Ziraat Mühendisleri Odası 41. Dönem 2. Danışma Kurulu “Tarım” Gündemiyle Toplandı

TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI 41. DÖNEM 2. DANIŞMA KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ


TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Danışma Kurulu 24-26 Ekim 2008 tarihlerinde Eskişehir‘de toplanarak Türkiye‘nin tarım ve meslek sorunlarını görüşmüş ve aşağıdaki konuların üyelerimiz ve kamuoyu ile paylaşılması kararlaştırılmıştır.

Ülkemizin tarım politikalarının temel hedefi, ihracattan önce kendi insanını doyuracak düzeyde yeterli gıdayı üretmek olmalıdır. Bu da artan nüfusa paralel olarak tarım üretiminin artırılmasına bağlıdır. Oysa son 40 yılda nüfus yıllık ortalama %2 oranında artmasına karşılık tarımsal üretimin yıllık ortalama artış hızı %1,2 düzeyinde kalmıştır.

2000‘li yılların başından itibaren tarımsal destekleme kurum ve araçları tasfiye edilerek; çiftçi, dünyanın hiçbir yerinde tek başına bir destekleme yöntemi olmayan Doğrudan Gelir Desteği‘ne (DGD) muhtaç hale getirilmiştir.

Çiftçiye yönelik kredi ve girdi (gübre, zirai mücadele ilacı, vs.) destekleri kaldırılmış, kamu girdi üretim ve dağıtım sisteminden çekilmiş, dolayısıyla girdi fiyatları fahiş oranda artırılmış, kredi faiz oranları enflasyonun üzerinde tutulmuş, buna karşılık çiftçi ürününü maliyetinin altında fiyatlarla satmak zorunda kalmıştır. Bazı yıllar tarıma yönelik destekleme fiyatlarında artış yerine gerileme görülmüştür.

Uygulanan IMF-Dünya Bankası destekli tasfiye politikalarına ek olarak küresel ısınmadan kaynaklanan yağış düzensizliği ve kuraklığa bağlı olarak 2007 ve 2008 yıllarında tarımsal üretimde (özellikle hububat ve baklagil üretiminde) olağanüstü düşmeler olmuştur. Bu çerçevede 20 milyon ton civarında olan buğday üretimi 17 milyon tona, 9 milyon ton civarında olan arpa üretimi de 6 milyon tona gerilemiştir. Oysa ülkemizin buğday ihtiyacı gıda, tohumluk ve hayvan yemi olarak toplam 18,5 milyon ton civarındadır. Buna rağmen liberal politikalara kurban edilen TMO 2 yıldır alım fiyatı açıklamamakta, yeterli alım yapmamakta, tümüyle ithalatı destekleyen bir politika izlemektedir. Bir zamanların buğday ambarı Türkiye, artık ihtiyacı olan buğdayı yurtdışından satın alan bir ülke haline gelmiştir.

2008 yılında Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşanan kuraklığa bağlı olarak 600 bin ton civarındaki mercimek üretimi 100 bin tonlara düşmüştür. Türkiye, temel gıdası hammaddesi buğdayın yanında baklagil ürünleri içinde en büyük ihraç payına sahip mercimekte de ithalatçı konuma gelmiştir.

Tarım ürünleri dış ticaret açığı Cumhuriyet döneminde ilk kez 1 milyar doların üzerine çıkarak 2008‘in ilk 8 ayında 2,5 milyar dolara ulaşmıştır. Yıl sonuna kadar 3,5 milyar dolara ulaşması beklenmektedir.

Üretim için uygun koşulların oluşmasıyla bu yıl fındık rekoltesinin önemli ölçüde artmasına rağmen üreticinin yüzü gülmemiştir. Çünkü TMO tarafından, tüccarın çıkarına uygun olarak, geçen yıl 5,15 YTL/kg olarak açıklanan fındığın 2008 fiyatı 4 YTL/kg olarak belirlenmiştir. Üreticinin kullandığı girdiler ve enflasyondaki artışlara rağmen fiyatın %25 düşürülmesi üreticiyi mağdur edecektir.

Öte yandan tarımda 1980 sonrası uygulanmaya başlanan neoliberal politikalar çerçevesinde tarımsal KİT‘lere bir özelleştirme saldırısı yönelmiştir. Hayvancılık sektörüne büyük hizmetleri olan Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu ve Yem Sanayi AŞ‘ye ait tüm işletmeler (bazıları arsa fiyatlarının dahi altında) özelleştirilmiş, bazı çevrelere bu sayede önemli rant sağlanmıştır. Bu süreçte özellikle kırsal yörelerde orman köylülerine hizmet veren ve kendi alanında sanayinin kurulmasına öncülük eden Orman Ürünleri Sanayi de yok edilmiştir. Daha da önemlisi tarıma girdi üreten ve çiftçiye ulaşmasını sağlayan Türkiye Zirai Donatım Kurumu ve Gübre Fabrikaları da özelleştirilmiştir. Gübre fiyatlarının fahiş biçimde artmasının yanı sıra gübrede üretim yerine ithalata yönelik bir politika izlenmiş, tüketimdeki ithalat oranı %50‘lere ulaşmıştır. Bu bağlamda daha tehlikeli bir süreç başlamıştır. Özelleştirilen ve tek üre üreticisi olan İGSAŞ, doğalgaz fiyatlarındaki artışı bahane ederek üretimini durdurmuştur. Gemlik Gübre‘nin ise kapatılarak arazisinde termik santral kurulması planlanmıştır.

Yine önemli bir KİT olan TEKEL‘in Amerika-İngiliz ortaklığı olan çokuluslu bir tütün tekeline satılması, özellikle ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘ndeki tütün ekicileri açısından son derece sakıncalı sonuçlar doğuracaktır. Bu bölgemizdeki tütünler yalnızca TEKEL tarafından alınıyor ve işleniyordu. Yabancı tekel yalnızca Ege tütünlerini tercih edecektir ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki tütün üretimi yok olmaya mahkumdur.

2008 yılı AB Ulusal Program Taslağı‘nda kamunun bankacılık, et ve balık ürünleri, şeker ve çay ürünlerinin işlenmesi alanlarından çekileceği, TMO‘da liberalizasyon çalışmalarının süreceği, Türkşeker‘deki kamu hisselerinin özelleştirme programına alınacağı belirtilmektedir.

Kamunun çay sanayinden çekilmesi halinde Doğu Karadeniz‘de devletçe desteklenen ve gümrük vergileriyle korunan çay üretiminin sürdürülmesi mümkün olmayacak, aileleriyle birlikte 1 milyona yakın çay üreticisi büyük zararlar yaşayacaktır.

Kamunun şeker sanayinden çekilmesi doğrudan ve dolaylı olarak geçimini bu alandan sağlayan yaklaşık 10 milyon insanımızı zor duruma sokacaktır. Özellikle Doğu Anadolu‘daki pancar üreticisi diğer ürünlerden aynı geliri elde edemeyeceğinden toprağını terk ederek büyük kentlere göç edecektir. Dolayısıyla Türkiye şeker ihtiyacını ancak ithalatla karşılamak zorunda kalacaktır. Bu nedenle Anadolu‘nun can damarı olan şeker sanayimiz özelleştirilmemelidir.

1980‘li yılların başından bu yana uygulanan politikalarla çiftçiye kaliteli tohumluk ve damızlık temin eden ve yeni tarım teknikleri konusunda öncülük yapan kamuya ait tarım işletmelerinin (TİGEM‘ler) işlevleri aşındırılmış, çıkartılan Tohumculuk Kanunu ile birçok işlevi çokuluslu tohum şirketleri ve yerli taşeronlarına devredilmiştir. Günümüzde 38 işletmesinden 14‘ü 30 yıllığına özel sektöre devredilen TİGEM İşletmeleri amacına uygun olarak çalıştırılmamaktadır. Çiftçi neredeyse ekecek yerli tohum bulamamakta, şirketlerden fahiş fiyatlarla satın almak zorunda kalmaktadır.

Son zamanlarda kıyı kesimlerinde değerli tarım arazileri üzerinde elektrik üretimi amacıyla termik santral yapımına başlanmıştır. Bilindiği gibi bu tesisler çevreye yaydığı gazlarla ekosisteme büyük zarar vermektedir. Üstelik bu tesisler ithal kömürle çalıştırılacak ve böylelikle enerjide dışa bağımlılık daha da artacaktır. Geleceğimizin teminatı tarım arazilerimizin amaç dışı kullanımının önlenmesinin Odamız takipçisi olacaktır.

Asıl amacı tarım topraklarının korunması olan Toprak Koruma Kurullarının birçoğu siyasi baskı altında görevini yapamaz hale getirilmektedir. Adeta tarım topraklarını tarım dışı amaçlara tahsis ederek belirli çevrelere rant sağlayan bu kurullarda meslektaşlarımızın çalışmaları övgüye değerdir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yapılan yönetmelik değişikliğiyle ustaların gıda işletmelerinde sorumlu yöneticilik yapmalarına olanak sağlayan hüküm ODA‘mızın açtığı dava sonucu Danıştay tarafından iptal edilmiştir. Böylece meslektaşlarımızın çalışma alanlarının genişletilmesi konusunda önemli bir adım daha atılmıştır.

Serbest çalışan meslektaşlarımızın yaptıkları işlerle ilgili asgari ücret tarifesi belirlenerek yılsonuna kadar yayınlanacaktır.

İlgili mevzuatta yapılacak değişikliklere bağlı olarak tarımsal yayım ve danışmanlık eğitimlerinde kendi eğitimci kadromuzu yetiştirmek üzere merkez teknik komitesine öneri götürülecektir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘na karşı; meslektaşlarımızın zirai mücadele alanında çalışma hayatına girebilmeleri için sınava tabi tutulmaları koşulunu getiren yönetmeliğin iptali için Danıştay‘a başvurulmuş, ancak ilgili Bakanlığın hukuki sürecin sonucunu beklemeksizin 4 Ekim 2008 tarihinde sınavı yapması üzerine, iptal istemiyle yeniden yargı yoluna gidilmiştir.

Son günlerde dalga dalga büyüyen ve 1929 Dünya Ekonomik Buhranı‘ndan bugüne yaşananların en büyüğü olarak tanımlanan bir Küresel Ekonomik Kriz yaşanmaktadır. Kriz esas itibariyle, sosyal devletin yok edilmesi, özelleştirme, üretim yerine tüketim ve rekabete dayalı neo-liberal politikaların artık iflas ettiği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ODA‘mızın bugüne kadar ilkeli bir şekilde emekten ve üretimden yana sosyal devlet anlayışının egemen kılınması için verdiği mücadelenin ne denli haklı olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

29 Ekim 2008 tarihinde Cumhuriyetimizin 85. yılını kutlayacağız. Bu bağlamda tarımımızın gelişmesine büyük katkı koyan, o yılların imkansızlıklarına karşın tarımsal KİT‘lerin kurulmasında büyük emekleri geçen Cumhuriyetimizin kurucuları Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarını saygıyla anıyoruz.