Taksim Dayanışması bugün Çağlayan Adliyesi’nde bir basın açıklaması yaparak Dayanışma ile ilgili soruşturmayı sürdüren kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Taksim Dayanışması iddianameleri hazırlayan savcılar ve arama kararlarını veren yargıçlar hakkında da HSYK’ya şikayet dilekçesi verdi.
Taksim Dayanışması temsilcileri avukatları ile birlikte 28 Mart 2013 Cuma günü Çağlayan Adliyesi önünde buluşarak Taksim Dayanışması ile ilgili soruşturmayı sürdüren kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Taksim Dayanışması iddianameleri hazırlayan savcılar ve arama kararlarını veren yargıçlar hakkında da HSYK’ya şikayette bulundu
Basın açıklamasını İstanbul Tabip Odası Başkanı Taner Gören okudu.
Hakim ve savcılar hukuka uygun davranmadı
Taksim Dayanışması avukatları tarafından HSYK’ya yapılan başvuruda İstanbul Cumhuriyet Savcısı H. Nazmi Okumuş, İstanbul 35. Sulh Ceza Hakimi Mustafa Tok, İstanbul 34. Sulh Ceza Hakimi İslam Çiçek hakkında hukuka uygun olmayan, haksız verilen yakalama, arama, üst araması ve el koyma kararları nedeniyle Türk Ceza Kanunun 109, 120, 134,135 ve 257 inci maddeleri uyarınca cezalandırılmaları için haklarında soruşturma yapılarak gerekli cezaların verilmesi istendi.
Kolluk kuvvetleri hakkında suç duyurusu
HSYK’ya yapılan başvuru ile birlikte aynı zamanda kolluk kuvvetleri hakkında da suç duyurusunda bulunuldu. İstanbul Nöbetçi Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan suç duyurusunda 42 polis sicil numaraları ile belirtildi. Suç duyurusunda Taksim Gezisi’ne doğru yürürken hiç bir uyarı dahi yapılmaksızın, şiddet kullanılarak göz altına alınması işlemini gerçekleştiren, gözaltı sırasında çıplak arama, tuvalete çıkarmama, giysi, ilaç vermeme gibi uygulamaları gerçekleştiren ve sonrasında hukuka aykırı, suç niteliğindeki soruşturma usulleri uygulayan, gerçekleri yansıtmayan Olay Tutanağı ile “Olayların Kronolojik Açıklaması” başlıklı metni düzenleyen ve anılan dosya kapsamında mevcut diğer belgeleri hazırlayan kolluk görevlileri hakkında soruşturma yapılması Türk Ceza Kanunun 86, 94, 96, 109, 113, 120, 134,135 ve 267 inci maddeleri uyarınca cezalandırılmaları için kamu davası açılması istendi.
Taksim Dayanışması tarafıdan yapılan suç duyurusu ve HSYK’ya iletilen şikayet dilekçesinin metni aşağıda yer almaktadır.
Taksim Dayanışması tarafından HSYK’ya yapılan başvuru metninin açıklama bölümü;
“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma esnasında CMK madde 160 uyarınca şüphelilerin lehine ve aleyhine olan delilleri araştırmakla yükümlü olduğu halde; hazırlanan iddianamede ne sanıkların ifadeleri ne de polisler tarafından gözaltı sırasında hazırlanan fezlekeli tahkikat evrakı, olay yakalama ve savcı görüşme tutanağı bulunmaktadır. İddianame yalnızca polisin gözaltı sırasında hazırladığı evraklara dayanılarak hazırlanmış, Savcılık tarafından yeni bir tahkikat yapılmamıştır. Usule uygun hazırlanmamış olan bu iddianame ile müvekkillere isnat edilen suçlara ilişkin delil toplanmamış,gerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 30.01.2014 gün, 2013/96961 Soruşturma ve 2014/1959 İddianame sayılı gerekse de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 28.02.2014 gün, 2014/25504 Soruşturma ve 2014/1959 İddianame sayı iddianamelerin hazırlanması, soruşturmanın sürdürülmesi sırasında yasaya ve usule uygun davranılmamıştır.
Kolluk ve Cumhuriyet Savcılığının hazırlık soruşturmasını usulüne uygun sürdürmediği ve (belki de daha önemlisi) yargılamaya konu olayda kolluğun usulüne uygun dağılma uyarısı yapmaksızın; hukuka aykırı bir biçimde zor kullandığı ve 08.07.2013 tarihli gözaltılar sonrasında hukuka aykırı, suç niteliğindeki soruşturma usulleri uyguladığı ve bunun sonucunda fezleke hazırladığı açıklığa kavuşmuştur.
Daha açık bir söyleyişle, 08.07.2013 saat 22:00′de düzenlendiği belirtilen Olay Tutanağı da İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 11.07.2013 gün ve 47909374.16769.(12256).2013/Suç No:255 sayılı “Olayların Kronolojik Açıklaması” başlıklı metni düzenleyen kolluk görevlilerinin hukuka aykırı soruşturma usulleri uygulayarak haksız yere zor kullanarak insanları haksız biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakmış, yasak soruşturma usullerine başvurarak suç işlemiştir.
Söz konusu olayda kolluğun usulüne uygun dağılın uyarısı yapmaksızın ve tümü ile hukuka aykırı bir biçimde zor kullanmış olduğu; hazırlık soruşturmasının hukuka aykırı bir biçimde sürdürülmüş olduğu ya da başka bir söyleyişle olayda haklarında iddianame düzenlenmiş kişiler açısından 2911 Sayılı Kanunun 28/1 inci maddesinin koşullarının dahi bulunmadığı açıktır.
Olayın özelliği gereği adli kolluk olarak işlem yapan, işlem yapması gereken kolluk görevlileri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Vali Hüseyin Avni Mutlu’nun siyasi tutum ve talimatları uyarınca barışçıl bir toplantıya yıldırma amaçlı müdahale ederek insanları göz altına almıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve kolluk, ifade özgürlüğünün toplu kullanımı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, ve adil yargılanma hakkı ile ilgili olarak hem İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin ortaya koyduğu ölçütlere hem de Yargıtayımızın yerleşik uygulamasına açıkça aykırı davranarak yurttaşlarımıza şiddet uygulamış, haksız yere gözaltına almış, özgürlüklerini kısıtlamış ve Ali Çerkezoğlu, Ayşe Mücella Yapıcı, Beyza Metin, Ender İmrek ve Haluk Ağabeyoğlu isimli beş yurttaşın konut dokunulmazlıklarını ihlal edilmesine neden olmuştur.
Söz konusu arama kararları hukuka aykırı olduğu gibi el koyma kararları da hukuka aykırıdır.
Anılan arama kararların görüntü kaydı yapılabileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamasına karşın kolluk arama işlemleri sırasında görüntülü kayıt yapmış; aranan mekanlarda el koyulmayan materyalleri dahi görüntülü olarak kaydetmiştir.
Öte yandan, kolluk bilgisayar/dijital verilerle ilgili “transport” işlemlerini de hukuka aykırı biçimde gerçekleştirmiştir. Anılan işlemlerin gerçekleştirilmesi sırasında kişinin kendisinin yahut vekilinin bulunması gerektiği açık olmasına karşın bu zorunluluğa dahi uyulmamıştır.
Belge incelemesi niteliğindeki tüm işlem ve uygulamaların Cumhuriyet Savcısı ya da Hakim tarafından gerçekleştirilmesi gerekirken dilekçemize konu olayda adli kolluk olarak uyması gereken hiç bir kurala uymayan kolluk görevlileri bu kurala da uymamış ve belge incelemesi işlem ve uygulamalarının tümü kolluk tarafından gerçekleştirilmiştir. Adli kolluk, kolluk amiri olan savcılık makamınca denetime tabi tutulmadığı gibi soruşturma dosyasını arama kararları için inceleyen hakimlerde hiçbir hukuka aykırılık tespit etmeyerek görevlerini açık olarak kötüye kullanmışlardır.
Ayrıca kolluğun şüphelilerin göz altına alınması sonrasında da çıplak arama başta olmak üzere tuvalete çıkarmama, giysi ve ilaçlarını vermeme başta olmak üzere pek çok hak ihlali gerçekleştirdiğini de vurgulamak isteriz.
Kolluğun 08.07.2013 tarihli “Olay Tutanağı” başlıklı metinde gözaltındaki kişileri anma sırası gerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 30.01.2014 gün, 2013/96961 Soruşturma ve 2014/1959 İddianame sayılı gerekse de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 28.02.2014 gün, 2014/25504 Soruşturma ve 2014/1959 İddianame sayılı iddianamelerinde yinelenmiş ve sonuç olarak söz konusu tutanakta kolluğun belirlediği sıralamadaki ilk beş kişi “suç işlemek amacı ile örgüt kurma” suçlaması ile karşı karşıya kalmışlardır.
Öte yandan, Cumhuriyet Savcılığı tarafından verilen yakalama ve ek gözaltı kararına karşı yapılan itiraz sonucu H. Nazmi Okumuş’un verdiği yakalama ve ek gözaltı kararı İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/136 D. İş Kararı ile ortadan kaldırılmış olduğunu özellikle vurgulamak isteriz.
Tututuklanma talebiyle sevk edilen İstanbul 38. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 2013/56 Sorgu No’lu dosyasından “suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunmaması” gerekçesiyle serbest bırakılmışlardır. Bu karara karşı savcılık makamı itiraz etmiştir. Fakat bu tiraz da reddedilmiştir.
İstanbul 34. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi İslam Çiçek’in imzası ile verdiği İstanbul C. Savcısı H. Nazmi Okumuş 2013/96961 nolu soruşturma kapsamında talep edilen arama ve el koyma talebini “delilerin toplanması amacıyla” gerekçesiyle 09.07.2013 tarihli kararı ile kabul etmiştir. Arama kararı kararında şüphelilere isnad edilen suç belirtilmemiştir. Bu arama kararı yapılan itiraz sonucu İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/109 D. İş sayılı kararı ile ortadan kaldırmıştır.
Yapılan haksız arama sonucu elde edilen materyallerin iadesi için 12.07.2013 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde üst aramasında çıkan eşyaları iade etmeyecekleri bildirilmiştir. İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi’nin Hakimi Mustafa Tok’un imzası ile 2013/430 D. İş sayılı kararı ile gözaltında iken alınan karar sonucu şüphelilerin üzerinde çıkan materyaller için verilmiş arama, el koyma ve inceleme kararı verilmiştir. İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2013/430 D. İş sayılı kararı ile verilen bu karara karşı yapılan itiraz sonucu İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi 2013/860 D.İş sayılı kararı ile üst aramaya ilişkin kararı ortadan kaldırmıştır.
Bilindiği gibi;İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, göstericilerin şiddet olaylarına girişmedikleri durumlarda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 11 inci maddesi ile güvence altına alınmış olan toplantı yapma özgürlüğü amacından yoksun bırakılmayacaksa yetkililerin toplantılara belirli bir ölçüde tolerans göstermeleri gerektiğine karar vermiştir. (Nurettin Aldemir ve diğerleri v. Türkiye)
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, toplantı ve gösteri hakkının özüne dokunulmaması için özellikle de gösteride bulunanların günlük yaşamın akışına dair her türden engellemenin hakkın kullanılmasının sınırlandırılmasında gerekçe olarak kullanılmasını dahi kabul edilemez bulmaktadır. (Sergei Kuznetsov v. Rusya)
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması ile ilgili olarak kamu idaresi açısından açık bir biçimde “hoşgörü yükümlülüğü” öngörmektedir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, kanun dışı bir durumun toplantı özgürlüğünün ihlal edilmesini haklı göstermeyeceğini dahi hatırlattığını özellikle vurgulamak isteriz. (Cisse v. Fransa / Oya Ataman v. Türkiye)
Ötesi, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kamu idaresinin yalnızca barışçıl toplantı hakkını korumakla değil aynı zamanda bu hakka dolaylı olarak usulsüz sınırlamalar getirilmesinden kaçınmakla da yükümlü olduklarını; öte yandan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 11 inci maddesinin esasen bireyi, güvence altına alınan haklarını kullanırken kamu güçlerinin keyfi müdahalelerine karşı korumayı hedeflediğini, üstelik bu hakların etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacı ile pozitif yükümlülükler de doğurabileceğini belirtmektedir. (Djavit An v. Türkiye / Gün ve diğerleri v. Türkiye)
Ayrıca, Mahkemenin içtihadı doğrultusunda, soruşturmaların dahi adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ortadır. Buna göre, maddi gerçeğin açığa çıkarılması ve yürütülen soruşturmaların ceza hukuku temel ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekliliği ortadadır. Soruşturma kapsamında yetkililer, bağımsız ve şeffaf hareket etmemiştir. Soruşturmanın etkili bir biçimde yürütülebilmesi için öngörülmüş olan temel prensiplerin dışına çıkılmıştır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında da açıkça belirtildiği üzere dayanaktan yoksun, kanunsuz ve alelacele soruşturmalar yürütülemez yahut soruşturma yapma gerekliliği olan, suç şüphesinin kaçınılmaz varlığı halinde bu görev savsaklanamaz. (Zelilof v. Yunanistan) Yürütülen soruşturmalar kapsamında delillerin hukuka uygun olup olmadığı dahi kesin olmamaktadır. Mahkemenin bu konudaki yerleşik içtihadına göre soruşturma kapsamında delilerin güvenilirliği ve hukuka uygunluğunun sağlanabilmesi için kanunun öngördüğü kurallar hiç bir istisna olmaksızın eksiksiz yerine getirilmelidir ve aksi açık bir ihlal teşkil eder. (Tanrıkulu v. Türkiye, ve Gül v. Türkiye)
Söz konusu soruşturma ve anılan soruşturmanın tüm kapsamının da açıkça ortaya koyduğu üzere olayda 2911 Sayılı Kanunun 28/1 inci maddesinin unsurlarının oluşmadığı açıkken; Taksim Gezisi’ne doğru yürürken hiç bir uyarı dahi yapılmaksızın, şiddet kullanılarak göz altına kişiler hakkında 2013/96961 numaralı soruşturma dosyası kapsamında hukuka uygun olmayan, haksız verilen yakalama, arama, üst araması ve el koyma kararı veren şüpheliler hakkında soruşturma yapılarak eylemlerine uyan Türk Ceza Kanunun 109, 120, 134,135 ve 257 inci maddeleri uyarınca cezalandırılmaları için haklarında soruşturma yapılarak gerekli cezaların tesisi talep etmek zorunlu olmuştur.”
Kolluk kuvvetleri hakkında yapılan suç duyurusu metni açıklama bölümü;
“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma esnasında CMK madde 160 uyarınca şüphelilerin lehine ve aleyhine olan delilleri araştırmakla yükümlü olduğu halde; hazırlanan iddianamede ne sanıkların ifadeleri ne de polisler tarafından gözaltı sırasında hazırlanan fezlekeli tahkikat evrakı, olay yakalama ve savcı görüşme tutanağı bulunmaktadır. İddianame yalnızca polisin gözaltı sırasında hazırladığı evraklara dayanılarak hazırlanmış, Savcılık tarafından yeni bir tahkikat yapılmamıştır. Usule uygun hazırlanmamış olan bu iddianame ile müvekkillere isnat edilen suçlara ilişkin delil toplanmamış,gerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 30.01.2014 gün, 2013/96961 Soruşturma ve 2014/1959 İddianame sayılı gerekse de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 28.02.2014 gün, 2014/25504 Soruşturma ve 2014/1959 İddianame sayı iddianamelerin hazırlanması, soruşturmanın sürdürülmesi sırasında yasaya ve usule uygun davranılmamıştır.
Kolluk ve Cumhuriyet Savcılığının hazırlık soruşturmasını usulüne uygun sürdürmediği ve (belki de daha önemlisi) yargılamaya konu olayda kolluğun usulüne uygun dağılma uyarısı yapmaksızın; hukuka aykırı bir biçimde zor kullandığı ve 08.07.2013 tarihli gözaltılar sonrasında hukuka aykırı, suç niteliğindeki soruşturma usulleri uyguladığı ve bunun sonucunda fezleke hazırladığı açıklığa kavuşmuştur.
Daha açık bir söyleyişle, 08.07.2013 saat 22:00′de düzenlendiği belirtilen Olay Tutanağı da İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 11.07.2013 gün ve 47909374.16769.(12256).2013/Suç No:255 sayılı “Olayların Kronolojik Açıklaması” başlıklı metni düzenleyen kolluk görevlilerinin hukuka aykırı soruşturma usulleri uygulayarak haksız yere zor kullanarak insanları haksız biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakmış, yasak soruşturma usullerine başvurarak suç işlemiştir.
Söz konusu olayda kolluğun usulüne uygun dağılın uyarısı yapmaksızın ve tümü ile hukuka aykırı bir biçimde zor kullanmış olduğu; hazırlık soruşturmasının hukuka aykırı bir biçimde sürdürülmüş olduğu ya da başka bir söyleyişle olayda haklarında iddianame düzenlenmiş kişiler açısından 2911 Sayılı Kanunun 28/1 inci maddesinin koşullarının dahi bulunmadığı açıktır.
Olayın özelliği gereği adli kolluk olarak işlem yapan, işlem yapması gereken kolluk görevlileri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Vali Hüseyin Avni Mutlu’nun siyasi tutum ve talimatları uyarınca barışçıl bir toplantıya yıldırma amaçlı müdahale ederek insanları göz altına almıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve kolluk, ifade özgürlüğünün toplu kullanımı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, ve adil yargılanma hakkı ile ilgili olarak hem İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin ortaya koyduğu ölçütlere hem de Yargıtayımızın yerleşik uygulamasına açıkça aykırı davranarak yurttaşlarımıza şiddet uygulamış, haksız yere gözaltına almış, özgürlüklerini kısıtlamış ve Ali Çerkezoğlu, Ayşe Mücella Yapıcı, Beyza Metin, Ender İmrek ve Haluk Ağabeyoğlu isimli beş yurttaşın konut dokunulmazlıklarını ihlal edilmesine neden olmuştur.
Söz konusu arama kararları hukuka aykırı olduğu gibi el koyma kararları da hukuka aykırıdır.
Anılan arama kararların görüntü kaydı yapılabileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamasına karşın kolluk arama işlemleri sırasında görüntülü kayıt yapmış; aranan mekanlarda el koyulmayan materyalleri dahi görüntülü olarak kaydetmiştir.
Öte yandan, kolluk bilgisayar/dijital verilerle ilgili “transport” işlemlerini de hukuka aykırı biçimde gerçekleştirmiştir. Anılan işlemlerin gerçekleştirilmesi sırasında kişinin kendisinin yahut vekilinin bulunması gerektiği açık olmasına karşın bu zorunluluğa dahi uyulmamıştır.
Belge incelemesi niteliğindeki tüm işlem ve uygulamaların Cumhuriyet Savcısı ya da Hakim tarafından gerçekleştirilmesi gerekirken dilekçemize konu olayda adli kolluk olarak uyması gereken hiç bir kurala uymayan kolluk görevlileri bu kurala da uymamış ve belge incelemesi işlem ve uygulamalarının tümü kolluk tarafından gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca kolluğun şüphelilerin göz altına alınması sonrasında da çıplak arama başta olmak üzere tuvalete çıkarmama, giysi ve ilaçlarını vermeme başta olmak üzere pek çok hak ihlali gerçekleştirdiğini de vurgulamak isteriz.
Kolluğun 08.07.2013 tarihli “Olay Tutanağı” başlıklı metinde gözaltındaki kişileri anma sırası gerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 30.01.2014 gün, 2013/96961 Soruşturma ve 2014/1959 İddianame sayılı gerekse de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 28.02.2014 gün, 2014/25504 Soruşturma ve 2014/1959 İddianame sayılı iddianamelerinde yinelenmiş ve sonuç olarak söz konusu tutanakta kolluğun belirlediği sıralamadaki ilk beş kişi “suç işlemek amacı ile örgüt kurma” suçlaması ile karşı karşıya kalmışlardır.
Öte yandan, Cumhuriyet Savcılığı tarafından verilen yakalama ve ek gözaltı kararına karşı yapılan itiraz sonucu H. Nazmi Okumuş’un verdiği yakalama ve ek gözaltı kararı İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/136 D. İş Kararı ile ortadan kaldırılmış olduğunu özellikle vurgulamak isteriz.
Tututuklanma talebiyle sevk edilen İstanbul 38. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 2013/56 Sorgu No’lu dosyasından “suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunmaması” gerekçesiyle serbest bırakılmışlardır. Bu karara karşı savcılık makamı itiraz etmiştir. Fakat bu tiraz da reddedilmiştir.
İstanbul 34. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi İslam Çiçek’in imzası ile verdiği İstanbul C. Savcısı H. Nazmi Okumuş 2013/96961 nolu soruşturma kapsamında talep edilen arama ve el koyma talebini “delilerin toplanması amacıyla” gerekçesiyle 09.07.2013 tarihli kararı ile kabul etmiştir. Arama kararı kararında şüphelilere isnad edilen suç belirtilmemiştir. Bu arama kararı yapılan itiraz sonucu İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/109 D. İş sayılı kararı ile ortadan kaldırmıştır.
Yapılan haksız arama sonucu elde edilen materyallerin iadesi için 12.07.2013 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde üst aramasında çıkan eşyaları iade etmeyecekleri bildirilmiştir. İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi’nin Hakimi Mustafa Tok’un imzası ile 2013/430 D. İş sayılı kararı ile gözaltında iken alınan karar sonucu şüphelilerin üzerinde çıkan materyaller için verilmiş arama, el koyma ve inceleme kararı verilmiştir. İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2013/430 D. İş sayılı kararı ile verilen bu karara karşı yapılan itiraz sonucu İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi 2013/860 D.İş sayılı kararı ile üst aramaya ilişkin kararı ortadan kaldırmıştır.
Bilindiği gibi;İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, göstericilerin şiddet olaylarına girişmedikleri durumlarda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 11 inci maddesi ile güvence altına alınmış olan toplantı yapma özgürlüğü amacından yoksun bırakılmayacaksa yetkililerin toplantılara belirli bir ölçüde tolerans göstermeleri gerektiğine karar vermiştir. (Nurettin Aldemir ve diğerleri v. Türkiye)
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, toplantı ve gösteri hakkının özüne dokunulmaması için özellikle de gösteride bulunanların günlük yaşamın akışına dair her türden engellemenin hakkın kullanılmasının sınırlandırılmasında gerekçe olarak kullanılmasını dahi kabul edilemez bulmaktadır. (Sergei Kuznetsov v. Rusya)
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması ile ilgili olarak kamu idaresi açısından açık bir biçimde “hoşgörü yükümlülüğü” öngörmektedir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, kanun dışı bir durumun toplantı özgürlüğünün ihlal edilmesini haklı göstermeyeceğini dahi hatırlattığını özellikle vurgulamak isteriz. (Cisse v. Fransa / Oya Ataman v. Türkiye)
Ötesi, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kamu idaresinin yalnızca barışçıl toplantı hakkını korumakla değil aynı zamanda bu hakka dolaylı olarak usulsüz sınırlamalar getirilmesinden kaçınmakla da yükümlü olduklarını; öte yandan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 11 inci maddesinin esasen bireyi, güvence altına alınan haklarını kullanırken kamu güçlerinin keyfi müdahalelerine karşı korumayı hedeflediğini, üstelik bu hakların etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacı ile pozitif yükümlülükler de doğurabileceğini belirtmektedir. (Djavit An v. Türkiye / Gün ve diğerleri v. Türkiye)
Ayrıca, Mahkemenin içtihadı doğrultusunda, soruşturmaların dahi adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ortadır. Buna göre, maddi gerçeğin açığa çıkarılması ve yürütülen soruşturmaların ceza hukuku temel ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekliliği ortadadır. Soruşturma kapsamında yetkililer, bağımsız ve şeffaf hareket etmemiştir. Soruşturmanın etkili bir biçimde yürütülebilmesi için öngörülmüş olan temel prensiplerin dışına çıkılmıştır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında da açıkça belirtildiği üzere dayanaktan yoksun, kanunsuz ve alelacele soruşturmalar yürütülemez yahut soruşturma yapma gerekliliği olan, suç şüphesinin kaçınılmaz varlığı halinde bu görev savsaklanamaz. (Zelilof v. Yunanistan) Yürütülen soruşturmalar kapsamında delillerin hukuka uygun olup olmadığı dahi kesin olmamaktadır. Mahkemenin bu konudaki yerleşik içtihadına göre soruşturma kapsamında delilerin güvenilirliği ve hukuka uygunluğunun sağlanabilmesi için kanunun öngördüğü kurallar hiç bir istisna olmaksızın eksiksiz yerine getirilmelidir ve aksi açık bir ihlal teşkil eder. (Tanrıkulu v. Türkiye, ve Gül v. Türkiye)
Söz konusu soruşturma ve anılan soruşturmanın tüm kapsamının da açıkça ortaya koyduğu üzere olayda 2911 Sayılı Kanunun 28/1 inci maddesinin unsurlarının oluşmadığı açıkken; Taksim Gezisi’ne doğru yürürken hiç bir uyarı dahi yapılmaksızın, şiddet kullanılarak göz altına alınması işlemini gerçekleştiren, gözaltı sırasında çıplak arama, tuvalete çıkarmama, giysi, ilaç vermeme gibi uygulamaları gerçekleştiren ve sonrasında hukuka aykırı, suç niteliğindeki soruşturma usulleri uygulayan, bunun sonucunda 08.07.2013 saat 22:00′de düzenlendiği belirtilen Olay Tutanağı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 11.07.2013 gün ve 47909374.16769.(12256).2013/Suç No:255 sayılı “Olayların Kronolojik Açıklaması” başlıklı metni düzenleyen ve anılan dosya kapsamında mevcut diğer belgeleri hazırlayan kolluk görevlileri hakkında soruşturma yapılarak eylemlerine uyan Türk Ceza Kanunun 86, 94, 96, 109, 113, 120, 134,135 ve 267 inci maddeleri uyarınca cezalandırılmaları için haklarında soruşturma yapılarak kamu davası açılmasını talep etmek zorunlu olmuştur.”
Kaynak: Sendika.Org