda yaşadığımız topraklarda da sert bir şekilde hissettiğimiz siyasi baskılar ve beraberinde gelen yeni sansür biçimleri… Ve tabii bir de bu ikisine karşı örmeye çalıştığımız anti-kapitalist, karşı-hegemonyacı mücadele hattı…

2016’da İnternet medyasında gerçekleşen bazı önemli değişikliklere veya gelişen, değişen kullanım biçimlerine bir göz atalım:

1 Ekim 2016 – DNS ICANN’in denetimine geçti

Yıllardır ABD hükümetinin denetimi altında olan Alan Adı Sistemi’nin (DNS) denetimi, 1 Ekim 2016 itibariyle kâr amacı gütmeyen özel bir kuruluş olan ICANN’e geçti. Doğrudan son kullanıcı üzerinde büyük bir etkisi yok gibi görünen bu değişiklik daha derin bir şeyi ifade ediyor. Kamu kaynaklarıyla ilk hali verilen İnternet’i özelleştirme süreci bu değişimle birlikte tamamlanıyor. [1]

Streaming/canlı yayın

İnternet üzerinden canlı yayın (daha doğru adıyla streaming) çok yeni bir teknoloji değil elbette. Hepimizin hatırlayacağı üzere Gezi’de sıkça kullanılmıştı. Fakat son dönemde teknik imkânları daha da gelişen akıllı telefonlar, artan bağlantı hızları ve sosyal medya platformlarının doğrudan sahibi olduğu platformlar ile canlı yayın olanakları başka bir boyuta taşındı. Önce Twitter’ın sahibi olduğu Periscope ve kısa süre önce hizmete sunulan ama egemenliğini tamamen ilan etmek üzere olan Facebook canlı yayınının girmediği yer kalmadı neredeyse. Meclisteki oturumlardan tutun da sokak eylemliliklerine kadar birçok farklı yerde, anda canlı yayın yapılıyor. Canlı yayın bu haliyle bir “canlı tanıklık” olarak da işlev görüyor ve fiziksel olarak “o” mekânda olana bir sorumluluk yüklüyor.

Uber, Airbnb’de yeni sömürü biçimleri

Uber için kısaca taksi çağırma servisi diyebiliriz. Uygulama aracılığıyla taksi çağırabiliyor, tahmini ücreti hesaplayabiliyorsunuz. Türkiye’de ve diğer birçok ülkede bayağı tartışmaya neden olan uygulama (ki Türkiye’de de benzer uygulamalar var) aslında aldığı komisyonlar ile birlikte her taksiyi kendi çalışanı haline getirdiği bir ağ kuruyor.

Airbnb’nin çıkışı çok yeni değil elbette. Ama son dönemde iyice yaygınlaştı. Mekân sahiplerinin kendi odalarını kiralamasına imkan sağlayan bu uygulama da kendi konaklama ağını geliştiriyor birçok ülkede. Tabii bu beraberinde birçok tartışmayı da getiriyor. Örneğin İsrail’in Filistin’de işgal ettiği topraklardaki yerleşim yerleri de Airbnb üzerinden kiralanabiliyor![2] Bir diğer sorun da bu gibi uygulamalar, paylaşım ekonomisi adı altında sahiplerine milyonlarca dolar kâr elde ettiriyor ve daha görünür oluyorken muadili ve tamamen sömürü mekanizmalarının dışında olan diğer uygulamalara varolma imkânı kalmıyor.

“4.5G”

4.5G, adı itibariyle sadece Türkiye’de konu olan bir tartışma olabilir. 4G ihalesi zamanında “ben 5G isterim”le başlayan pazarlık sonrasında ad olarak “eşi benzeri olmayan” 4.5G’de karar kılınmıştı. Artık üçüncü nesil bağlantı hızlarından katbekat hızlı mobil İnternet’in olacağı yaygarasıyla birlikte uzun bir dönem gündemi işgal etmişti. Daha çok İnternet tüketiminin kendi lehlerine olduğunu bilen operatörler de tüm reklam kampanyalarını bunun üzerine kurgulamıştı. Tabii bırakın yüksek hızı, sıklıkla İnternet’e erişim sağlamanın bile mümkün olamadığı coğrafyamız için ağırlıkla büyük bir ticari balon oldu 4.5G.[3]

Uçtan uca şifreleme

İnternet teknolojilerine uzak olan kullanıcılar için gizemli olabilen bir kavram uçtan uca şifreleme. Ancak popüler anlık yazışma uygulaması Whatsapp kullanmaya başlayınca birçok insan tarafından duyuldu. Karşılıklı yazışmaların şifreleme anahtarları ile şifrelenmesi ve sadece karşılıklı iletişim kuran kişiler tarafından bu şifreli mesajların çözülmesi anlamına geliyor kısaca. Lakin Whatsapp ticari, kapalı kaynak kodlu olması itibariyle halen tam güvenilir bir platform değilken bu protokolü daha güvenilir bir şekilde uygulayan Signal gibi uygulamalar mevcut.

Gençlerin “gözde”si snapchat

Snapchat elbette yeni bir sosyal medya platformu değil. İlk yayınını Eylül 2011’de yapan uygulama, özellikle 2016’da iyice yaygınlaştı. Öyle ki günlük aktif kullanıcı sayısı en popüler sosyal medya platformlarından olan Twitter’ı geçti. Türkiye’de de özellikle gençler arasında çok yaygın. (“Snapchat ünlüsü” diye bir etikete sahip birçok kişi bile türedi Türkiye’de hatta.) Başta ABD başkanlık seçimleri olmak üzere politik gündemlerle olan ilişkisi veya bu gündemlerde nasıl kullanılacağı ise yeni yeni keşfediliyor.

Pokémon Go çılgınlığı

Çevrimiçi dijital oyunlar İnternet üzerindeki trafiğin önemli bir kısmını oluşturuyor. Geçmişteki Pokémon isimli çizgi filmin bellekte yarattıklarına yaslanan artırılmış gerçeklik oyunu Pokémon Go oyunu, bu yıl çokça konuşuldu ve oynandı. Kuvvetle muhtemel yeni artırılmış gerçeklik oyunlarına da kapı açmış oldu. Bu anlamda kapitalizmle, itaatle yoğrulmuş bu oyun için belirginleşen eleştirel hat sonrası için de büyük bir önem arz edecek. Sene içerisinde dostlarımızın çevirdiği metinde de belirtildiği gibi: “Pokémon Go oyuncusu için emir, itaat etmektir. Gerçek insan bedeni ehlileştirilmiştir ve asılı duran sanal tuzaklar tarafından yönlendirilmektedir: İşletmeler, müşterileri kendi şirketlerine yönlendirecek oyun içi nesneleri satın alabilir; devlet belki de nadir Pokémonların yüzlercesinin merkezden uzağa serpiştirilmesiyle bir ayaklanmayı bastırabilir. Oyun yapımcıları isteselerdi, insanlara kendi istekleriyle uçurumlardan atlama, tren yollarında gezinme, orman yangının ortasına dalmaya yollayabilirlerdi.”

Dünyada politik gündemlerde İnternet’in kullanımı

İnternet sadece teknik yeniliklerin gözlemlendiği bir alan değil elbette. En sık kullanılan (ve büyük çoğunluğu ticari olan) sosyal medya platformları başta olmak üzere birçok İnternet medyası gündemlerin tartışıldığı, yeniden üretildiği, paylaşıldığı, biraraya gelindiği sayısız örneğe bu yıl da tanıklık etti. İçlerinden birkaçına odaklanırsak:

* #NuitDebout

Nuit Debout; 2011 ve sonrasındaki ayaklanmaların (Tahrir, Occupy, Öfkeliler, Gezi) ardından meydana gelen en önemli ayaklanma dalgalarından biriydi ve hem talepleriyle hem de medyayı kullanış biçimiyle uzunca bir süre tartışıldı.[4] Ağ tipi örgütlenen alternatif medyası ve canlı yayınları hareketin büyümesine önemli katkılar sundu. Tabii hareketin inişe geçmesiyle, benzer örneklerde olduğu gibi İnternet için yarattığı medya kanallarının büyük çoğunluğu da ya işlevsizleşti ya da tamamen durdu. (Bu anlamda Gezi’nin yarattığı İnternet medyasının da ne durumda olduğunu düşünmemiz ve birtakım sonuçlar çıkarmamız gerekiyor)

* Trump seçimleri

Başta ABD olmak üzere önce Sanders/Trump karşılaştırmaları ile yoğun bir şekilde geçen ABD seçimleri daha sonra Clinton/Trump arası propaganda savaşı şeklinde cereyan etti. Büyük medya kuruluşlarının büyük çoğunluğu Clinton’a yakın bir hat izledi ve anketler Clinton’ın başkan olacağını işaret ediyordu. Ancak tahmin edildiği gibi olmadı ve Trump başkan seçildi. Sonrasında Trump’un neden bu denli başarılı olduğu tartışmalarının bir adımı da İnternet’le ilgiliydi. Özellikle Facebook’un en çok okunan ve paylaşılan içerikleri gösterdiği trendler alanında ve haber kaynağında Clinton’la ilgili “yalan” haberleri sıkça gösterdiği iddiaları Facebook’un gizlice Trump’ı desteklediği haberlerine neden olmuştu. Öyle görünüyor ki bir sonraki seçim zamanı İnternet’in nasıl daha etkin kullanacağı daha başka bir boyutta tartışılacak.

* Musul savaşı

Musul savaşı şu günlerde medyada daha az yer işgal etse de hâlâ sürüyor. Kısa bir süre önce orada süren savaşta tarih tekerrür etmişti. Baudrillard’ın Körfez Savaşı’nın CNN ekranlarından izlenmesini eleştirirken “savaş hiç olmadı” minvalindeki vurgusu bu sefer Facebook canlı yayınıyla izlenen Musul Savaşı için yapılabilir herhalde. Irak ve Suriye’deki savaşların İnternet üzerindeki aktarım biçimi -yani nekropolitik savaşların imge düzeyindeki aktarımı- savaşı batı dünyası açısından “tüketilebilir” kılarken, yeni kahramanlık anlatılarının ve şiddet biçimlerinin yeniden üretilmesine de vesile oluyor ve şüphesiz ki IŞİD, El Nusra gibi cihatçı yapıların örgütlenme kanallarını viral bir şekilde genişletiyor.

* Canlı mülteci yayınları

Savaşların imge düzeyindeki aktarım biçimlerinin dışında bir de doğrudan fiziksel, sosyal sonuçları da var elbette: mültecilerin akışkan yaşam mücadeleleri. Ortadoğu’da süregiden (ve özellikle Suriye’deki) savaş nedeniyle Batı’ya doğru göç eden mültecilerin yaşadıklarının anlatımı da yine İnternet üzerinde temsiller biçiminde oluyor. Birçok insan için Alan Kurdi’nin kıyıya vuran bedeninden tutun da Macaristan’da polisten kaçmaya çalışan mültecilere tekme atan Petra László’nun görüntüsüne değin imge dünyasında cereyan eden “mülteci sorunu”, artık ana akım medyanın Facebook canlı yayınları veya günlük olarak takip edilen haritalarla sürüyor ve sorunun kendisine çözüm bulmaktan ziyade onu magazinleştirebiliyor. Buna karşın mültecilerin kendi koşullarının aktarmaya çalıştığı fotoğraflar ve videolar İnternet ortamında az da olsa dolaşıma girebiliyor ve bizim onların daha geniş kitlelere ulaşabilmesi için de bir yükümlülüğümüz bulunuyor.[5]

Peki ya 2016 Türkiye’si?

2016 Türkiye’sinde İnternet’ten söz ederken ilk değinmemiz gereken şey sansür olmalı. Sansür, Türkiye’de özellikle son yıllarda “alışık” olduğumuz bir ifade özgürlüğü ihlali iken, siyasal iktidar kendini bu alanda iyice “geliştirme”ye başladı. Halen süren web sitesi erişim engellerinin yanısıra[6] iktidar yeni yöntemler izlemeye başladı: Her yeni operasyon veya kriz anında sosyal medya platformlarına günlük erişim engellerinin koyulması ya da bant genişliklerinin oldukça kısılması. Daha birkaç gün önceki Suriye’de katledilen askerlerin görüntülerinin yayımlanmasının ardından Youtube ve diğer platformlarda karşılaşılan engellemeler, Demirtaş’ın ve diğer HDP’li vekillerin tutuklandığı sabah neredeyse İnternet’in fişinin tamamen çekilmesi bunlara birer örnek.

2016’nın siyasal iktidarın yeni keşfettiği bir sansür biçimi de var üstelik: VPN, TOR engelleme. VPN’i fiziksel olarak bulunmadığınız bir yerle aranızda açılan sanal bir tünel olarak düşünebiliriz. Farklı biçimleri bir dizi amaç için kullanılabiliyor. Üniversitelerin ağlarına dışarıdan bağlanmaktan tutun da bankaların ticari bağlantılarına değişebiliyor bunlar.

Bizim ise genellikle kullanma nedenimiz Türkiye’deki sansürün aşılmaya çalışılması. Uzun süredir farklı VPN’ler, mobil VPN uygulamaları bu amaçla kullanılıyor. Ancak Türkiye’de bir süredir VPN’ler de sansürlenmeye başlandı. Yaygın kullanılan VPN’ler ve TOR sansür mekanizmalarıyla engellenmeye çalışılıyor.

2016 Türkiye’sinde en önemli kırılmalardan biri de Barış İçin Akademisyenler’in yayınladığı imza listesiyle oldu. Çoğumuz tarafından daha önceleri çok önemli bir direniş biçimi olarak görülmeyen çevrimiçi imza toplama ve yayınlama, siyasal iktidarın imzacıları doğrudan hedef almasıyla başka bir direniş odağı yarattı. Sonrasında birçok farklı meslek grubu veya örgütlenme destek imzalarını çevrimiçi ortamda yayınladılar. Çokçası hakkında soruşturma başlatılan imzacılar sosyal medya ortamındaki troller tarafından hedef gösterilmeye devam ediyor.

Karşı-hegemonya mücadelesinde ne gibi araçlar geliştiriliyor?

Teyit.org

Farklı kullanım biçimlerinin artmasıyla İnternet doğru/yanlış haber ayrımının iyice bulanıklaştığı bir noktaya gidiyor. Üstelik örgütlü troller de bunu bilerek artırıyorlar. Bunun en bariz örneklerini Twitter’da görebilmek mümkün. Böylesi bir dönemde doğru bilginin yayılmasını sağlamak mücadelenin önemli bir parçası haline geliyor. Teyit.org da bu gibi dezenformasyonlara, bilgi kirliliklerine karşı kurulan bir doğrulama platformu. Öyle görünüyor ki yakın zamanda Teyit.org’a daha çok dönüp bakacağız.

Bir eylem biçimi olarak sızıntı: Wikileaks, Panama Belgeleri

Kapitalist devletlerin, çokuluslu şirketlerin, istihbarat örgütlenmelerinin elinde tuttuğu, gizlediği, manipüle ettiklerini yayınlamak uzun süredir bir eylem biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Wikileaks ve Edward Snowden’ın belge sızdırmaları en iyi bildiğimiz örneklerden. Bu yıl da Panama merkezli Mossack Fonseca’ya ait ve içerisinde çok sayıda devlet görevlisine ve büyük şirketlere ait olan belge sızdırıldı.

Yine bu yıl, Wikileaks, Berat Albayrak’a ait e-postaları yayımladı. İçerisinde oldukça önemli bilgiler bulunan bu sızıntıdan sonra birçok site veya içeriğe sansür getirildi.

Çevrimiçi antifaşizm, Twitter örgütlenmeleri

Türkiye’deki her krizde İnternet üzerinde hegemonya savaşı veriyoruz malum. Twitter da bunun en rahat gözlemlenebildiği yer. Otobüste kadın yolcuya tekme atan saldırgan için örgütlenen Twitter buluşmaları önemli bir eylemlilik haliydi. Tabii bu eylem biçiminin sadece saat 21.00 hashtag yüklenmesi biçiminden çıkarıp daha karşı-hegemonik bir hale dönüştürebilmemiz gerek.

Verilerin görselleştirilmesi konusu da başka bir örgütlenme faaliyeti olarak karşımıza çıkıyor. İş cinayetleri, devlet dersinde öldürülen çocuklar, yaşamını yitiren mülteciler gibi sayısız can yakıcı konu var. Bu konulara dair doğru istatistikleri toplamak bile zorken son dönemde iyice belirginleşen bir ihtiyaç da bu verileri daha anlamlı, daha kolay olacak şekilde görselleştirebilmek. İnfografik sık başvurduğumuz ifade biçimlerinden. Son dönemde çok sayıda “iyi örnek” de çıkarabildik. Belki de videoları da yakın zamanda daha sık kullanacağız.

2017’de bizi neler bekliyor, biz neler yapabiliriz?

Bizim coğrafyamız açısından İnternet’le ilgili gelişmeler siyasal gündemle çok ilişkili gitmeye devam edecek ve belli ki İnternet’e erişim sağlamanın yeni yollarını arayacağız. Olası bir başkanlık referandumu İnternet’in de propaganda amaçlı kullanımına sıklıkla tanıklık edecek ve yine sansürlerle karşılaşacağız.

Sansürlere karşı şu anki yaygın çözüm, yasaklanmayan VPN’ler bulmak ve bir sonraki yasağa kadar onu kullanmak. Bu çözümün yerine daha farklı model arayışlarımızda da ilerleme kaydedeceğimizi ümit ediyorum. Uydu bağlantılı çözümleri düşünmek ve örgü ağları (mesh networks) kurmak bunlardan ikisi.

Hem istatistiklerin gösterdiği üzere hem de tahminlere göre İnternet’in önümüzdeki döneminde daha çok video içerik dolaşıma girecek. İçeriği tamamen boşa düşürmeden kendi dertlerimizi video içerikler olarak nasıl daha iyi ifade ederiz, videoları İnternet ortamında nasıl daha iyi dolaşıma sokarız gibi konulara bakmamız gerekiyor.

Twitter’da hashtag buluşması vb. eylem biçimlerini örgütlerken gündelik hayat, sokakla ilişkisini kurabilmenin yollarını da zorlayacak araçlar geliştirmemiz gerekiyor. Örn. otobüste şiddet uygulayan kişiye karşı Twitter eylem çağrısını tam da saldırının gerçekleştiği yerde yapmanın yollarını aramalıyız. Otobüsteki ajitasyonlardan tutun da otobüsleri “kadına yönelik şiddete ses çıkaralım, Twitter’da buluşalım” stickerlarıyla donatmaya veya mobil projeksiyon cihazlarıyla kadına yönelik şiddete karşı örgütlenme videolarını farklı yerlerde göstermeye değin yapabileceğimiz bir dizi şey var.

Öte yandan Twitter’daki saat 21.00 buluşmaları gibi eylemlilikler, bizim saflarımızı sıklaştırıyor ve bizi daha görünür kılıyorken sıklıkla geri kalan tüm günü es geçmemize neden olabiliyor. Bunun için zamanı da bir mekân olarak düşünmeli ve İnternet üzerinde zamanın tamamını işgal edebileceğimiz çözümleri geliştirmeliyiz.

Başta Snapchat olmak üzere yaygın platformların karşı-hegemonik kullanım olanaklarını sorgulamamız ve yaratmamız gerekiyor. Bu kadar çok sosyal medya platformunda aynı anda güçlü bir şekilde varolmayı sağlamak için de hem merkezi hem dağıtık (ağ tipi örülen) örgütlenmeler oluşturabiliriz.

Trollerin kişileri hedef gösterme faaliyetleri, yasal süreçler ve ana akım medya tarafından da sıkça destekleniyor. Buna karşı daha akılcı çözümlere gitmek, belirli düzeylerde anonimlik sağlamak da akla gelen ilk çözümlerden. Farklı kullanım biçimleri için farklı güvenlik seviyeleri ve farklı anonimlik seviyeleri yaratabiliriz. Her halükarda dijital güvenlik konusuna daha iyi eğilmemiz gerekiyor. Bunun için çok sayıda güvenilir kılavuz var ve yanı sıra atölyeler de düzenleyebiliriz.

Yeni bir yıl yeni imkânlarla geliyor. Kurmakta olduğumuz antifaşist, anti-kapitalist ve karşı-hegemonik ortaklıklar için yeni hatlar aramaya devam etmemiz gerekiyor.

Dipnotlar:

[1] Bu konuda daha önce dostlarımızın bir çevirisi oldu: “İnternet Kamu Malı olmalı”. http://sendika14.org/2016/10/internet-kamu-mali-olmali-ben-tarnoff/

[2] Airbnb’nin İsrail’in işgal ettiği topraklardan nasıl kâr elde ettiğini görmek için bkz: https://electronicintifada.net/blogs/ali-abunimah/video-highlights-how-airbnb-profits-israeli-occupation

[3] 4.5 ile ilgili Önder Özdemir’in “4.5G yaygarasının arkasındakiler” yazısını incelemekte fayda var: http://sendika14.org/2016/04/4-5g-yaygarasinin-arkasindakilar-onder-ozdemir/

[4] Nuit Debout medyasını daha önce şöyle bir yazıyla incelemiştim: http://sendika14.org/2016/06/fransada-gece-ayakta-peki-ya-medya-diyar-saracoglu/

[5] Mültecilerin kendi “yolculuk”larını kaydettikleri belgesele dair bir yazı için: http://www.newstatesman.com/culture/tv-radio/2016/07/how-refugees-filmed-their-own-journeys-europe-new-documentary

[6] Sendika.Org bu tip engellemelerin en sık gözlemlenebildiği web sitelerinden biri. Yazı yazıldığında sendika14.org olarak siteye erişim sağlanabiliyordu.