Enerji İşçileri Ayağa Kalkıyor

Enerji, Gaz, Su ve Baraj Çalışanları Sendikası (Enerji-Sen) 2. Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştiriyor.

 

2005 yılında enerji işkolunda sınıflar mücadelesine katkı koymak ve geleneksel sendikacılık anlayışını kırmak amacıyla kurulan Enerji-Sen 2. Olağan Genel Kurulu’na gidiyor. İşkolunda kadrolu / taşeron, işçi / memur, mühendis / teknisyen gibi ayrımlara karşı çıkarak bir enerji işçisi kimliği yaratmayı hedefleyen sendikanın genel kurulu 30 Ekim 2010 tarihinde İstanbul Tabip Odası Sevinç Özgüner Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilecek.

Enerji-Sen Yönetim Kurulu’nun yayınladığı çağrı metni şu şekilde:

Enerji… Belki de yaşamın bir diğer adı. Yaşamın vazgeçilmezi olduğu gibi, üretimin de vazgeçilmezi.

Emperyalist sistemin aralıkları giderek sıklaşan ve gittikçe derinleşen krizleri, enerji kaynakları üzerindeki paylaşım savaşının da en üst noktaya taşınmasına neden oluyor.

Gizli anlaşmalar, suikastlar, rüşvetler, bölgesel çatışmalar hatta işgaller ve savaşlar enerji kaynaklarının ya da enerji nakil yollarının üzerinde yoğunlaşıyor.

Emperyalist sistemin krizinin yönetilebilmesi ve büyük tekellerin çıkarları için, enerji ile ilgili bütün hususlarda sermayenin egemenliğinin ve iktidarının yoğunlaştırılmasına özel bir önem veriliyor.

Enerji kaynaklarının mülkiyeti kadar belki de ondan önemlisi denetlenebilmesi, enerji üretiminin maliyetinin düşürülmesi sistemin krizi açısından yaşamsal bir öneme sahip.
Ancak kapitalist sistem sermaye sınıfı için bile kardeşlik ve dayanışma değil, rekabet ve çatışma sistemi olduğu için bu hedeflere ulaşabilmek o kadar kolay olmuyor. Tekeller ve uzantıları arasındaki çıkar çatışmaları nedeniyle enerjiyi ucuzlatamıyorlar, mutlak bir denetim sağlayamıyorlar. Bunun için yaptıkları geçici ittifaklar maliyetlerin yükselmesine neden oluyor.

Ama tekelci kapitalistlerinin ve onların acente ve taşeronlarının uzlaştıkları bir nokta var: Emek sömürüsünün yoğunlaştırılması.

Üretim maliyetini, işçi sınıfının sömürü koşullarını ağırlaştırarak düşürmeye çalışıyorlar. Bunun bir diğer sonucu da tüm insanlığa ait doğanın yıkımı ve tahribatı olarak ortaya çıkıyor.

Tüm diğer sektörlerde olduğu gibi, enerji ve bağlantılı sektörlerde de kuralsız çalışma ve güvencesizlik temel istihdam ilişkisi olarak yaygınlaştırılıyor.

Türkiye, enerji alanındaki emperyalist paylaşım savaşının yoğunlaştığı bir coğrafi bölgede bulunduğu için; işçi sınıfı ve emekçi halk düşmanlığı konusunda kendisini yetkinleştirmiş bir siyasi rejim tarafından yönetildiği için bu savaşın hem içeride hem de dışarıda aktif aktörlerinden birisidir.

Uluslararası tekeller ve onların yerel ortakları enerji ile ilgili her alanın bir başka kapitalist mülkiyet biçimi olan devlet mülkiyetinden özel mülkiyete ve birikime açılması yolunda önemli adımlar attılar. Bugüne kadar kapitalist devletin desteğinde sermaye birikimini sürdüren şirketler, şimdi doğrudan enerji sektörünün tümünü kendi mülklerine geçirebilecek büyüklüklere ulaştılar.

Bu sürecin dört temel sonucu vardır:

Birincisi, enerji sektöründe ve enerji ile bağlantılı kimi alt sektörlerde işçi sınıfının yaşama ve çalışma koşullarının kötüleştirilmesi, kuralsız ve güvencesiz çalıştırmanın, esnek istihdam biçimlerinin yaygınlaştırılmasıdır.

İkincisi, enerjiye ulaşımın halk için her geçen gün daha pahalı hale getirilmesidir.

Üçüncüsü, enerji kaynaklarının plansız tüketimi ve doğanın tahribatı, insanların yaşam alanlarını terk etmeye zorlanması (mülksüzleştirme biçimi) ve insanlık mirasının yok edilmesidir.

Dördüncüsü ise devlet tarafından özel sektöre enerji üretimi olsun ya da olmasın yüksek meblağlı alım garantileri verilerek kamunun zarara uğratılmasıdır.

Enerji sektörünün, sınıflar arasındaki mücadelenin çeşitli biçimlerinin (siyasal, diplomatik, askeri, sendikal vb.) iç içe geçtiği ve yoğunlaştığı bir sektör olduğu ortadadır. Bu mücadelelerin hemen tümünde sermayenin bariz bir üstünlüğü de olduğu ortadadır. Çoğu zaman kavgalar sermayenin iç kavgası biçiminde sürmekte siyasal düzlemde bu kavgaya işçi sınıfı müdahale edememektedir.

Diğer taraftan sendikal alanda da büyük bir boşluk bulunmaktadır. 12 Eylül faşist darbesi ile tekelci sermayenin çıkarlarını, denetimini esas alan ve bu doğrultusunda düzenlenen bir sendikal anlayış bulunmaktadır. Bu anlayış özellikle Türk-İş’e bağlı sendikalar içinde yükselen muhalefet hareketlerinin tasfiyesi ve alternatif sendikal örgütlenmelerin boğulması yoluyla konsolide edilmektedir.

Enerji işkolunda bu mücadele Tes-İş Sendikası içinde yaşanmıştır. Tes-İş’te muhalif şubeler  (özellikle İstanbul 1 No’lu Şube), 1989 Bahar Eylemleri’nde aktif bir şekilde yer almıştır. Ancak Tes-İş Genel Merkezi tarafından tehlikeli görülen muhalif Şube Yönetimleri mahkeme kararlarına rağmen defalarca feshedilmiştir.

Tes-İş Genel Merkezi bu tasfiye süreciyle birlikte, işçi hareketi içinde stratejik bir konuma sahip olan enerji işçilerini kontrol etme görevini yerine getirmiştir. Diğer yandan bu tasfiye süreci ile birlikte, özelleştirmelere açık destek verilmiştir. Tes-İş Genel Merkezi, sermayeye selam durmuştur.

Tes-İş’in üye sayısına bakınca, işkolunda etkin bir durumda olduğu zannedilebilir. Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre 16 No’lu Enerji İşkolu’nda toplam işçilerin yaklaşık yüzde 80’i Tes-İş üyesidir. Bu oldukça yüksek bir orandır. Ancak bu gücün etkili olduğu söylenemez.

Ancak önümüzdeki dönem Tes-İş’in durumu sallantılıdır. Çünkü kamuda örgütlü olan Tes-İş, örneğin TEİAŞ’tan yetki alıp örgütlenmek için bir çalışma yapmıyordu. Ancak özelleştirme uygulamalarının ivme kazandığı ve önümüzdeki süreçte bitirileceği günümüzde sendika sıkıntılı günler yaşayacaktır. Tes-İş’in sendikal refleksleri enerji işçilerinin kompozisyonunda ortaya çıkan çeşitliliği ve değişimi karşılamaya uygun değildir.

Enerji, Gaz, Su ve Baraj Çalışanları Sendikası (Enerji-Sen), enerji işkolundaki sınıflar mücadelesinde yaşanan yoğunlaşma ve bu yoğunlaşmaya enerji işçileri açısından yanıt verebilmek amacıyla 1 Aralık 2005 tarihinde İstanbul’da kurulmuştur. Sendika işkolunda kadrolu / taşeron, işçi / memur, mühendis / teknisyen gibi ayrımlara karşı çıkarak bir enerji işçisi kimliği oluşturulması için yola çıkmıştır. Bu noktada Tes-İş’in tekel konumunun kırılması, devlet ve sermayeden bağımsız bir sendikacılık anlayışı benimsenmiştir.

Enerji-Sen artık çürümekte olan, sınıfın hak ve özgürlükleri için değil üyelerinin ayrıcalıklarını korumak için siyasal iktidarın eteğine yapışan geleneksel sendikal anlayışları ortadan kaldırmak için yola çıkmıştır. Bu uzun ve zorlu bir yürüyüştür ancak sınıfın ihtiyacından başka yasa tanımayanlar için yürünecek onurlu bir yoldur. Bu yolda önemli bir kilometre taşı olacağına inandığımız Sendikamızın 2.Olağan Genel Kurulu’na katılmanızı ve katkılarınızı sunmanızı bekliyoruz.

Saygılarımızla,
 

ENERJİ-SEN YÖNETİM KURULU
30 Ekim 2010 Cumartesi  Saat 11.00
Yer: İstanbul Tabip Odası Sevinç Özgüner Toplantı Salonu Cağaloğlu/İstanbul