EMO: “Japonya’daki Felaket Zincirinden Nükleer Uyarılar”

Japonya‘da meydana gelen 8.9 büyüklüğünde şiddetli depremin ardından bölgede nükleer santrallar konusunda alarm verilmiştir.  Miyagi Bölgesi‘nde yer alan Onagawa Nükleer Tesisi zarar görmüş, santralın bir türbininde yangın çıkmıştır. Buradaki yangın söndürülürken, bazı santrallarda soğutma sistemi çalışmadığı bildirilmiştir. Ardından gelen haberler ise ne yazık ki endişelerin gerçeğe dönüştüğünü göstermektedir. Fukuşima 1 santralında patlama olduğu ve nükleer sızıntı meydana geldiği açıklanmıştır.
 
Yaşananların ardından santralın bulunduğu alandan 80 bin kişinin tahliye edildiği açıklandı. Japonya tarihinde hükümet ilk kez nükleer acil durum ilan etti ve bu durum halen devam ediyor. Aslında 1986 yılında yaşanan Çernobil Faciası‘ndan bu yana depremlerin tetiklediği ya da farklı teknik hatalarla meydana gelen onlarca kazanın gizlendiği ve sonuçları hakkında güvenlik, teknolojik sır vb. gerekçeler gösterilerek, gerçeklerin açıklanmadığı, nükleer güvenlik konusunda sicili bozuk bir ülkede yaşanan son olay, çok önemli bir dönüm noktasına gelindiğini göstermektedir.
Tüm bu gelişmeler, Türkiye‘nin Akkuyu‘da kurmaya çalıştığı nükleer santral için çok önemli bir uyarı niteliği taşımaktadır.
Bugün AKP Hükümeti, çeşitli pazarlıkların da dahil olduğu bir süreçle, ihale dahi yapılmaksızın Rusya‘nın Akkuyu‘da nükleer santral sahibi olmasına yönelik bir devletlerarası anlaşmayı yürürlüğe koymuştur.
Akkuyu‘da kurulmak istenen nükleer santral, Ecemiş Fay Hattı‘na 25-30 kilometre uzaklıkta yer almaktadır. Deprem kuşağında olan bu bölgeye nükleer santral kurulamayacağına ilişkin bugüne kadar yapılan uyarılar dinlenmemiştir. Ancak Japonya‘da yaşanan 8.9 büyüklüğündeki depremin ardından yaşanmakta olan nükleer felaket, Akkuyu‘da kurulmak istenen nükleer santral inadından vazgeçilmesi konusunda bir uyarıdır. Japonya‘da yaşanan bu felaket, nükleer santral savunucularının güvenlik kriterlerine ilişkin bugüne kadar dile getirdikleri savların gerçek bir doğal felaket karşısında geçersiz kaldığını gözler önüne sermektedir. Sağlam bir inşaat ve güvenlik kriterlerine uyulması durumunda nükleer santralların güvenli olduğu iddialarının gerçekleri yansıtmadığı ne yazık ki bu acı olayla bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Görüldüğü gibi güvenlik kültürünün gelişmişliği ve çalışma disiplini sorgulaması bile böylesine büyük bir felaket karşısında anlamını yitirmektedir.
Rusya, Akkuyu‘da nükleer santral kurulmasına yönelik şirket kurma çalışmalarını tamamlamış; 5 Rus şirketinin ortak olduğu Akkuyu Nükleer Güç Santralı Elektrik Üretim Anonim Şirketi‘nin kuruluşunu 14 Aralık 2010 tarihi itibarıyla resmi olarak gerçekleştirmiştir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu‘nun 1983 yılından beri yürürlükte olan Nükleer Tesislere Lisans Verilmesine İlişkin Tüzüğü‘ne göre kurulacak santral için 3 lisans alınması gerekmektedir. Bunlardan birincisi yer lisansıdır. Akkuyu‘da kurulacak olan santral, 35 yıl önce 1976 yılında verilmiş olan yer lisansına dayanmaktadır. Bu lisans kapsamında değerlendirilecek olan konuların başında, “bölgenin topografik, jeolojik, jeoteknik, hidrolojik, sismolojik ve meteorolojik özelliklerine ilişkin bilgi ve incelemelerin, seçilen yerin deprem, sel baskını, fırtına gibi doğal olaylar ve bu olayların ikincil etkileri yönünden değerlendirilmesine ilişkin bilgiler” yer almaktadır.  Oysa Akkuyu için bundan 35 yıl önce alınmış olan yer lisansının güncellenmesi söz konusu değildir. 35 yıl içindeki değişimleri hesaba katmayan bir yer lisansının kabulü mümkün değildir.
Şirketin ikinci olarak alması gereken lisans inşaat lisansıdır. İnşaat lisansı kapsamında ise santralda yapılacak yapıların ve sistemlerin sismik, güvenlik ve kalite sınıfları ön güvenlik analizi raporu kapsamında incelemeye alınacaktır. Akkuyu‘da kurulacak santral için ihale yapılmadığı için bu konuya ilişkin karşılaştırma yapmak dahi mümkün değildir. Oysa 1980‘li yıllarda yapılan ihalede ise firmaların tek tek teklifleri değerlendirilirken, Akkuyu‘nun deprem koşulları ve firmaların buna ilişkin verileri de ihale kapsamında değerlendirmeye alınmıştı. Bugün ise önce anlaşma yapılmakta, ardından deprem koşullarına ilişkin olarak değerlendirme yapılacağı anlaşılmaktadır. Böyle bir sürecin kabul edilmesi mümkün değildir.
Bir çok bilim insanı tarafından Ecemiş Fayı‘nın sismik karakteri konusunda yapılan araştırmalarda; Ecemiş Fayı‘nın 300 km uzunluğunda olduğu, Akkuyu‘nun 20-25 km yakınından geçerek denizde devam ettiği, aktif bir fay özelliğine sahip olduğu, 6-7 büyüklüğünde bir deprem için tehlikeli bir enerji birikimi oluşturacak suskun tarihsel bir sürece sahip olduğu belirtilmektedir. 
Nükleer santral konusunda 4 sayfalık yasayla yola çıkan AKP Hükümeti, TMMOB‘un açtığı davayı kazanması üzerine tek katılımcılı olan ihalesini iptal etmek zorunda kalmış, ancak bu kez de devletlerarası anlaşma yoluyla hukuk sistemini yok saymıştır. Böyle bir anlayışla hareket eden hükümet, deprem gibi insanların can ve mal güvenliğini ilgilendiren bir kriteri de içeren yer lisansını yenilemeyi düşünmediği gibi inşaat lisansı kapsamında yapılara ilişkin sismik değerlendirmeyi de daha sonraki aşamalara bırakmakta sakınca görmemektedir.
Japonya‘da yaşanan kaygı verici gelişmelerin hükümet tarafından da ciddiye alınarak, Akkuyu Nükleer Santral macerasından vazgeçmeye çağırıyoruz. Yalnızca Akkuyu değil, Sinop‘ta kurulması öngörülen nükleer santral konusunda Japonya ile yürütülen görüşmelerden de vazgeçilmelidir.
Deprem, tsunami ve nükleer patlama ile yaşanmakta olan felaketler zinciri nedeniyle başta Japonya olmak üzere tüm insanlığa geçmiş olsun diyor, daha büyük felaketler yaşanmaması için gereken derslerin çıkarılacağını umut ediyoruz.  
 

ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU

13.03.2011