ŞPO Dünya Şehircilik Günü Bildirgesi-2009

 

Kentleri Korumak/Savunmak

Dünyanın, ülkemizin ve kentlerimizin olduğu kadar, meslek alanımızın da dramatik altüst oluşlar ve dönüşümler yaşadığı bir döneme şahitlik ediyoruz. Alışılagelen dengelerin sarsıldığı bir ortamda, toplumsal yaşamı tanımlayan ve sabitleyen birçok dinamik ya işlerliğini yitiriyor ya da başka amaçlara yönelik yeniden işlevlendiriliyor. Bugüne kadar alışageldiğimiz ulus devlet anlayışı ve pratikleri, ulusundan  büyük ölçüde sıyrılıp, bir yandan ulus-ötesi, diğer yandan yerel kısmiliklere duyarlı hale gelmektedir. Benzer biçimde, kentleri bir arada tutan dinamikler ve bağlayıcı unsurlar bir bir yerlerinden edilirken, bu baş döndürücü akışkanlıkları düzenleyip, belli ölçülerde sabitleyebilecek kurumlar ve düzenlemeler, kuralsızlaştırma, özelleştirme ve metalaştırma süreçlerine kurban gitmektedir.

Kentlerimizi toplumsal ve yaşanılır kılan unsurları birbiri ardına yitiriyoruz. Büyük kentlerimizin hemen tamamında, tüm kenti bir araya getirme iddiasındaki kent merkezleri birer birer köksüz, tarihsiz ve kültürüz bir açlığın ürünü olarak, dört bir tarafta mantar gibi biten alışveriş merkezleri tarafından teslim alınıyor. Kentlerde kamusallığı temsil eden spor alanları, yeşil alanlar ve sosyal donatılar kamusallıklarını yitirecek biçimde yeniden işlevlendiriliyor. Arsalarına göz dikilen eğitim kurumları tasfiye ediliyor. Konut alanlarımız kentlerin parçası olmak yerine, kendi başlarına içe kapanan gettolara dönüştürülüyor. Bu gettolara giren kamusal yollar hukuksuzca kesilip, güvenlik görevlilerinin kontroluna veriliyor. Benzer bir özelleştirme ve metalaştırma süreci diğer geniş kamusal alanlarda kendini gösteriyor; orman alanları ayrıcalıklı dar bir kesimin golf sahasına, sahiller otellerin ve lüks tüketicilerin bahçesine dönüştürülüyor.

Oysa, biz şehir plancıları, belki de her kesimden fazla şu gerçeğin farkındayız; kentler, yollar ve otoyollarla birbirine bağlanmış yapı kümeleri değildir. Kentleri toplumsal ve yaşanılır kılan, yapıları, bireyleri, grupları birbiriyle ilişkilendiren kamusal işlev ve mekanlardır. Bu kamusallığı büyük ölçüde yitirmeye başladığımız ve yapıları ve insanları giderek artan biçimde, sadece yollar ve otoyolların bağladığı bir bağlamda, sorulması gereken soru açıktır;

Bugün bize dayatılan kentlerde bir arada yaşayabilir miyiz?

Bu sorunun önümüzdeki dönemin gündemine yerleştirilmesi yaşamsaldır. Çünkü bütün bu dağılma ve içine kapanma eğilimleri, derin ekonomik eşitsizlikler, kendi dışındakine yönelen güvensizlik ve düşmanlık iletişimsizlikle beslendiğinde, önümüzdeki dönemin kentlerinin, hiçbir kesimin kendini güvende ve ait hissetmediği savaş alanlarına dönüşmesi kaçınılmazdır. 

Kentlerimizin sürüklendiği bu karanlıkta, planlama meslek alanının bu olumsuz gelişmelerden payına düşeni alması kaçınılmazdır. Bugüne kadar biz plancılar için kentleri bir bütün olarak kavramak, dışlanan kesimleri kentin parçası haline getirebilmek, toplumsal adaleti ve kamu yararını kent sorunun merkezine koymak temel çıkış noktaları olmuştur.

Bütün bu çabalara karşın,  içinde bulunduğumuz dönemin kentleşme ve kentsel gelişme pratikleri ile planlama meslek alanında savuna geldiğimiz bütünlükçü paradigma arasındaki makas çok büyük ölçüde açılmış bulunuyor.

Kentlerin içinde bulunduğu dağınıklaşma ve parçalanmaya paralel biçimde, kentlerin bütünü üzerinden düşünmekten vazgeçen merkezi ve yerel düzeyde kent yönetimleri ile karşı karşıyayız. Her kurumun kendi parçası üzerinde çalıştığı, üzerinde yoğunlaşılan alan çerçevesinde, planlamanın kentsel tasarım etkinliğine indirgendiği, ağaca bakmaktan ormanı görememenin norm haline getirildiği bir planlama pratiği ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bu durum bir başka yaşamsal soruyu daha gündemimize yerleştiriyor;

Kentlerimizi toplumsal adalet ve kamu yararı çerçevesinde, bir bütün olarak planlayabilir miyiz?

Bu soruya olumsuz yanıt veren kimi kesimler için, planlama ve onun temel ilkeleri, miyadını doldurmuş bir ideoloji ve siyasal pozisyondan öteye geçememektedir. Bu tür görüşler resmi çevrelerle sınırlı değildir. Planlama kurumunun gerçeklikle yüzleşmesi konusunda akademik ve mesleki çevrelerden de yer yer benzer çağrılar gelmekte, uzun vadeli ve bütüncül planlama anlayışı yerine, sorun çözücü, kısmi ve parçacı yaklaşımlar önerilmektedir. Benzer çevreler, planlama alanın özerkliğini büyük ölçüde yitirdiği bir durumda, planlama sürecini bir müzakere sürecine indirgemekte, güçlü kesimlerin söylemi etrafında yapılan müzakerelerin sonucunun önceden belli olduğunu görmezden gelmektedir. Öte yandan var olan kazanımları savunmaktan öte bir perspektif sunmayan yaklaşımlar yanında, var olan uygulamalara yerelde direnmekten öteye geçemeyen yaklaşımların da yetersizlikleri ortadadır.

Bugün kentlerimizi korumak ve savunmak, yukarıda sorduğumuz “bugün bize dayatılan kentlerde bir arada yaşayabilir miyiz ve kentlerimizi toplumsal adalet ve kamu yararı çerçevesinde, bir bütün olarak planlayabilir miyiz?” sorularına vereceğimiz yanıtla yakından ilişkilidir. Planlama meslek alanı açısından paradoksal bir durumla karşı karşıyayız. Planlamanın  bir tasarım etkinliğine indirgenip, planlama alanının özerkliğinin aşındırıldığı ve korucu plancılık anlayışının hakim hale geldiği bir ortamda, kentlerimizin yaşadığı büyük dağılma ve ufalanma sürecinin geriye çevrilmesi her zamankinden çok daha fazla planlamayı gerekli kılıyor. Çünkü bir arada yaşayabileceğimiz kentlerin yeniden inşası ancak kentlerimizi toplumsal adalet ve kamu yararı çerçevesinde bir bütün olarak planlayabilmemizle mümkündür.

Bu durum biz plancıları ve meslek alanımızı özel bir konuma taşırken, omuzlarımıza özel sorumluluklar yüklemektedir. Ancak bu sorumluluk bizleri seçkinci/kurtarıcı plancı yanılsamasına götürmemelidir. Bugün en az ihtiyaç duyduğumuz planlama yaklaşımı, bu tür bir seçkinciliktir. Önümüzdeki dönemin engellerinin aşılarak, yaşamsal bir ihtiyaç haline gelen yetkin bir planlama yaklaşımı ve uygulamasının hakim kılınması, ancak benzer kaygıları duyan diğer meslek grupları ve daha da önemlisi bireyci ve kısmi çözümleri reddeden toplum kesitleriyle etkileşim içinde mümkün olabilecektir.

Bu tür bir alternatif yaklaşım ortaya konulmadan ve bu yönde adımlar atılmadan, kentlerimizin geleceği gibi planlama meslek alanı ve etkinliğinin geleceği de belirsizlik içinde askıda kalacaktır. Toplumsal adalet ilkesi çerçevesinde kentlerimizi bir arada tutabilecek gerçek bir planlama paradigması, geçmiş kazanımları ve birikimleri arkasına alarak, mevcut koşulların yarattığı geniş olumsuzlukların ve risklerin tahlili yanında, ortaya çıkardığı sınırlı da olsa yeni olanakları, çelişkileri ve ittifak olanaklarını  dikkatli biçimde değerlendirmeli ve yeni bir kent ve planlama paradigması ve projesini ortaya koyabilmelidir. Unutulmamalıdır ki, akıl tutulması ve alternatifsizlik söyleminin bastırdığı kamusal alan, yarattığı bütün karamsarlığa karşın,  yeni arayışların, paradigmaların, projelerin ve ütopyaların en verimli zeminidir.

Bu süreçte TMMOB Şehir Plancıları Odası tüm olumsuzluk ve uğradığı saldırılara karşın, görevini yerine getirmeye devam edecektir. TMMOB Şehir Plancıları Odası‘na ‘kümes peyzajı çizdirmem diyenler‘, ‘kentleri koruma çabalarımızı ideolojik-siyasi bulan anlayış, bunlar yetersiz kaldığında, ‘rüşvet peşindeler‘ diyen densizlik, şu gerçeği hatırlamalıdır; TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak sosyal, ekonomik politikalar yanında, parçacı ve keyfi planlama kararları nedeniyle, kentlerin giderek çözülmeye, kabileleşmeye başlamasının, ama daha da önemlisi, bu sürecin sonunda, kentin bir korku ve çatışma mekanına dönüşmesinin kaygılarını duyuyoruz. Kuruluş yasamızda yasa koyucunun belirlemiş olduğu “kamu yararına” çalışan meslek örgütü tanımı, bizlere kentlere karşı özel bir sorumluluk yüklemiştir. Eğer TMMOB Şehir Plancıları Odası, kentlerin gelecekte bir savaş alanına dönüştürüldüğünü görüp, kentlerin parçalandığını, bir arada yaşama ortamının ortadan kaldırıldığını tespit edip, bu konuda üzerine düşen görevi yerine getirmiyorsa, işte o zaman görev ihmali yapmış olacaktır.

TMMOB Şehir Plancıları Odası sorumluluğunun bilincinde, eğilmeden ve talan düzeniyle el sıkışmadan görevini yapmaya devam edecektir.

TMMOB Şehir Plancıları Odası