İMO: Türkiye’yi iş cinayetleri diyarına çeviren tüm sorumlular istifa etmelidir

Dün akşam saatlerinde Türkiye yine bir iş cinayetiyle sarsıldı. 6 Eylül 2014 tarihinde akşam saat: 19.00’da İstanbul Mecidiyeköy’deki bir inşaatta meydana gelen asansör kazasında 10 işçi yaşamını yitirdi. Olayla birlikte iş kazaları, iş güvenliği önlemleri ve iş güvenliği mevzuatına dair tartışmalar gündemin başköşesine oturdu. Tıpkı Soma’da yaşanan maden faciasında olduğu gibi siyasi erkten, hamaset dışında kayda değer bir açıklama gelmedi; yaraların sarılacağı, sorumluların hesap vereceği, iş kazalarını önleyecek tedbirlerin alınacağı,  iş güvenliğine uymayan şirketlerin cezalandırılacağı ifade edildi.

Bu açıklamaların ikna edici bir tarafını bulmak elbette mümkün değildir. Çünkü iş kazalarının ardı arkası kesilmemekte, kazalar neredeyse toplu katliam gibi yaşanmakta, göstermelik yargılamalar dışında sorumlular iş yapmaya devam etmekte, açıkçası olan ölene, ölenlerin yakınlarına olmaktadır.

Dikkat edilmelidir: Her kaza sonrası, “artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” iddia edilmekte, bir sonraki kaza, her şeyin eskisi gibi yaşanmaya devam ettiğini göstermekte, çalışanların adeta kaderine razı bir şekilde çalışmakta ve ölümü beklemektedir. Ne yazık ki ülkemizde iş ile iş kazası bir ve aynıymış gibi algılanmaktadır. Hemen her iş kolunda değişik oranlarda iş kazası olmakta, inşaat işkolu ise ilk sıralardaki yeri asla değişmemektedir.

Çünkü gerçek budur. Soma’da yaşanan faciadan sonra, İstanbul’un orta yerinde, Mecidiyeköy’de, Ali Samiyen Stadı’nın yerine yapılan ve TOKİ onaylı olduğu anlaşılan rezidans projesinde, 10 işçinin yaşamını kaybetmesine yol açan iş kazası oluyorsa, sorun köklü ve kalıcıdır, üretim sürecinin ve denetim mekanizmasının taşıdığı zaaflar nedeniyle risk faktörü ve kazalar müzmin hale gelmiştir.

İnşaat Mühendisleri Odası hemen her ortamda ısrarla iş kazalarına ilişkin verileri kamuoyuyla paylaşmakta, bu bağlamda Türkiye’nin iş kazalarında Dünya üçüncüsü, Avrupa birincisi olduğunu hatırlatmakta, yetkilileri önlem almaya çağırmaktadır. Ne yazık ki siyasi iktidar uyarılarımızı duymazlıktan gelmekte, dolayısıyla ne sorun çözülmekte ne de iş kazaları azalmaktadır. Hatta son dönemde yaşanan kazaları akla getirdiğimizde, iş kazalarının toplumsal travmaya yol açacak boyutlara vardığı gözlemlenmektedir.

Mecidiyeköy’deki asansör faciası, iki noktayı vurgulamamızı zorunlu hale getirmektedir. Birincisi, proje TOKİ onaylıdır ve TOKİ denetim sisteminden muaftır. Zaten başlı başına sorun teşkil eden denetimden bile muaf tutulmak, TOKİ inşaatlarında kazalara davetiye çıkarmaktadır. Kazanın iş saatleri dışında meydana gelmiş olması, denetimsizliğin hangi boyutlarda olduğunu açığa çıkarmaktadır.

İkincisi 6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’ndaki yetersizlikler ve zaaflar kazalara yol açmakta olduğu gerçeğidir. Dikkat çekmek istiyoruz ki, İnşaat Mühendisleri Odası konuyla ilgili çok sayıda bilimsel-mesleki etkinlikler düzenlemekte, inşaat işkolu bazında konunun muhataplarını bir araya getirmekte, üniversiteler, meslek odaları ve uygulamacılar sorunlarını ve çözüm önerilerini tartışmakta ve bu tartışmaların ilk sırasında iş güvenliği mevzuatına dair eleştiri ve öneriler yer almaktadır. Ancak siyasi iktidar İMO’nun geliştirdiği önerileri yok saymaktadır.

Çünkü temel fark, üretim sürecine yaklaşımla ilgilidir. Bugün üretim sürecinin tek belirleyicisi kâr olarak görülmekte, iş güvenliği bağlamında alınacak önlemler maliyet artırıcı unsur gibi değerlendirilmekte ve para kazanmak asli amacında olan şirketler iş güvenliği yatırımları yapmaktan kaçınmaktadır. Kamu idaresi ise denetimi tamamen özelleştirmek istemekte, dolayısıyla kadro ve donanım açığını kapatmaya programına almamaktadır.

Bilindiği gibi son dönemde gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleri ile meslek odaları üretim sürecinin dışına itilmiş, meslek odaları kamu adına gerçekleştirdiği denetimi yapamaz durumda bırakılmıştır.

Üzülerek söylüyoruz ki, kazaların son dönemde gözle görülür düzeyde artmasının bir nedeni de, meslek odalarının sürecin dışına itilmesidir.

Hiç kimse, özellikle de siyasi iktidar suçluyu başka yerlerde aramasın, birkaç günah keçisi bulup vicdanını rahatlatmaya kalkmasın. İş cinayetlerinin faili AKP Hükümeti ve onun konuyla ilgili Bakanı Faruk Çelik’tir.  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik kamuoyunda “ölüm devrinin bakanı” olarak anılmaya başlamıştır. Anlaşılmaz bir şekilde makamını korumakta olması ise Türkiye siyasetinin ayırt edici özelliğe işaret etmektedir. Ne yazık ki onurlu bir tavır olan istifa, ülke idari yapısında kendisine yer açamamaktadır.

İnşaat Mühendisleri Odası olarak, Tuzla Tersaneleri’nde, Soma’da olmayanın bu defa olmasını ve başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olmak üzere tüm sorumluların istifa etmesini, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatının değiştirilmesini, mevzuat değişikliği sürecinin katılımcılığa açık olmasını, meslek odalarını etkisizleştiren değişikliklerin ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz.

TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI