2009 yılının Mart ayında İstanbul’da gerçekleşecek 5. Dünya Su Forumu’na karşı bir araya gelenlerin örgütlediği hazırlık toplantısı 8-9 Kasım’da İTÜ Taşkışla yerleşkesinde gerçekleşti.
Toplantıda söz alan konuşmacılar temel bir insan hakkı ve halkın ortak malı olan suyun, alınıp satılabilen, sermayenin rant sağlayacağı bir meta olmaması gerektiği konusunda hemfikirdi.
Hazırlık toplantısının ilk günü Türkiye’nin çeşitli yörelerinde verilen su mücadelesi ve meslek örgütleri temsilcilerinin sunumlarıyla başladı.
‘Su yaşamdır’
İlk günün birinci oturumunda İstanbul Tabip Odası adına konuşma yapan Akif Akalın “Dünya’da her geçen gün artmakta olan kuraklığın insan sağlığı tehdit etmektedir. Her sekiz saniyede bir bebek, susuzluk ve kirli sular yüzünden hayatını kaybetmektedir” diyerek, salgın hastalıklardaki artışa dikkat çekti. Tüm Bel Sen 4 Nolu Şube YK Başkanı Saadet Yeyin ise halkın en doğal hakkı olan suyun belediyeler ve hükümet tarafından özelleştirilerek suyun insanlara ulaşmasında çalışan işçilerin sendikasızlaştırılmanın bir getirisi olarak daha kötü şartlarda çalışmaya mahkûm edilmesinin sonucu olarak halka ulaşabilen suyun nasıl kalitesizleştiğini dinleyenlerle paylaştı.
Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi adına Yıldırım Derya tarım alanında suyun ticarileştirilmesinin nelere yol açacağını anlatırken, Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi adına konuşan Emine Girgin ise yerel hizmetlerdeki etkilerine değindi. İlk oturumda Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi adına konuşma yapan Hüseyin Yeşil enerji politikalarını anlattı. Yeşil AKP Hükümeti’nin de çıkardığı yasalara değindi. İlk oturumun son konuşmasını Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nden Tahir Öngür yaptı.
Yerel deneyimler aktarıldı
İlk günün ikinci oturumunun ayrıldığı Türkiye’de gerçekleştirilen su mücadeleleri konusunda katılımcılar yerel deneyimleri birbirleriyle paylaştılar. Oturumda suya erişemeyen mahellelerden, barajlara karşı mücadele yürütenlerden ve oluşturulan insiyetiflerden katılımcılar konuşmacı oldular.
Oturumun ikinci bölümünün ilk konuşmasını yapan Dev Sağlık İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu da suya ulaşabilmenin her canlının en temel ihtiyacı olduğunu ve çeşitli yöntemlerle suyu kendi tekellerine almaya çalışanlara asla müsaade edilemeyeceğini ve konuda yapılacak her türlü mücadelenin içerisinde yer alacaklarını söyledi. Ayrıca suyu elimizden almaya çalışanların bizlerin yaşam hakkını da elimizden almaya çalıştıklarını ve bunun bir yoksullaştırma politikasının bir parçası olduğunun altını özellikle çizdi.
Sarıyer İlçesi Küçükarmutlu Mahallesi adına konuşan Ali Haydar Aslanise hala şehir şebekesi suyuna sahip olamamış olmalarından dolayından dolayı yürüttükleri mücadeleleri anlatırken karşılaştıkları zorlukların aslında bir politikanın parçası olduğunu, kendi mahallerine çok yakın villaların kaçak yapılar olmasına rağmen altyapı çalışmalarına nasılda hemen ulaştıklarını örnekleyerek gösterdi.
Kapitalizmin doğal su kaynakları üzerinden büyük rantlar elde etmeyi planlayan politikaları yüzünden benzer kaderleri paylaşanlar adına Batman İlindeki Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi Üyesi Necati Pirinçoğlu, İzmir Bergama’da bulunan Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü Alime Mitap ve Tunceli’de bulunan Munzur’u Koruma Kurulu adına Hasan Şen de yaptıkalrı konuşmalarda yüzyılımızda artık baraj kurmanın ne kadar anlamsız olduğunu, kurulan barajlardan elde edilecek enerjinin alınacak başka önemlerle kat ve kat fazlasının elde edilebileceğini hükümet ve herkes tarafından bilirken sadece kapitalizmin çarklarına bir tane daha eklemek için yok edilmeye çalışılan tarihi değerlerimizin yanına ekolojik sistemi tahrip ederek uzun vadede geleceğimizi de eklemeye çalışanlara asla izin vermeyeceklerini ve hukuksal mücadelelinin devam edeceğini anlattılar.
Bursa Su Hareketi, Marmara Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Sekreteri Yusuf Gürsucu; Uludağ Dağı bünyesinde bulunan kaynak sularının kirli ruhsatlarla nasıl özel şirketler tarafından talan edildiğini ve bu suların kullanımı üzerinde hiçbir denetim bulunmadığını anlattı.
Toplantıya Derelerin Kardeşliği Temsilcisi Mehmet Ali Beşli, Maden Mahallesi Derneği Başkanı Ali Doğan, Ege-Çep adına Erhan İçöz ve Çorlu Su Mücadelesi adına Hüseyin Göksel de kendi deneyimlerini paylaşmak üzere katıldılar.
Dünya su hareketleri
Toplantının ikinci günü ise uluslararası su mücadelesi örneklerine ev sahipliği yaptı. Yurtdışından gelen katılımcılar kendi ülkelerinde yaşadıkları su mücadelelerini aktardılar. Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nden Beyza Üstün’ün yönettiği oturumda Kanada, Endonezya, İtalya, Güney Afrika ve Endonezya’daki su mücadeleleri anlatıldı.
Filistin Su Mücadelesi’nden Saleh Rabi Ortadoğu ve dünya halklarının suyun ticarileşmesine karşı ortak mücadele etmesinin önemine değinirken, Nila Ardhianie de kendi ülkesi Endonezya’da olduğu gibi su zengini olan ülkelerde de su sorunun var olduğunu verdiği örneklerle açıklamış oldu.
Ver.di (Almanya)’den Frank Ette Almanya’nın su ve atık su işlemlerinin %95’inin kamuya ait olmasına rağmen, %5’ine sahip olan özel şirketlerin daha çok para kazandığını ifade etti. Ette, Türkiye’de de suyun ticarileştirilmesi çabalarından çok kaygı duyduklarını söyledi. Toplantıya İtalya su hareketini temsilen katılan Tomasso Fattori de konuşmasından su hareketinden yasa koyuculara dönüşme süreçlerinden bahsetti. Suyun ticarileşmesine karşı 400.000 imza toplayarak konunun mecliste görüşülmesini sağladıklarını açıklayan Fattori, herkesin dahil edildiği bu süreçte suyun bütün halka ait ortak bir meta olarak tanımladıklarını ifade etti.
Sosyal hareketlerin bir araya gelmesi için faaliyet yürüten Transnational Instute (TNI)’den katılan Örsan Şenalp ise suyun ticarileşmesinin küresel bir atakla başladığını, bunun yanıltıcı olmaması gerektiğini belirterek zamanla yerelleşen ticarileşmeye karşı yerel örgütlenmelerin güçlenmesi gerektiğinin altını çizdi. Şenalp yerelden uluslararasına uzanan bir mücadele hattının önemine değindi. Toplantıya Kanada’dan katılan su hareketi temsilcisi ise Avrupa, Afrika ve Latin Amerika’da oluşan su ağlarına değinerek, bu ağların Mart ayında dayanışma ve mücadeleyi güçlendirmek için Türkiye’ye geleceklerini söyledi.
Sonuç deklarasyonu
Toplantının ikinci günü Food&Water Watch’dan Darcey O’Callaghan ve ATTAC (Berlin)’dan Dorothea Harlin ve Güney Afrika’dan Patra Sindane’de kendi ülkelerindeki örnekleri paylaştılar. Konuşmacılarının hepsinin vurgusu su şirketlerine karşı yürütülen mücadelenin ortaklaşması üzerineydi.
‘The Corparation’ adlı belgeselin gösterimini ardından gerçekleşen forumda neler yapılabileceğini tartışan katılımcılar toplantının sonunda bir de sonuç deklerasyonu açıkladılar.
5. Dünya Su Forumu’na karşı Hazırlık Toplantısı’nın sonuç deklarasyonunun tam metni şöyle oluştu:
“Bizler, Türkiye’de ve dünyanın çeşitli ülkelerinde suyun ticarileşmesine karşı mücadeleler yürüten örgütler olarak, Mart ayında İstanbul’da yapılacağı duyurulan 5. Dünya Su Forumuna karşı eylem ve etkinliklerimizi ortaklaştırmak için ikinci kez 8-9 Kasım 2008 tarihlerinde İstanbul’da bir araya geldik.
Toplumsal yaşamın ayrılmaz bir bileşeni olarak su, kapitalist devletler de dahil olmak üzere hiç kimsenin ya da kurumun mülkiyetine terk edilemez. Bilinmesi gerekir ki su, insanlığın da parçası olduğu doğaya aittir. Aynı nedenden ötürü, bizler, suyun bitkiler, hayvanlar ve insanlar tarafından nasıl ve hangi koşullar altında kullanılacağının “seçilmişler” ya da “özel çıkar sahipleri” ya da suyu sermaye birikimi için talep edenler tarafından değil, yalnızca yaşamak için savunanlar tarafından belirlenmesini talep ediyoruz.
Yine bu nedenle bize göre su konusunda hak ve söz sahibi olanlar:
– Para ve güç sahipleri ile suyu alıp satılabilir bir mal olarak görenler değil; suyu beslenme, temizlik ve hijyen gibi temel yaşamsal ihtiyaçları için talep eden, Türkiye ve dünyada temiz suya erişimi olmayan İstanbul’da Maden mahallesi, Urfa’da Suruç ve İstanbul’daki Küçük Armutlu vb. yerlerde yaşayan milyonlarca insan;
– Suyun şebekeler üzerinden dağıtımı işinde çalışan ücretliler ve onların sendikaları, meslek örgütleri
– Binlerce dekar arazide endüstriyel tarımla sermaye birikimlerini hızlandıranlar değil; doğayla barışık, toprağı tüketmeden tarım yapanlar;
– Binlerce ton temiz suyu üretim süreçlerinde kirlettikten sonra atıklarını doğaya boşaltarak bütün su kaynaklarını tehdit edenler değil,
o toplumsal ihtiyaçları gidermek için kullanım değerleri üretecek,
o üretiminde ihtiyaç duyduğu suyun süreç içinde kirlenmemesi için gerekli bütün önlemleri alacak
o üretim süreci sonunda ortaya çıkan atıkları doğayı ve yaşamı gözetecek şekilde kontrol altına alacak
o kuruluş aşamasından başlayarak bütün aşamaları yalnızca ve doğrudan ilgili halkların demokratik yönetim, gözetim ve denetiminde olacak toplumsal üretimin gerçek sahipleri;
– Kapitalist üretim modelinin dayattığı enerji yoğun üretim teknolojileri aşılmadıkça, iletim ve dağıtımda alınacak önlemlerle kayıp ve kaçaklar ortadan kaldırılmadıkça enerji darboğazı içinde bulunulduğu aldatmacasıyla, başta sınır aşan nehirler olmak üzere, bütün akarsularımızı enerji üretmek bahanesiyle barajlarla doldurmaya kalkışanlar değil;
o Öncelikle Munzur, Hasankeyf ve Karadeniz dereleri olmak üzere bütün akarsularımızın -sınırın hangi tarafında olursa olsun- akışı boyunca beslediği topraklarda ve sular altında bırakılıp yok edilmek istenen tarihsel mirasımız Allinoi’ de on yıllardan beri doğaya zarar vermeden yaşamayı başarmış halklardır.
Yukarıda sayılan nedenlerden ötürü bizler,
– Bütün dünyanın derin ve etkilerinin yıllarca devam edeceği belirtilen bir ekonomik bunalımdan geçtiği bugünlerde, Türkiye Hükümetinin Mart 2009’da yapılacak 5. Dünya Su Forumu toplantıları için 17.5 milyon Euro bütçe ayırmasını kabul etmiyor, bunu düzenleyen yasanın derhal iptal edilmesi için sonuna kadar mücadele edeceğimizi duyuruyoruz. Mali disiplinden ve krizden dem vurup her zaman olduğu gibi yoksullar ve emekçilerden fedakarlık isteyen ülke yöneticilerine sesleniyoruz: Dünya Su Forumu gibi, sadece kapitalist sınıfın yararına olan faaliyetlerin bedelinin halklara ödettirilmesini reddediyoruz.
– Evlerimize takılmaya başlanan kontörlü su sayaçları ve suyun maliyetini aşan fiyatlarla topluma verilmesi kabul edilemez. Çünkü yaşam için gereken su ticari bir mal değil, bir haktır. Suyun bir hak olduğunu kabul ettiğini, ancak, bu hakkın kullanılabilir hale gelmesi için gereken maliyetin halklara yüklenmesini öne süren Dünya Su Forumuna da bir çift sözümüz var:
Başta su olmak üzere toplumsal emeğin ürünlerini, karşılanmayan tek bir ihtiyaç kalmayacak bir şekilde dağıtmayı bilmiyorsanız, bu işi bilenlere, yani bütün zenginlikleri üreten emeğe bırakın.
Duyuruyoruz:
– Suyun ve enerjinin ticarileştirilmesi amacıyla kurulan ve kurulacak olan tüm barajların yapılmasına karşıyız. Özellikle, tüm dünya halklarının ortak toplumsal kültürel mirasının vazgeçilmez unsurları olan Munzur, Hasankeyf ve Karadeniz bölgeleri ile ilgili projelerin derhal durdurulması için dünyadaki diğer su hareketleri ile birlikte yürüttüğümüz mücadeleleri genişleterek devam ettireceğiz.
– Suya erişimi olmayan halkların yıllardır çekmekte olduğu insanlık dışı uygulamalara son vermek için, doğaya zarar vermeyen teknoloji ve buluşların uygulamaya konması için mücadele edeceğiz.
– Bütün su havzalarının koruma altına alınması ve mevcut havza işgallerine son verilmesi için çalışacağız.
– Yaşamlarını geçimlik tarım yaparak sürdüren küçük çiftçilerin, sulama kanallarına takılan kontör bedelleri altında bir kez daha ezilmesine seyirci kalmayacağız. Akarsuları, gölleri, göletleri şirketlere teslim ederek, sadece parası olan çiftçilerin suya erişimine neden olacak olan su özelleştirmelerine göz yummayacağız.
– Suya ulaşamayanların, “sizi suya kavuşturacağız” benzeri söylemlerle aldatılmalarına izin vermeyeceğiz. Dünya Su Forumunun tek derdinin suyun bir piyasa malı haline getirilmesi olduğu gerçeğini halklarla paylaşacağız.
– Belediyelerin su hizmetlerinde görevli ücretlilerin işsizleştirilmesine ve güvencesizleştirilmesine karşı, ortak örgütlenmeler yoluyla mücadele edeceğiz.
– Suyun ticarileşmesi sonucunda toplumsal ölçekte artacak zehirlenme, bebek ölümleri, salgın hastalıklar ve sakat doğumlar benzeri sağlık riskini önlemek amacıyla, ticarileşme sürecini bizden önce yaşayan ülkelerin örneklerini daha yakından izleyecek, gecikmeden toplumla paylaşacağız.”
Kaynak: emekdunyasi.net