Site iconPoliteknik – Halkın Mühendisleri Mimarları Şehir Plancıları

Turnikeden Sonrası Tam Bir Tufan – Demet Bilge Ergün


Türk filmlerinin klasik sahnelerinden biridir fabrika giriş-çıkışları… Akşam gruplar halinde fabrikanın bahçesinden yorgun çıkanlar, salkım saçak tutundukları otobüslere binerek dağılır kentin köşelerine… Ertesi sabah aynı insanlar aynı yorgunlukla belirir fabrikanın önünde. Filmlerde ‘mavi yakalıların’ anlatıldığı bu film sahneleri günümüzde belki biraz görüntü değiştirerek plazalarda ‘beyaz yakalılar’ için yaşanıyor. Metrolar, otobüsler sabah saatlerinde ‘prezentabl beyaz yakalıları’ servis noktalarına taşıyor. İşyerine varanlar manyetik kartlarını okutup, turnikelerden geçerek içeri giriyor. Manyetik kartın çıkış için ne zaman turnikeye dokunacağıysa belli olmuyor. Çünkü artık mesai saati iş dünyasının en esnek iki kelimesi haline gelmiş durumda. Tek mesele mesai saatleri de değil. Aynı masayı paylaşan arkadaşların birbirlerini değerlendirmek durumunda bırakıldığı performans değerlendirmeleri, orantısız maaş dağılımı, birkaç ayda bir lafı duyulan işten çıkarılacak listeleri, “senin yerinde olmayı bekleyen binlerce işsiz var” klişesiyle çözülmeyen sorunlar yumağı ve Türk Dil Kurumu’nun ‘bezdiri’ olarak Türkçeleştirdiği, ‘işyerinde baskı’ anlamına gelen mobbing. 
Beyaz yakalı işçiler 
İşte mavi camlı dev binaların ardında yaşanan bu koşullara karşı durmayı amaçlayan bir grup plaza çalışanı üç yıl önce bir araya gelerek, ‘Plaza Eylem Platformu’nu oluşturdu. Kendilerini ‘beyaz yakalı işçiler’ olarak tanımlayan plaza çalışanlarıyla Beyoğlu’nda buluştuk. 
 
İsimlerini, çalıştıkları yerleri ve fotoğraflarını ‘iş güvenliği’ açısından vermek istemediler. Ne de olsa böyle bir oluşumun içinde oldukları anlaşıldığı an, savunma istenmeden, tazminat bile ödenmeden işlerinden olabilirler. Sohbet, platformun ne zaman ve nasıl kurulduğunu anlatmalarıyla başladı. 
Platformun tohumları 2008 yılında IBM’deki sendikalaşma sorunu nedeniyle başlayan eylemlerle atılmış. IBM çalışanlarının sloganları diğer plazaların koridorlarında, asansörlerinde fısıltı olarak yayılmaya başlamış. Toplantılara katılım, kulağa yayılan davetlerle giderek artmış. Bir zaman sonra toplantılar etkinliklere dönüşmeye başlamış. İlk başta ‘şirket jargonuna’ uygun geceler, eğlenceler düzenlenmiş ancak kısa süre sonra eğlencenin yanına bildiri dağıtmak, paneller, hukuki ve psikolojik danışmanlıkla, deneyim paylaşma toplantıları da eklenmiş. Şimdi haftada bir kere mutlaka bir araya gelerek, bundan sonra yapılacakları konuşuyorlar. Sabah erken saatlerde metro girişlerinde ellerinde bildirilerle ‘plaza çalışanlarının’ karşısına çıkıp “İyi çalışmalar” diyerek bildiri veriyorlar. 

Bir illüzyonu yaşamak 
Amaçlarını ve neler yapacaklarını sorduğumuzda herkesten bir ses çıkıyor ve ortak bir metne dönüşüyor: “Bize ‘beyaz yakalı’ diyorlar. Süslü binalarda çalıştığımız için şanslı olduğumuzu düşünüyorlar. Oysa bu, bir illüzyon. Toplumdaki bu algı yüzünden de öyle yaşamaya çalışıyoruz. Çoğumuz ‘mavi yakalı’ işçilerden daha az ücret alıyor. Ancak plaza yaşamının giyiminden yediğine içtiğine, tatiline kadar sirayet eden tarzına uyum sağlamaya çalışıyorsun. Krizin de etkisiyle giderek ağırlaşan koşullarda çalışıyoruz. İşyerlerinde emeğin ölçümü sistemi var. Mesai arkadaşını gizlice değerlendirmen isteniyor. Performans çizelgelerine sıkıştık kaldık. Ne kadar maaş aldığın gizli, zam oranları gizli. Gözetleniyorsun. Parçalanmışlık duygusu, sendikasızlık, sürekli uzatılan mesai saatleri, hakkını arayamamak ve rekabet… Hatta nasıl eğleneceğimize bile onlar karar vermeye başladı. Plazalar ve bu çalışma koşulları altında hayattan bize yaşanacak bir şey kalmıyor. ‘Örgütlenmek, birlikte hareket etmek şart. Plazalardaki yapaylığa inat gerçek dostluklarla bunlara karşı durabilir, insani yaşam koşullarına ulaşabiliriz.”
 
Boşuna mı okuduk? 
Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) Genel Müdürü M. Kemal Biçerli geçen mart ayında yaptığı açıklamada doktoralı 186, yüksek lisans yapan 3501, lisans yapan 89 bin 973, önlisans yapan 119 bin 922 kişinin kurumlarına başvurduğunu belirterek, “Beyaz yaka ofisleri hakkında projemiz var” demişti. Tanıl Bora, Aksu Bora, Necmi Erdoğan ve İlknur Üstün’ün beraber yazdığı ‘Boşuna mı okuduk – Türkiye’de Beyaz Yakalı İşsizliği’ isimli kitapta da beyaz yakalı işsizlere dair önemli tespitler ve deneyimler yer alıyor: ‘Kullan-at’ tarzı istihdamın hüküm sürdüğü kaygan zeminlerde yürümeye çalışıyoruz. Tek bir soru hayatlarımızı sarıyor: Boşuna mı okuduk?
‘Turnikeler ayırır, meydanlar birleştirir’ 
Plaza çalışanları, ‘mavi yakalı’ işçilerin hemen hemen tüm eylemlerine katılarak destek veriyor. Sonuçta bunun ‘ortak bir mücadele’ olduğunu söylüyor. Tekel işçilerinin eylemlerine katılarak, “Biz de yanınızdayız” diyen platform üyeleri, itfaiye işçilerinin, belediye işçilerinin eylemlerine de katılmış. 1 Mayıs’’ta ‘Turnikeler ayırır, meydanlar birleştirir’ pankartıyla yürümüşler. Çağrı metinlerindeyse şunlar yazılı: “Görkemli plazalar günden güne yükselirken, çalışma koşullarımız kötüleşiyor. Turnikeden geçebilenleri performans baskısı, rekabet, ulaşılamaz hedefler, sonu gelmeyen çalışma saatleri bekliyor. Çalışma arkadaşlarımızı; akvaryumdan okyanusa, esaretten özgürlüğe, rekabetten dayanışmaya çağırıyoruz.” Platformun internet adresiyse: ‘www.plazaeylem.org’ 
‘Tekne gezisine gitmedim diye yazılı savunma verdim’ 
Bir arkadaşımız iş yeri hekiminden sigorta sektöründe yüzde 40 kadar antidepresan kullanan olduğunu öğrenmiş. 
Şirkette çok sirkülasyon oluyor. Bu, çok meşrulaşmış. Kimse birşey diyemiyor. Sürekli işten çıkarılma stresi yaşanıyor. Hatta “Altı ay kaldı, artık işten çıkması gerekiyor zaten” gibi düşünülüyor. Ve bu doğal karşılanıyor. 
İş dışı hayatım yok. Bitmeyen bir iş silsilesiyle uyuduğun zaman ertesi gün daha beter oluyorsun. 
Yolda yürürken birine omuz attığımı fark ettim. Resmen sinirimi bir yerden çıkarttım. Çünkü ailenden ya da arkadaşlarından biriyle paylaşsan anlamıyorlar. Herkes aynı şeyi yaşamayabiliyor. Bir türlü ben bunu kimseyle paylaşamadım. 
 
Sosyal faaliyetlere katılma zorunluluğu var. Şirketin tekne gezisi vardı. Gitmedim diye savunmamı istediler. 
 
Müdürüm bağırdıkça ben dinliyor ve hiç sesimi çıkartmıyorsam bu kez tonu gittikçe yükseliyor. Eğer kafamı kaldırıp ben ona bağırıyorsam alıyor laptopunu gidiyor. Bağırdıkça siniyorsun, bağırdıkça siniyorsun.
 
Kaynak: Radikal 

Exit mobile version