İMO 2. Öğrenci Üye Kurultayı Sonuç Bildirgesi Açıklandı

İMO 2. Öğrenci Üye Kurultayı, 14 Mart 2009 tarihinde Ankara’da, 20 şubeden 700 öğrenci üyenin katılımıyla; öğrencilerin en temel sorunu olan “Bilimsel, Demokratik ve Parasız Eğitim” ana başlığıyla İMO Teoman Öztürk Salonu’nda gerçekleştirilmiştir.

Kurultaya güç sağlayan ve bu süreçte yerellerde yapılan çalıştaylarda;

·   Bilimsel Eğitim
·   Demokratik Üniversite ve YÖK
·   Eğitimin Piyasalaştırılması
·   Mühendislik Eğitimi
·   Staj Sorunu
·   ABET-MÜDEK-Akreditasyon
·   Yabancı Dilde Eğitim
·   Politeknik Eğitim
·   Köy Enstitüleri Deneyimi
·   İş Güvenliği                                     

başlıklı konular esas alınmıştır.

Paranın hükümranlığına karşı eğitim hakkı; gericiliğin ve bilim karşıtlığının hortlatıldığı, bilimsel gelişme tarihinin unutturulmaya çalışıldığı bir dünyada bilim; bir ülkeyi işgal etmekte dayanak olarak kullanılan, insanların kendi kendini yönetmesi kavramının dört yılda bir oy kullanmaya indirgendiği, her türlü hak gaspı ve baskının arttığı bir dünyada demokrasi

Kurultay başlığımızın aslında dünyadaki gelişmelerden bağımsız olmadığı, bizlerin; neoliberalizmin üniversitelerde yansımalarını bulduğu kısımlarını, ülke ve dünya gündeminden bağımsız ele alamayacağımız açıktır.

‘’İnsanlığın gördüğü son toplumsal düzen – yıkılmasının ve değişmesinin mümkün olmadığı ve ebediyen yaşayacak bir düzen – insanlık için en iyi olan ve dünya üzerindeki barışı sağlayabilecek tek düzen…” Bu sözler kapitalizmin savunucularının propagandasıdır; yıllarca toplumun refah düzeyinin arttığı, insanların hak ve özgürlüklerinin giderek geliştiği de söylenmektedir. Fakat bugün açıkça görülmektedir ki, kapitalizmin balonları patlamıştır. Bu sistemin insanlığa sefaletten, yoksulluktan, savaştan veya sömürüden başka verebilecek hiçbir şeyi olmadığı açıktır. Bundan sonraki yıllarda açıkça göreceğiz ki bizlerin temel hak ve ihtiyaçlarına daha fazla göz koyulacaktır. Mevcut sistemin aksi yöndeki teorileri ise her geçen gün çürümektedir.

Bu süreçte, her sosyal devletin halkına sağlamak zorunda olduğu ve kurultay konumuz olan parasız eğitim hakkından tutun da yaşamın en temel ihtiyaçları olan su, barınma ve sağlık gibi birçok konuda hak gasplarına girişileceği barizdir.

Peki, bu nasıl yapılmaktadır?

Akla ilk gelen ve en önemlisi olan yol kamusal alanları yok etmektir. En temel ihtiyaç ve haklarımızı karşıladığımız kamusal alanlar bir bir özelleştirilerek özel sermayeye kâr alanları açılmaktadır. İlköğretimden üniversitelere kadar eğitim veren bütün kamu kurumları özelleştirilmek istenirken, parası olmayana da kredi vermek gibi çözümler önerilecektir. Eğitimin piyasalaştırılması konusu bu nedenle çok önemlidir. Bu piyasalaşma, ancak parası olanın eğitim alması gibi bir sonucu doğuracaktır.  Yoksulluk sınırı ve kişi başına düşen milli gelir gibi değerler göz önüne alındığında, Türkiye’de gençlerin eğitim alamayacağını ya da borçlanarak okuyacaklarını görmek zor olmayacaktır.

Kurultayımızda bu konu sunumlarla anlatılmaya çalışıldı. Fakat konunun önemi nedeniyle istatistikî veriler de göz önüne alınarak derinlemesine araştırmalar önümüzdeki yıllarda uygulanabilecek politikaları anlayabilmek ve bu politikalar karşısında parasız eğitim hakkımızı korumak için gereklidir.

Bilim ve bilimsel eğitim birbirini var eden iki olgudur. Bu konu üzerinde söz söylemeden önce bilimin ve bilimsel bilginin evrensel niteliğini ve insanlığın ortak mirası olduğunu vurgulamamız gerekiyor.

İnsanlık tarihi kadar eski bir bilgi ve tecrübe birikiminden bahsediyoruz; günümüze kadar üniversiteler ve teknoloji aracılığıyla insanlığın hizmetine girmiş bir birikimden. Fakat bugün üniversitelerin “insanlığın gelişmesi ve özgürleşmesi” yönünde bilim ve teknoloji üretme kimliğinden, “piyasa ve sermaye“ ekseninde değerler üreten kurumlar haline dönüştüğünü ve bilimin toplumun değil, sadece sınırlı bir sınıfın çıkarlarına hizmet eden bir kâr mekanizması haline geldiğini görüyoruz.

Bu noktada bilimsel bilginin niteliğinin değiştirilmesi süreciyle karşı karşıyayız. Bu dönüşüm sadece üniversitelerdeki bir değişim değil sosyal devlet ve toplumsal hayatın da dönüşümü anlamına geliyor. Bilimsel çalışmaların insanlığın ortak mirası olmaktan çıkıp, sadece sermayedarların ve piyasa aktörlerinin bir gelir kaynağı haline getirilmesi, toplumun sorunlarını çözen ve gelişmesi için çalışan bilimin artık getiri eksenli bir mekanizmaya dönüştürülmesidir. Bu sebeple bilimsel bilgi sadece sermayedarlara kâr getirdiği sürece değerli olacak, bu çalışmaların ve üniversite sahibi sermaye gruplarının çıkarlarına hizmet etmeyen, yeni bir yatırım aracı üretemeyen herhangi bir çalışma kendine bu yeni düzen üniversitelerinde bir yer bulamayacaktır. Bu, bilimin insanlığın özgürleşmesi yolundaki öncü rolünü yok ederken toplumsal sorunların çözümünde bilimin sosyal ve teknik katkısının da kaybolmasının, toplumun çözümsüzlüğe ve yalnızlığa itilmesi sürecinin başlangıcıdır. Bilimsel üretimin de toplumsal olabilmesi ve bu şekilde kalabilmesi için kamusal bir maddi giriş gerekmektedir. Bilimden ortaya çıkacaklar sadece insanlığın ortak birikimi olmalı ve toplumsal gelişime hizmet etmelidir.

Demokrasi ve demokratikleşme talebi neredeyse her kesim tarafından dile getirilmektedir. Bu talep üniversite gençliği tarafından hem üniversite hem de toplumsal alanda sıklıkla gündeme taşınmaktadır. Özellikle YÖK’ün kurulmasından sonra üniversiteler, özgür bir düşünce ve tartışma ortamından çıkartılmış, yasaklarla ve baskılarla farklı seslerin boğulduğu, darbe yasaları ve yönetmelikleri ile öğrencilerin beyinlerinin tutsak edildiği, soruşturmalarla ve uzaklaştırmalarla cezalandırıldığı kışlalara dönüşmüştür.

Tabelasında üniversite yazan bu kurumların birincil bileşeni olan öğrencilerin karar mekanizmalarında hiçbir söz hakkı yoktur. YÖK ve 12 Eylül yasaları sadece öğrencilerin değil akademisyenlerin de üniversite yönetimlerinde söz sahibi olmasına tahammül edememekte, üniversiteler hükümetlerin bir tahakküm alanına çevrilmektedir. Böyle bir ortamda üniversitelerin demokratikleşmesi talebimizin daha net, daha gür bir şekilde dile getirilmesi, öğrenci örgütlülüğümüzün bu noktada kararlı ve tutarlı bir duruş sergilemesi gereklidir. Üniversitelerde yaşadığımız birçok sorunun başlıca çözüm yolu budur.

Demokratik üniversite talebimizi ve üniversite yönetiminde söz sahibi olma hakkımızı kurultayımızda açık ve net bir şekilde dile getirdik.

Kurultayda öne çıkan başlıca taleplerimiz şunlardır:

·        Herkese “parasız ve nitelikli eğitim” sağlanmalıdır.
·        Eğitimin piyasalaştırılmasının önüne geçilmeli ve eğitim devlet güvencesi altına alınmalıdır.
·        Yeni üniversiteler açmak yerine, üniversitelerdeki eksiklikler (akademisyen, laboratuar, vs) giderilmeli, eğitimin niteliği yükseltilmelidir.
·        Bilim yuvası olan üniversitelerin neoliberal politikalarla sermayenin boyunduruğu altına girmesi engellenmeli ve toplum yararı için bilim üreten kurumlar olması sağlanmalıdır.
·        Eğitimin bilimselleşmesi için müfredatlar değiştirilmeli ve mevcut programlar yenilenmelidir.
·        Politeknik gibi mühendislik disiplinine uygun eğitim biçimleri incelenerek, üreten mühendisler eğitmek için, üniversitelerde farklı eğitim anlayışlarının geliştirilmesi gerekmektedir.
·        İhtiyacı olan her öğrenci için yurt ve burs imkânlarının sağlanması yönünde yurtların kaliteleri yükseltilmeli, üniversitelere ayrılan bütçeler arttırılmalıdır.
·        Staj ve stajyerlik kavramlarının iş kanunlarında net bir şekilde tanımlanması ve işverenlerin stajyerlerin haklarına tecavüz etmelerini engelleyecek düzenlemeler yapılmalıdır.
·        Üniversitelerde yaşadığımız sosyal ve kültürel sorunların çözümünün tek yolu olan demokratik yönetim ve katılım anlayışı üniversitelerde egemen kılınmalıdır.