BASINA VE KAMUOYUNA
Bilim ve fen bakımından niteliğini kaybettirilen ormanların, orman sınırları dışına çıkarılması konusu ilk kez 1961 Anayasası ile benimsenip, (04.07.1973) tarihinde yayımlanan 1744 Sayılı Yasanın 2. maddesinde yerini almıştır.
7 Kasım 1982 tarihli Anayasanın 169. ve 170. maddelerinde ise kapsam genişletilmiş ve bu maddelere paralel olarak çıkarılan (27.09.1983 tarih) 2896 ve (19.06.1986 tarih) 3302 Sayılı yasalarla uygulanması sürdürülmüştür.
“Bu prosedür bilinçli olarak ormanı açan, yok eden kişilere bu yerlerin devrini sağlayan bir yol olmuştur.
Bu sebeple kişiler, “nasıl olsa bir gün orman sınırları dışına çıkartılıp bize verilecektir” diye orman tahribatına devam etmekte bir sakınca görmemektedirler.”
Yasada tanımı yapılan nitelik kaybı doğal değil, yapay olaylarla gerçekleşen bir olaydır.
Yani, coğrafi ve jeolojik bir olay sonucu; örneğin, (yanardağ patlaması, deniz taşması, deprem) gibi irade dışı olaylarla değil ama orman bitkileri sökülüp yerine bina yapımı veya narenciye, muz bahçesi, çay, fındık, ayçiçeği, buğday tarlası oluşturmak şeklinde eylemli olarak ormanların niteliğinin değiştirilmesi bilinçli olarak ormanların yok edilmesi esası benimsenmiştir. Doğal olayların dışında bu şekilde ormanların yok edilmesini nitelik kaybı olarak değerlendirmek, kabul edilemez, yanlış bir yoldur. Zira Anayasa ve yasalarla nitelik kaybı adı altında ormanların tahribi ve yok edilmesi süreklilik kazanmıştır.
Ormanların işlevleri ve bunlardan sağlanan ürün ve hizmetlerin değerleri genellikle, piyasalarda parasal fiyat olarak karşılığı ölçülmeyen varlık ve kullanım değerleridir.
Ancak son yıllarda dünyada ve ülkemizde neo-liberal politikaların uygulayıcıları, gerçekte piyasa değeri ölçülemeyecek doğal varlıklarımızın ve bunlardan sağlanan ürün ve hizmetleri ticarileştirme çabalarını her geçen gün hızlandırmaktadırlar.
Orman alanlarımız sahip oldukları ve fiyatlandırılamayan diğer işlevleri yok sayılarak, arsa fiyatları üzerinden 2B adı altında ticari ranta kurban edilmektedir. Siyasi partiler her seçim öncesinde olduğu gibi, bu dönemde de, bu tür faaliyetlerini artırmış durumdalar.
Doğal varlıklarımızı ticari ranta kurban edenler; bir yandan 2B adı altında ormanlarımızı pazarlamaya çalışıyorlar. Diğer yandan büyük çoğunluğu arsa değeri üzerinden pazarladıkları orman alanlarında üretilen, temiz ve kullanılabilir suyumuzu da “5.Dünya Su Forumu” adı altında ticarileştirmeye çalışıyorlar.
Bu ticarileştirme çabaları doğal varlıklarımızın tahribine tol açtığı bilindiğinden; T.C. Anayasasının 169. maddesinde, “Ormanların Tahrip Edilmesine Yol Açan Siyasi Propaganda Yapılamaz” denilmektedir.
Buna rağmen, Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali ŞAHİN, 22 Şubat 2009 tarihinde Antalya’nın Varsak beldesinde yaptığı konuşmada “yakında bu arazilerin sahiplerine(!) verileceğini” söyleyerek, kanaatimizce Anayasa suçu işlemiştir. Bu kanaatimizi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve Yüksek Seçim Kuruluna suç duyurusunda bulunarak ilettik.
Basına ve kamuoyuna saygıyla duyururuz
ORMANLAR VE SU YAŞAM KAYNAKLARIMIZDIR
YAŞAM HAKKIMIZ TİCARİLEŞTİRİLEMEZ
13 Mart 2009
Sultanahmet/İSTANBUL
TMMOB İSTANBUL İKK
SUÇ DUYURUSU
13.03.2009
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI ARACILIĞI İLE
ANTALYA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
Bilindiği gibi ormanlar, dünyamızı tüm canlılar için yaşanabilir kılan en önemli doğal kaynaklarımızın başında gelmektedir. Ormanlar, toprağın, havanın ve suyun, kısacası, yaşamın, olmaz ise olmaz üç öğesinin hem kaynağı, hem koruyucusudur. Biokütle üretimi, biyolojik çeşitlilik ve biogenetik rezerv alanları açısından en gelişmiş karasal ekosistem olan ormanlarımız, bu özellikleri nedeni ile, nefes alabilme, sağlıklı beslenme ve neslini devam ettirebilme açısından tüm canlıların umut kayaklarıdır. Küresel iklim değişikliğinin dünyamızdaki yaşamı tehdit ettiği günümüzde, ormanlar; karbondioksit, oksijen, su ve enerji döngülerini dengeleyen dev akciğerlerimizdir.
Yukarıda çok kısa tanımlamaya çalıştığımız fonksiyonları nedeni ile, tüm dünyada, mülkiyeti kime ait olursa olsun, tüm ormanların korunması için, ulusal, bölgesel ve uluslar arası sözleşmeler yapılmış, bu anlaşmalara uyma zorunluluğu getirilmiş olup, uluslar, ormanların daha iyi korunmasını sağlamak için, kendi hukuksal düzenlemelerini geliştirmişlerdir.
Ülkemiz de, ormanlarımızın korunması için, toplantılara katılmış ve sözü edilen o uluslar arası sözleşmeleri imzalamıştır. Ancak; altına imza atılan bu sözleşmelere uyulmamış, özellikle seçimler öncesi çıkarılan yasalar ile ormanlarımız talan edilmiştir. Önümüzde bulunan yerel seçim öncesi bu yanlışlıklara bir yenisi daha eklenmiş, 15 Ocak 2009 tarihinde çıkarılan 5831 Sayılı Kanun’un içeriğine, Anayasamıza aykırı olması nedeni ile Yüce Mahkeme tarafından birçok kez iptal edilen hükümler yeniden sokulmuştur. Bilindiği gibi bu yasa, orman rejimi dışına çıkarılan ve çıkarılacak alanların, muhdesatları ile birlikte işgalcileri adına tespitini öngörmektedir. Oysa, kamuoyunda kısaca 2/B diye bilinen ormansızlaştırılmış bu araziler Anayasamızın 170. Maddesi gereği “Devlet tarafından imar ve ihyası yapılarak” orman içi köyler halkına tahsis edilmesi (özgülenmesi) öngörülmektedir. Böylece hükümet, daha önce iki kez denediği Anayasa Değişikliği ile yapamadığı düzenlemeyi, üstelik seçime iki ay kala, aceleye getirilen bir yasa ile yaşama geçirmeyi başarmıştır. Daha önce yaşadıklarımız gibi, ormanlarımızın kıyımını tetikleyecek böyle bir yasanın seçim öncesi çıkarılması, bu yanlışı daha da güçlendirecek ikinci bir yasanın vaat edilmesi, ülkemiz ormanları için bir cinayettir ve ne acıdır ki, bu yanlışı, ülkemizde adaleti en fazla savunmakla yükümlü Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin yapmıştır.
Antalya’da seçim gezisi sırasında Sayın Bakanın bu bağlamda sarf ettiği sözler, Dilekçe ekinde de görebileceğiniz Radikal Gazetesi’nin 23 Şubat 2009 tarihli sayısında aynen şöyle yer almaktadır:
“AKP’nin Antalya merkeze bağlı VARSAK beldesinde seçim bürosunun açılışına katılan Şahin, daha sonra bir sandalyenin üzerine çıkarak, toplanan partililere hitap etti. Meclis’in orman vasfını yitirmiş hazine arazilerinin satılmasını öngören ve kamuoyunda 2B Yasası olarak bilinen düzenlemenin meclisten geçtiğini hatırlatan Şahin, yakında bu arazilerin sahiplerine verileceğini söyledi.”
SEÇİM ÖNCESİ TAPU MÜJDESİ
Türkiye’de mülkiyet konusunda ciddi sıkıntılar yaşandığını, bu sorunların yeni çıkarılacak yasalarla çözüme kavuşturulacağını da belirten Şahin, “elinde tapu olmasına rağmen, tapu iptal davası açılmış binlerce kişi var. Bu sorunun çözümü için Çarşamba günü TBMM’de görüşmeler yapılacak” dedi. Şahin yaklaşık bir ay önce çıkardıkları kanun doğrultusunda, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün 2B arazilerini kimlerin kullandığının tespitine yönelik çalışma yaptığını da belirterek, “ikinci olarak yapacağımız kanuni düzenleme ile bu arsaları kullanan vatandaşlara verecek yasayı çıkaracağız. Ancak bunların çözülmesi için bizimle uyumlu çalışacak yerel yöneticileri seçmemiz gerekiyor” dedi.
Görüldüğü üzere Bakan Şahin hem vatandaşı tehdit ederek hem de ormanlarımızın tahribini tetikleyecek iki düzenleme yapılacağının müjdesini vererek kanaatimizce iki ayrı suç işlemiştir. Ve bahsettiği ilk yasa, söz verdiği gibi 25 Şubat 2009 günü meclisten geçirilmiştir. Kamuoyunda “Şezlong Yasası” olarak isimlendirilen bu yasaya göre 2/B alanları, kıyılar ve kamu arazilerini işgal edenlere örtülü af getirilmiştir. TCK’nın 154. maddesinde yapılan bu düzenleme ile kamu arazilerini işgal edenlere verilen hapis cezası şikayete bağlanarak, işgallerin önü açılmıştır.
Oysa Bakan Şahin’in bu yaklaşımı, çok tehlikeli bir davranıştır. Çünkü ülkemizde ormanlar, halkın siyası desteğini sağlamanın temel aracı olarak kullanıldığı için, ormanlarımız hakkında yapılacak herhangi bir yasal düzenlemenin hazırlık dedikodusu bile orman tahribini hızlandırmaktadır. Özellikle 2/B’lere af çıkacağı veya bu alanlara tapu verileceği söylentileri Orman kıyımının şiddetini artırmaktadır.
Ülkemizde, orman rejimi dışına çıkarma işlemleri 1973 yılında yürürlüğe giren 1744 Sayılı Yasa ile başlamıştır. O zamanlar yapılan kötümser bir tahmine göre, orman rejimi dışına çıkarılacak alanın yaklaşık 60–80 bin hektar olabileceği hesaplanıyordu. Ancak 1744 sayılı yasaya göre yapılan uygulamalarda 101 bin hektar orman alanı, orman rejimi dışına çıkarılmış ve rakamın yüksek olması bizleri üzmüş idi. Daha sonra 12 Eylül Anayasası ve bugün örneğini yaşadığımız gibi, her seçim öncesi çıkarılan yasalar ile orman sınırları dışına çıkarılan orman alanı 500 bin hektara ulaşmış, ülkemizin kadastrosu tamamen bittiğinde bu rakam yaklaşık 650 bin hektara ulaşacaktır.
Olayın vehameti bununla da kalmamıştır. Ormanları kesip, söküp yakarak işgal eden suçluların ödüllendirildiğini gören diğer yurttaşlarımız da saldırıya başlamış ve tüm ormanlarımız şantiye alanına dönüşmüştür. Şu anda orman dışına çıkarılmış 500 bin hektar hariç, 31.12.1981 yılından (Yasaya göre orman sınırları dışına çıkarma miladı) sonra yeni işgal edilen ormanların alanı, rejim dışına çıkarılan alandan küçük değildir. Buna somut bir örnek vermek gerekirse; 3 yıl önce yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre yalnızca İstanbul’da, orman niteliği kaybettirildiği gerekçesi ile, 6831 Sayılı Orman Kanunu’na göre, orman sınırları dışına çıkarılan saha 17 bin hektar (170.000) dönüm, buna karşın 31.12.1981 yılından sonra “bize de nasıl olsa yasa çıkacak” beklentisi ile işgal edilen orman alanı 13 bin hektar (130.000 dönüm) alanın içinde yargı kararı kesinleşmiş yıkılmayı bekleyen 4500 adet villa vardır.
Seçim öncesi bu tür yasalar çıkarıldıkça, ormanlarımızın geleceği daha da karartılmış olacaktır. Kaldı ki ormanlarımızın siyasi çıkarlara malzeme edilmesi Anayasa suçudur. Bakan Şahin’in, 2/B alanlarının en yoğun olduğu Antalya ilimizde, seçim sonuçlarını kendi siyasi partisi çıkarları doğrultusunda etkilemek için, orman alanlarımızın tahribini tetikleyecek siyasi demeç vermesi, Anayasamızın 169. Maddesinin. 2. fıkrasında yer alan; “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz” ilkesine kesinlikle aykırıdır.
Bu nedenle; Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali ŞAHİN yasalara aykırı davranarak, suç işlemiştir. Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali ŞAHİN hakkında gerekli yasal işlemlerin başlatılması için Sayın Başsavcılığınıza suç duyurusunda bulunuyoruz.
Saygılarımızla…