Teknoloji aslında kimin için? – Timnit Gebru*

Silikon Vadisi, askeri teknoloji ve finansman peşinde koşarken çalışanlara neyin ilham verdiğini kaçırıyor. 1970 yılında, Polaroid çalışanı kimyager Caroline Hunter ve Fotoğrafçı Ken Williams, şirketin Güney Afrika apartheid hükümeti ajanslarına fotoğraf ekipmanları sattığını fark ettiler. Hükümet bu teknolojiyi, Siyahların ülke içinde dolaşımını ve hareketlerini kısıtlayan bir tür belge üretmek (passbook) için kullanıyordu. Hunter ve Williams şirketin Güney Afrika’daki faaliyetlerini durdurmasını talep etmek üzere Polaroid Devrimci İşçi Hareketi’ni kurdular. Kısa bir süre sonra, Polaroid çalışanları ve destekçileri, Polaroid ürünlerine uluslararası boykot çağrısıyla bir yürüyüş örgütlediler. Böylece, Güney Afrika apartheid rejimine desteği sebebiyle bir Amerikan şirketine karşı ilk boykot, yaptırım ve tecrit kampanyası başladı.

Polaroid Devrimci İşçi Hareketi’nin çalışmaları, 1969’da bilim insanları ve mühendisler tarafından kurulan ve savaş karşıtı bir koalisyon olan, Halk için Bilim hareketinin bir benzeriydi. Halk için Bilim hareketi, bilimin apolitik olduğu anlayışına karşı eleştirel tartışmalar yaptı; şirketlerin bilimsel araştırmalara müdahalesine, bilimsel ilerlemenin askeri amaçlar için kullanılmasına, zararlı çevresel politikalar gibi uygulamalara karşı ses çıkardı.

Her iki grup da teknolojik ilerlemenin ne şekilde pazarlandığı ve aslında en çok kime fayda sağladığı noktasındaki çelişkileri açıklığa kavuşturmak için mücadele etti. Teknolojinin hayatlarımızda nasıl bir devrim yaratacağına ve teknoloji şirketlerinin biriktirdikleri muazzam gücü bizim yararımıza kullanacaklarına güvenmemiz gerektiğine dair açıklamaları sık sık okuyor ve görüyoruz. Bize söylenen şu ki teknoloji bizim için geliştiriliyor. Ama gerçekte, teknolojik ilerlemenin büyük bir kısmı doğrudan hükümet ve askeri fonlara bağlı ve bu durumu Silikon Vadisi’nin toplumu destekleme ve insanları bir araya getirme söylemiyle çelişkili buluyorum.

50 yılı aşkın bir süre önce, Polaroid Devrimci İşçi Hareketi ve Halk için Bilim basit bir soru attı ortaya:Bilimsel ve teknolojik geleceğimizi ölüm makineleri yaratmakla ilgilenen kuruluşların yönlendirmesine izin vermek yerine, toplumun en savunmasız bileşenlerinin ihtiyaçlarına hizmet eden teknolojiler üretseydik nasıl olurdu? Daha açık soracak olursak: Teknoloji aslında kimin için?

Teknoloji işçileri bugün de aynı soruyu soruyor. Sansür hatta işten kovulma riskini göze alarak, emeklerinin, ayrımcılık, apartheid, savaş ve soykırım için kullanılmasına karşı eylemlerini artırıyorlar. 2018 yılında Google çalışanları, ABD askeri girişimi olan ve geliştirdiği algoritmalarla dron görüntülerini analiz eden ve binaları, araçları ve insanları izlemeyi sağlayan Maven projesini protesto ettiler. 2019’da, hareketin görünen yüzü olan çalışanlar, eylemlilikleri sebebiyle şirketlerinden dışlandıklarını söyleyerek istifa ettiler.

Ve bu sene Google, 50 civarında çalışanını, İsrail hükümeti ve ordusuna bulut bilişim hizmetleri sunmak üzere yapılan Nimbus projesini protesto ettikleri için işten çıkardı.

Benim tecrübem de benzer. Google’da, yapay zeka sistemlerinin zararını minimize etmeye odaklanan bir ekibe liderlik eden yöneticilerden biriydim. 2020 yılında, bugünün üretken yapay zekâ sistemlerinin temel teknolojisi olan geniş dil modellerinin tehlikelerini anlatan bir makale yazmamız üzerine, ekibin diğer yöneticisi Margaret Mitchell’le birlikte işten çıkarıldık. Yazımızda, felaket boyutundaki çevresel ve finansal maliyetler ve aynı zamanda ciddi zararlara yol açabilecek ayrımcı çıktılar konusunda uyarılarda bulunduk. Makalemizde verdiğimiz örneklerden biri, Filistinli bir kişinin, Arapça “Günaydın” anlamına gelen paylaşımını, Facebook’un otomatik çeviri özelliği ile yanlış bir şekilde İbraniceye “Onlara saldır” şeklinde çevirmesi üzerine İsrail polisi tarafından tutuklanmasıydı.

Israil, Af Örgütü’nün 2023 yılı raporunda “otomatik apartheid” olarak adlandırdığı sistemi sürdürmek için kendi teknolojisini kullandı. Bu yılın başlarında yapılan bir inceleme, Gazze’de soykırım yapmakla suçlandıktan sonra bile, İsrail’in, bombalanacak hedefleri bulmak için asgari insan müdahalesi içeren yapay zeka sistemleri kullandığını ortaya çıkardı.

Karşıt görüşlere ve tartışmaya pek de açık görünmeyen Silikon vadisi elitleri de, yatırımcılar ve yöneticilerle yapay zeka destekli savaş sanayisini portfolyolarına eklemek için epey aceleci davranıyorlar.

Meşhur yatırımcı kapitalist Marc Andreessen 2023 yılında AI’ın savaşlarda ölüm oranlarını dramatik bir şekilde azaltmak suretiyle savaşları iyileştireceğini söyledi. Şirketi Andreessen Horowitz, militarist markalama ile yeni bir fon oluşturdu ve 40B dolarlık bir yapay zeka fonu için Suudi Arabistan hükümetiyle görüştüğü söyleniyor. Yapay zekanın sözde varoluşsal tehlikelerine karşı uyarırken aynı zamanda kurtuluşumuzun yolunu da yapay zeka olarak tarifleyen Open AI şirketinin genel müdürü Sam Altman da şirketinin büyümesini finanse etmek için Birleşik Arap Emirlikleri ile görüşüyor. Suudi Arabistan ve BAE, üst düzey bir Birleşmiş Milletler yetkilisinin “ yakın tarihteki en kötü insani felaket” şeklinde nitelendirdiği Sudan’daki yıkıcı savaşta karşıt grupları destekliyorlar.

Birleşmiş Milletlere bağlı bir inceleme komisyonu Birleşik Arap Emirliklerinin, insanlık suçu niteliğinde eylemleri olan Hızlı Destek Kuvvetleri’ni silahlandırdıklarına dair deliller olduğunu açıkladı.

Big Tech(büyük teknoloji firmaları) yapılanmasının ve onu destekleyen girişimcilerin askeri teknoloji yatırımlarını hızlandırdığı göz önüne alındığında, bugünkü eylemsellik muhtemelen yakın zamanda sona ermeyecek. Daha etkili bir hareketle, şu mühim soruya daha fazla dikkat çekebiliriz: Teknoloji aslında kimin için?

Teknoloji alanına ilk önce topluluğumun ihtiyaçlarını karşılamak için girdim; 1998’de kaçtığım Etiyopya ve Eritre arasındaki savaş gibi, silahlı çatışmaları daha da şiddetlendirmek için değil. Ancak ne Standford gibi elit üniversitelerde aldığım eğitimler ne de çalıştığım Apple, Microsoft and Google gibi kurumsal şirketler bana bu imkanı sağladı.

Google’dan atıldıktan sonra, nihayet “Yaşlılarımıza hizmet eden bir internet nasıl oldurdu” gibi soruları sorabileceğim kendi enstitümü kurdum. Büyükannem felçliydi ve okuyup yazamıyordu. Konuşabildiği tek dil Tigrinyaydı (1) ve Eritreli. Eritre, internet kullanımında dünyanın en düşük yaygınlık oranına sahip ülkelerden biri ve hali hazırda az miktardaki internet bağlantısını bile keyfe keder kapatabilen totaliter bir hükümet tarafından yönetiliyor.

Büyükannem gibi biri için geliştirilmiş bir internet teknolojisi, sadece yazılı olarak değil, konuşarak da, ana dilinde iletişim kurmasına yardımcı olmak için otomatik ses tanıma özelliği sağlayabilir. İçerikler onun kendi topluluğuna uygun olmalı. Ve randevu almak gibi temel işlerini internetten halletmek zorunda olmamalı. İşte bu, teknolojinin, insanların davranış biçimlerini, alışkanlıklarını değiştirmek veya onları tamamen yok etmek yerine ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirilmesidir.

Tarih bize, baskının, tam tersine teknoloji çalışanlarının eylemselliğini büyüteceğini gösterdi. Halk için Bilim hareketini kuran bilim insanları ve mühendisler de 1969’da aynı sonuca ulaştılar. Haklılıkları Polaroid, Caroline Hunter’ı eylemlerinden ötürü işten atılınca kanıtlanmış oldu. Caroline örgütleme çalışmalarına dışarıdan devam etti. Polaroid Devrimci İşçi Hareketi’nin baskısıyla şirket 1977’de Güney Afrika’dan çekildi. Ve bugün de aynı şekilde, teknoloji çalışanları, daha fazla silah geliştirmek veya şiddetten kazanç sağlamak yerine, emeklerinin toplumların yararı için kullanılacağı bir geleceğin temellerini atıyorlar.

Timnit Gebru / Distributed Artificial Intelligence Research Institute’nun kurucusu ve direktörü

Not: Timnit Gebru, toplumlara hizmet eden teknolojiyi tartışan bir manifesto ve anı kitabı olan “The View From Somewhere” in yazarı. Kitap One Signal/Atria tarafından yayımlanacak.

(1) Eritre’de konuşulan bir dil

* Timnit Gebru’nun 5 Aralık 2024 tarihinde The NewYork Times Gazetesi’nde yayımlanan yazısı politeknik.org.tr için çevrildi.